5 Temmuz 2017 Çarşamba

ABD Kore Yarımadası’nda Açmazda / The US in stalemate on the Korean Peninsula

Mehmet Özay                                                                                                                         05.07.2017

Kuzey Kore’nin 4 Temmuz günü kıtalararası füze denemesi bir kez daha gözlerin dikkatle Kore Yarımadası’na çevrilmesine neden oldu. Bu ‘dikkate’ sebep ise, artık Kuzey Kore’nin kıtalararası füze denemesinde önemli bir aşamaya gelmesinden kaynaklanıyor. Batılı askeri stratejisyenlerin ve politikacıların bir tür bekle-gör politikasıyla, Kuzey Kore’nin füze ve nükleer denemelerinde nereye kadar ilerleyebileceği konusu bir sınıra dayanmış gözüküyor.

Öyle ki, bugüne kadar ABD’nin tehditleri, Birleşmiş Milletler’in yaptırımları ve ardından Çin’in ‘arabulucu’ sıfatıyla Kuzey Kore’nin icraatlarını durdurma girişimi  sonuç vermedi. Bugün gelinen noktada artık, Kuzey Kore kıtalararası füze denemelerinde ‘çıtayı’ yakalamış durumda. Her ne kadar, söz konusu füzelerin ‘nükleer başlıkla’ ne kadar başarılı olabileceği konusunda şüpheler var ise de, bugüne kadarki şüpheleri gerçeğe tevadül etmede başarılı olmuş bir Kuzey Kore’nin var olduğu unutulmamalı. 

4 Temmuz kutlaması
Devlet başkanı Kim Yong-un, 4 Temmuz’daki füze denemesini bir kutlama mesajı olarak sunmaktan da geri durmadı. Yong-un, bu füze denemesindeki başarısıyla, ABD’nin 4 Temmuz bağımsızlık gününü ‘kutladıklarını’ söylerken, ABD’ye bir kez daha meydan okuduğunu olduğunu alaycı bir dille ortaya koyuyordu. Kuzey Kore’den gelen bu son deneme ve açıklama, ABD devlet başkanı Donald Trump, daha devlet başkanlığı koltuğuna oturmadan önce konuyla ilgili olarak, “Kuzey Kore kıtalararası füze denemelerinde başarılı olamayacak” yönündeki sözlerinin artık bir anlamı bulunmadığına işaret ediyor.

Bu ‘kutlama  mesajı’, Kim Yong-un’un ABD’nin devlet aklıyla alay ettiği anlamı taşıyor. ABD’nin kuruluş yıldönümünde “alın size hediye” diyen Kim Yong-un, bu yaklaşımıyla sadece ABD’yi hedef almıyor. 2011 yılında babasının ölümünden bu yana ülkenin başında bulunan Yong-un ABD’yi kendisine yegâne tehdit bilerek, hedefini sürekli geliştiriyor. Bununla hiç kuşku yok ki, olası bir savaş durumunda ABD’yi nasıl vurabileceğinin hesaplarını yapıyor. Bu hesapları da bugüne kadar gerçekleştirilen füze denemeleri ile ortaya ‘başarıyla’ koyduğu da uzmanlarca teyit ediliyor.

ABD’nin ulusal güvenliği tehdit altında
Batılı uzmanlar Kuzey Kore’nin füze teknolojisinde geldiği noktadan hareketle, “henüz güneydeki Eyaletler değilse bile, Alaska’nın hedefe girdiği” görüşünü dile getiriyorlar. Bu açıklamalar dikkate alınacak olursa, Kuzey Kore ABD sınırlarına çoktan dayanmış durumda. Bu durum, salt bir askeri tehdit değil, ABD’nin egemenlik alanının doğrudan ihlâli anlamı taşımasıyla yeni bir döneme girildiğine işaret ediyor. Bu son gelişme ve başkan Trump’ın son altı aydır verdiği mesajlar ABD yönetiminde bir gerginlik halinden ve bir karar aşamasında olduğundan bahsedilebilir.

Bu yöndeki bir gelişmeyi Obama dönemi dışişleri bakanı Hillary Clinton’un füze demesi sonrası yaptığı açıklamada bulmak mümkün. Clinton, o dönem izlenen ‘stratejik sabır’ politikasının artık geçerliliğini yitirdiğini ilân etti. Bu çıkış, spontan bir çıkış olmanın ya da Obama dönemi Kuzey Kore politikalarına yönelik bir tür eleştirel yaklaşımın ötesinde, Kuzey Kore’nin uluslararası kamuoyu önündeki aymazlığının dayanılmaz bir hâl almasının kanıtıdır. Clinton’un bu çıkışının Trump yönetiminin Kore Yarımadası’yla ilgili alacağı herhangi bir kararda elini güçlendireceği ve bunun ABD kamuoyunda bir tür ortak bir görüşün gelişmekte olduğunun kanıtı olarak da değerlendirilebilir.
Bu aşamaya kadar, ABD’nin elinden geleni yapmadığını da söylemek mümkün değil. Aksine, Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması ve bölgede barışın tesisi konusu, en azından, Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasından bu yana sürekli gündemde. Ancak Kuzey Kore devlet başkanı Kim Yong-un’u masaya çekebileceğini düşünen Trump’ın bu yaklaşımında şu ana kadar başarılı olduğu bir yana, yanıldığını söylemek bile mümkün. Kuzey Kore’nin aradan geçen altı aylık sürede, her önemli toplantı veya ziyaret öncesinde benzer bir füze denemesiyle, sadece ABD’ye değil bölge ülkelerinden başlayarak dünya kamuoyuna meydan okumaya devam ediyor.

Kuzey Kore’nin neden olduğu stratejik tehlike, sadece ABD’yle sınırlı olmadığı da ortada. Kuzey Kore’nin nükleer silah teknolojisini geliştirmesinde görünür hedeflerin Güney Kore ve Japonya olması, bu iki ülkenin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana, ABD’nin bölgedeki müttefiklerinden ikisini oluşturması teşkil ediyor. Ancak Kuzey Kore asıl tehdidi ABD olarak görmesi nedeniyle füze denemelerinde çıtayı ABD sınırlarına ulaşmak olarak belirliyor. Şu ana kadarki gelişmelere bakılacak olursak, çıtayı aşamasa da en azından çıtaya ulaşabildiğini gösteriyor.

Çin anahtar ülke konumunda
Trump yönetimi masaya çekemediği Kuzey Kore’ye ders vermede kararlı olduğunu göstermek için bir süre önce ABD’nin Pasifik deniz kuvvetlerine bağlı gemileri Kore Yarımadası’na çevirse de, tek başına sıcak bir gelişmeye ‘şimdilik’ kapı aralayamayacağını görerek Çin’i devreye soktu. ABD’nin Kuzey Kore Yarımadası’nda tek başına bir askeri teşebbüsde bulunabileceği düşüncesi ihtimal dahilinde gözükmüyor. Zaten bu nedenle, Trump sorunun kökten çözümü için Çin devlet başkanı Şi Cinping’in desteğini istedi.

Çin bugün Kuzey Kore’nin yegâne önemli müttefiki konumunda. 2013 yılından bu yana Çin ve Kuzey Kore ilişkilerinde bir tür gerginlikten bahsedilebilmesi bu gerçeği değiştirebilmiş değil. Kaldı ki, aşağıda değinileceği üzere Çin, son dönem BM yaptırımlarına destek vermesine rağmen, Kuzey Kore yönetiminin nükleer programında sürekli bir ilerleme kaydetmesinin dünya kamuoyu nezdinde anlaşılabilir bir yanı bulunmuyor. Çin’in BM’deki yaptırımlar sürecinde ABD ile ilk ortak teşebbüsü de bir ay önce, yani 3 Haziran 2017 tarihinde gerçekleşti.

Bu yaptırım da bile, Çin tarafı petrol ithali ve Kuzey Kore havayollarına yönelik ambargoya taraf olmayarak işi sürüncemede tutmaya çalıştığını kanıtladı. Çin’in ‘ağır’ ambargo şartlarını kabul edebileceğini belirttiği yegâne şart Kuzey Kore’nin uzun menzilli füze programı denemesini sürdürmeyi veya bir diğer nükleer test yapmasıydı. Geçen günkü deneme sonrasında ABD yönetiminin Çin’in bu duruşuna nasıl bir karşılık vereceği ise kuşkusuz ki merakla bekleniyor.

Küresel bir yaptırım organı kabul edilen BM’de Kuzey Kore ile birbiri ardına alınan kararlara rağmen, bunların hiçbirinin şu ana kadar Kuzey Kore yönetiminin füze denemelerini durdurmasına yetmedi. Kaldı ki, üst üste alınan ve bir sonuç elde edilememeyen bu durumun, bizzat BM’de yılgınlığa yol açtığı bile söylenebilir. Öyle değil mi, küresel kamuoyunu temsil etme makamındaki kurumun bir ülke karşısında bu denli acziyetini anlatabilecek başka bir şey bulunamaz herhalde. Sorunun çözümü ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki varlığıyla doğrudan ilintiliyken, Çin Kuzey Kore yarımadasındaki avantajlı konumundan ferâgat ederek, bölgede ABD’ye teslim olduğu izlenimi vermek istemiyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder