Mehmet Özay 24.09.2023
Değişen küresel koşullar
çerçevesinde, bu yüzyılın başından itibaren Kuzey Amerika, Avrupa ile Doğu Asya
arasında süren gayet ciddi bir etkileşim bulunuyor.
Ve kendini özellikle, ticaret anlaşmalarıyla rekabetçi bir şekilde ortaya koyan bu sürecin, gerek dar ve gerekse geniş sınırlar çerçevesinde ele alındığında gayet jeo-stratejik alanlara sahip olan Malay dünyasının içinde bulunduğu bir coğrafya ekseninde sürüyor oluşu, bizi Malay dünyasını yeniden anlamaya ve anlamlandırmaya sevk etmelidir.
Günümüz
uluslararası ilişkileri
Siyasal ve uluslararası ilişkiler noktasında özellikle, son çeyrek yüzyılda yaşanan gelişmeleri, ‘yeni’ bir Batı ve Doğu ilişkiler yapılaşması süreci olarak değerlendirebiliriz.
Ve bu sürecin aktörlerinin, Amerika
Birleşik Devletleri ve Çin olması bizi, bu iki sınırlı yapı ile değil, aksine
daha geniş coğrafi ve siyasal yapılarla birlikte düşünmeye itiyor.
En azından, bizim söz konusu bu coğrafyalarla olan gayet sınırlı ilişkilerimizi, bugünün gelişen koşullarında yeniden anlamada ve mümkünse yapılandırmada, önemli çalışmalar ve değerlendirmeler yapmamızı zorunlu kılıyor.
Bu noktada, ilgi alanımızı ABD dış
politikası ile Çin’in yeniden kalkınmacı bir güç haline gelmesi/gelme çabası
arasındaki ilişkilerin dışında ve ötesinde, bu iki ‘süper’ gücün ilişkilerinin
doğrudan etkisine konu olan ve bu ilişkileri, -en azından, kısmen fiili çokça da
potansiyel olarak-, doğrudan etkileme gücüne sahip olan Malay dünyasının neye
tekabül ettiği üzerinde durmak gerekir.
Bu bağlamda, -belki de, en sonda söyleyeceğimizi burada dile getirerek-, Soğuk Savaş sonrası (1989) küresel ilişkilerin çoklu aktörleri veya güç merkezleri noktasında bölünmüş değil, birleşik ve bütünlüklü bir ‘geniş Malay dünyası’ düşüncesinin ön plâna çıkartılması gerekiyor.
Bu nedenle, bugün Doğu Asya ile Güneydoğu Asya’da olan biten gelişmeleri tarihsel, sosyolojik ve ekonomik bağlamları ile değerlendirmenin bize, bilimsel bir bilgiye yönelmenin ve bununla haşır neşir olmayı sağlayacağı gibi, bazı önemli pratik açılımlar da sağlayacağına kuşku bulunmuyor.
Malay dünyası
Coğrafi ve kültürel nedenlerle, tarihsel bir bütün olduğu kabul edilebilecek olan Malay dünyası kavramının siyasi ve ekonomik bağlamının, dün olduğu gibi bugün de önemini sürdürdüğüne şüphe yok.
Bu yazıda, “geniş Malay dünyası” kavramını gündeme getirerek ortaya koymaya çalıştığımız coğrafyanın siyasal varlığına dair bazı görüşler ortaya koyacağım. Bu sürecin, görece daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla, bazı tarihsel hususlara değinmek gerekiyor.
Öncelikle, günümüzde nüfus yapısı ve siyasal egemenlik noktasında üç ulus-devletle yani, Endonezya Cumhuriyeti, Malezya Federasyonu ve Bruney Sultanlığı ile öte yandan, azınlık toplumlar olarak örneğin, Filipinler, Singapur, Tayland, Kamboçya, Myanmar, Tayvan, Sri Lanka, Madagaskar, Maldivler, Güney Afrika gibi Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusu’nun Batısı’ndaki ulus-devletlerde varlık süren grupların, antropolojik ve sosyolojik olarak Malay kategorisi içinde değerlendirildiğini fark etmeliyiz.
Malay dünyası bağlamında dikkat çekilen, böylesine geniş bir coğrafi, siyasi ve toplumsal harita, temel bir kategori olarak Malay kelimesinin, günümüzdeki Malezya Federasyonu adıyla anılan parlementer monarşik bir sistemle yönetilen ulus-devletle ilişkisi olmadığını ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, ‘Malay’ kavramını kullanmak istediğimizde hatırlanması gereken, uzun tarihsel dönemlerin (longue durée) bir sonucu olarak ortaya çıkmış, geniş bir coğrafya üzerinde varlık süren toplumlar olmalıdır.
Burada temel bir sorun olarak, ‘Malay’ kavramının ilgili coğrafyalardaki toplumlarca, örneğin Cava Adası, Bali Adası, Papua, Sulawesi vb. bölgelerdeki toplumlarca veya siyasi kurumlarca kabul edilip edilmemesi meselesinin, bir başka husus olduğunu söylemekte yarar var.
Kültürlerarası etkileşim
Bu geniş toplumsal grupların varlığının yanı sıra, tarih boyunca oluşan ilişkiler sonucu Çin, Hind ve Arap kökenli, niceliksel olarak görece sınırlı toplumsal yapıların, Malay dünyasına eklemlenmesini ve kendinde bir adaptasyon ile oluşan ve gayet entellektüel ve müteşebbis bir kitleyi oluşturmasını da yabana atmamak gerekir.
Peranakan adıyla anılan bu toplumsal çevrelere mensup bireylerin bugün dahi, ilgili Güneydoğu Asya’daki Malay coğunluklu ulus devletlerin uluslararası ilişkileri, ekonomi, eğitim, bilim gibi alanlardaki hem ulusal düzeyde, hem de uluslararası düzeydeki rollerini hatırlatmakta yarar var.
Ve bu vesileyle, Peranakan konusunu, bir başka yazının konusu yapacağımızı belirtmek isterim.
Eski Yunan’dan Hind’e: kendinde bir coğrafya
Malay dünyası adının, erken modern dönemlere kadar büyük ölçüde ‘Hindistan’ ile veya ‘Hindistan ötesine’ vurguyla, Doğu Adaları / Takımadaları (East Indies) kavramı ile karşılandığı görülür.
Burada dikkat çekilen isim ve tanımlamanın yazılı kültürle/kültürlerle bağlantılı olduğunu hatırlatayım. Bu yaklaşımın, bir anlamda içinde belirsizliği taşıdığını da söylemek mümkün.
Nihayetinde, geniş Malay dünyası toplumlarının kendilerini nasıl tanımladıkları konusu kadar, Avrupa’da örneğin, Eski Yunan ve erken dönem Roma’da pek de bilinmemesinin ve bu toplumlarla henüz siyasi, kültürel, dini, ekonomik etkileşimlere nüfuz edememiş bir Avrupa’nın bu toprakları nasıl tanımlayacağı hususunun da, doğal bir sorun teşkil ettiğine kuşku yok.
Öte yandan, geniş Malay dünyası ile iletişimin ve etkileşimin Avrupa’da, belirli bilimsel denilebilecek alanlardaki gelişmelere dayalı olduğu ortadadır.
Bu noktada, Avrupa Kıtası’nda gelişme kaydeden ve düşünce sistemlerini belirleyen çeşitli bilim alanlarının -ki, bunlar içerisinde Coğrafya’nın ve Tarih’in- belirleyici olduğu ortadadır.
Burada bir parantez açarak, post-modern çalışmaların popülerleşen ‘öteki’ kavramının ortaya çıkmasında aslında, bu erken dönem ‘Doğu’ ile ilişkilerinin ne denli belirleyici olup olmadığı da, önemli bir çalışma alanı olarak önümüzde duruyor.
Eski Yunan, erken dönem Roma’da Doğu ile ilişkilerin Persler ve Hindistan üzerinden gerçekleşmesinin kayda değer bir payı olurken, bu süreç, aynı zamanda Eski Yunan ve Roma’da coğrafya biliminin de gelişmesi anlamına geliyordu.
Bu noktada, Doğu’nun bir diğer belirleyici unsurunun Çin olduğunun unutulmaması gerekir.
Bununla birlikte, özellikle, deniz ve nehirler gibi suyolları bağlantıları dikkate alındığında, Çin’in devlet, kültür, ekonomik hammadde ve bölgesel etkileşimler gibi nedenlerle, Hindistan ve Pers üzerinden Avrupa sınırlarına aktarıldığı görülür.
Genel anlamıyla modern ulus-devletler bağlamında Filipinler ve Endonezya Takımadaları ve Hint Okyanusu ile Pasifik Okyanusu’nun Batı bölgesini çevreleyen geniş sahil şeritlerinde yaşam sürene toplumların Batı Avrupa bir yana, Çin ve Hindistan gibi Asya Kıtası’nın iki önemli kültür ve medeniyet havzası ile uzun tarihsel süreçlerde ortaya çıkan ve tek yönlü değil, karşılıklı etkileşim ve iletişiminin ne anlam ifade ettiğini hakkıyla anlamak gerekiyor.
Bu durum bize, günümüz gelişmeleri çerçevesinde yani, ABD ve Çin arasında var olan ve Hindistan gibi, diğer önemli bölge ülkelerinin bu sürece eklemlenmesiyle devamlılık gösteren yeni siyasal, ekonomik yapılaşmalarda, geniş Malay dünyasının ne türden bir rol oynadığı veya kendine ne tür yeni roller biçebileceğini tartışmakta yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder