Mehmet Özay 12 Ekim
2014
Endonezya
siyasetinde son on beş yıldır dikkat çeken “Adalet ve Kalkınma Partisi”
(PKS-Partai Keadilan Sejahtara) ile ilgili değerlendirmemize devam ediyoruz. Bu
bölümde, özellikle PKS lider kadrosunun ve genel anlamıyla partinin temsil
ettiği dini/siyasi köklerle bağı ve pratikleri arasındaki uçuruma değineceğim. Bu
bağlamda, bu yazı ile PKS’in ideolojik bir tutarsızlık sergileyip sergilemediği
tartışmasına katkı yapacağımızı umuyorum.
1998 yılı Mayıs ayında, Suharto’nun istifa etmesinin ve uzun süre devam
eden baskı rejiminin ardından toplumda yeni arayışlar ve yeni partiler gündeme
gelmeye başladı. Partilerin ortak hedefi ülkeyi yolsuzluk kulvarından
kurtarmaktı. Dev bir ülke olması hasebiyle, çeşitli sosyo-etnik ve dini
yapıları dikkate alındığında 1999 yılı ve sonrasında siyasi parti enflasyonuna
tanık olundu. ‘Reform’ (reformasi) kavramıyla öne çıkan bu yıllarda, halkının
kahir ekseriyeti Müslüman olan Endonezya’da ‘İslamcı partiler’ de ulusal
siyasal yaşamda yer buldu.
Endonezya uzmanı olarak tanınan ve İslam’ın bu topraklardaki varlığına
atıfta bulunan Daniel Lev’in, “Endonezya’da uzun vadede İslam’ın güçlü bir
moral güç olarak kabul edilmediği bir reform sürecinin yaşanmasının olanaksız
olduğu” görüşünü hatırlayacak olursak, İslamcı partilerin önemli bir işlev
yüklenecekleri ihtimali akla geliyor. Bu dönemde yaşananlar ve giderek artan
İslamcı partilerin varlığı bu görüşünü teyit eder niteliktedir. Ancak bu
partiler içerisinde PKS ideolojisinin yaslandığı temeller bağlamında
diğerlerinden farklılık arz etmektedir.
Bu
çerçevede, ‘Niçin PKS’i sorguluyoruz?’ sorusuna verilebilecek basit bir cevap
var. PKS, kuruluş ilkeleri ve kurucu kadrolarının bağlantıları dikkate
alındığında oluşumunu Mısır Müslüman Kardeşler hareketine endekslemiştir.
Partiyi, siyasi bir organ olmanın ötesinde ‘sivil’ uzantılarıyla ele
aldığımızda, Ortadoğu ile bağlantısı Mısır ile de ‘sınırlı’ olmadığı görülür.
Hemen bu noktadan hareketle, Mısır başta olmak üzere Ortadoğu’daki diktatoryal
ve cunta rejimlerine karşı Müslüman Kardeşler veya diğer İslami kökenli
sosyo-siyasi hareketlerin duruşu bellidir. Bu bağlamda, Mısır’daki son
gelişmeleri hatırlatmasında fayda var. Peki bu duruşu PKS’de bulmak mümkün mü?
PKS’in de
içinde bulunduğu ve aralarında diğer bazı sözde İslamcı sıfatıyla zikredilen
partilerin de olduğu siyasi bloğun 9 Temmuz Başkanlık seçimleri öncesinde Prabowo
Subianto’ya ve de partisi Gerindra’ya verdiği destek sadece bugünün siyaseti
anlamında değil, en azından 1999’da başlayan reform sürecinden bugüne kadar
ülke siyasal yaşamında söz konusu partilerin nasıl bir ilkesel duruş ve
ideolojik yaklaşım sergilediklerine örneklik teşkil ediyor.
Bu durumda,
PKS’in Ortadoğu’daki gelişmelere karşı binlerce destekçisini meydanlara çekerek
verdiği tepki ile PKS’in Endonezya siyasetinde aldığı yol arasında kayda değer
bir fark olduğu görülecektir. Bu yönelim, PKS’i ilkelerinden uzaklaştırdığı
gibi, Endonezya siyasal sisteminde köklü geçmişe sahip sivil ve askeri elite
karşı ne türden bir siyasi duruş sergilediği sorgulanmayı hak etmektedir.
Bugün, “Büyük Endonezya Hareketi Partisi” (Gerindra) ve lideri eski general
Prabowo Subianto’ya verilen destek, PKS’i sadece ulusal bir parti olarak değil, aynı zamanda
ilkelerini aldığını ifade ettiği Ortadoğu ekseninden ötürü küresel bir
sorgulamayı gerektirmektedir.
PKS
kurulduğu günden bu yana, ülkede kronik bir hâl almış olan ve Suhartolu yıllarla
özdeşleştirilen yolsuzluk konusunu birincil eylem maddesi kılmıştı. Bugüne
kadar, PKS yer aldığı hükümetlerde veya temsil edildiği eyaletlerde yolsuzluk
konusunda hangi siyasi ve sosyal faaliyetleriyle göz doldurucu, geniş halk kitlelerine
umut vaad edici bir yönelim sergilediği meçhuldür. Kaldı ki, ülke ekonomisinde
kayda değer bir belirleyiciliği olan ve toplumsal hak ve adalet duygularının
rencide edilmesine neden olan yolsuzluk olgusuna karşı bugün hangi siyasiler ve
siyasi oluşumlar tepki vermektedir ona bakmakta fayda var. Böylece, PKS’in siyaseten
durduğu yer ile yolsuzluk olgusu arasında ne türden bir etkileşimin olduğu da
ortaya koymuş olunacaktır.
Şu hususa değinelim
o zaman... Gerindra ve eski general Prabowo Subianto’nun ve aralarında PKS’in de
olduğu ‘Kırmızı-Beyaz İttifakı’nın karşı çıktığı kişi Devlet Başkanlığı’na
seçilen Joko Widodo’dur. Hemen hatırlatayım. Bu bir ‘Jokowi’ yazısı değil. Sadece
Jokowi’yi bu süreçte öne çıkartan ‘değer’e değineceğim. Joko Widodo, önce Solo
(Surakarta) ardından başkent Cakarta yönetimi sırasında gerek yerel yasama
süreçlerinde gerekse gündelik pratiklerde yolsuzlukların üzerine gitmesiyle
tanınıyor. Zaten, ne köklü bir siyasi geçmişi olan ne de herhangi bir siyasi
parti ile ideolojik bağlamda etkileşimi olan Joko Widodo’yu görece çok kısa
sürede yerel yönetim siyasi çevresinden ulusal siyasetin gündemine gelmesindeki
yegâne değer onun yolsuzluk karşısındaki sahici tutumunda aramak gerekir.
Tabii bu
noktada gene 9 Nisan parlamento seçimleri öncesinde Açe’de, Golkar Partisi Açe
Başkanı ile yaptığım görüşmeyi hatırlıyorum. Süleyman Abda, “Jokowi’yi öne
çıkartacak orijinal bir duruş göremiyorum. Basının promosyonuyla bugünlere
gelmiş bir kişi. Beni de bu şekilde öne çıkartsalar ben de bugün ulusal bir
siyasi figür olurdum” bağlamındaki sözü üzerinde düşünülmeyi gerektiriyor.
Elbette yerel ve ulusal siyasette basının ‘promosyon’ gücü göz ardı edilemez.
Ancak Joko Widodo gibi, orta halli bir esnaf yaşamında edindiği tecrübe ve
toplumsal çevresine yaydığı imaj ile Solo Belediye Başkanlığına getirildi.
Süreç bu şekilde başladı. Solo şehri halkını bu anlamda tetikleyecek bir basın
imajinasyonu olduğunu ve Joko Widodo’nun yükselişini salt buna bağlamak
sağlıklı bir yaklaşım değil. Halkın sürekli destek verdiği ve kendine yakın hissettiği
bu ‘yeni politik figür’e karşı geliştirilen ittifak ise ‘eski toplar/tüfekler’den
mütevellid. PKS de ideolojik olarak bu ‘eskiliğin’ yanında yer almayı tercih etti.
Peki PKS bu yanlıştan dönebilecek mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder