Mehmet Özay 9 Ekim 2014
PKS, yani ‘Partai Keadilan Sejahtera’, yani Adalet ve Kalkınma
Partisi, Endonezya siyasi yaşamında kayda değer bir ağırlığı olan siyasi
hareket. Hemen burada başlığa dikkat çekerek PKS ne gibi bir hata yapmıştır da
dönmesi beklenmektedir sorusuna verilecek cevap 9 Temmuz 2014 tarihinde yapılan
Başkanlık seçimleri öncesi ve sonrasındaki gelişmeler çerçevesinde PKS’in
izlediği stratejilerle bağlantılıdır. Yukarıdaki soruya hemen burada doğrudan
cevap vermek yerine, Parti’nin oluşum ve gelişim sürecine kısaca göz atmakta
fayda var.
Ancak PKS gibi bir partinin sadece Endonezya siyasetinde değil, çeşitli
ülkelerdeki benzeri yapılarla ve partiye organik olsun veya olmasın bağlı
birimleriyle adına STK denilen yapılarla ilişkileri dikkate alındığında
Endonezya bağlamının ötesinde bir anlama sahip olduğunu hatırlatmak
gerekir.
PKS, tıpkı diğerleri gibi, Endonezya modern siyasi tarihinin en önemli
hadiselerinden biri olan Suharto’nun 32 yıllık iktidarının 1998 yılı Mayıs
ayında sona ermesiyle başlayan reform sürecinin ürettiği bir parti. 1998
yılında ‘Adalet Partisi’ 2002 yılında adını Adalet ve Kalkınma Partisi olarak
değiştirdi. Kuruluşundan itibaren partinin hedefi ülkeyi yolsuzluklardan
temizlemekti. Kimi ülkelerdeki benzeri partilerle aynı adı taşıyan PKS, kuruluş
ilkeleri noktasında Mısır’daki Müslüman Kardeşler’i (Ihvan’ul Muslimin) örnek
almıştır. Bu örneklik, temelde partinin önde gelen kadrolarının Mısır’da eğitim
görmüş olmalarının payı büyüktür.
1999 yılından başlayarak birkaç yıl içinde kurulan ve sayısı 150’yi bulan
siyasi partilerden 42’si kendisini İslami Parti olarak tanımlıyordu. PKS de
bunlardan biriydi. PKS’i diğer partilerden ayıran karakteristik Mısır’da eğitim
görmüş kadroların yanı sıra, genç kitleleri yani lise ve üniversite
öğrencilerini kampüslerde eğitmek suretiyle bir tür ‘tebliğ’ hareketi olarak
yaygınlık gösterdi. Bu özelliğini bugünde devam ettirdiğini söylemek mümkün. Parti,
Endonezya’nın siyasi yaşamını belirleyen ve ‘senkretik’ İslam anlayışıyla öne
çıkan Cava Adası politika çevrelerince ‘radikal’ bir ekol olarak
değerlendirildiği biliniyor. Kurulduğundan kısa bir süre sonra yapılan
parlamento seçimlerinde yüzde 1.7 oy oranıyla %2 barajını geçemeyen parti, 2004
seçimlerinde Parti 2004 seçimlerinde yüzde 7.3’lik oyla yedinci büyük parti
olarak dikkat çekti. Bu oy oranındaki artıştan hareketle parti sempatizanları arasında
bir iki seçim sonrasında ülke Devlet Başkanını çıkartabilecek bir umut
doğurmuştu. Ancak son iki seçimde parti
bu umudu gerçeğe dönüştürebilecek bir siyasi başarı yakalayabilmiş değil.
Örneğin, 2009 seçimlerinde ise oy oranını biraz daha artırdı ve %7.8’lik temsil
kazandı. 2014 seçimlerinde ise oy oranı %6.79’a düşmüş, sıralamada yedinci
parti olmayı sürdürmüştür.
Endonezya şartlarında başarı olarak kabul edilebilecek bu siyasi başarı
partinin çok kaba tabirle söylemek gerekirse, okumuş yazmış Müslüman kesimin
yoğun olduğu şehir merkezlerinde kendini göstermesiyle dikkat çeker. Ancak ülke
genel itibarıyla kırsal ve geleneksel toplum yapısının başat olması, parti
hedefleri ile toplumsal gerçeklerin örtüşmediğini ortaya koyar. Aslında,
kendini islami bir parti olarak ortaya koyan PKS, halkının yüzde 80’i aşkın
bölümünün Müslüman olduğu bir ülkede ideolojisini bu kitleleri kuşatacak boyutlara
taşımamasıyla da bir handikapa imza attığını ileri sürebiliriz.
Bu çerçevede, sadece Endonezya sosyo-siyasi ikliminde değil, Batılı
araştırma kurumlarınca da ülkenin İslami hassasiyetin en yaygın olduğu bölge
kabul edilen Açe Eyaleti’nde PKS’in varlığı oldukça sınırlıdır. Normal
şartlarda Açe’lilerin PKS’e destek vermeleri beklenir. Ancak PKS ne barış
anlaşmasından önce ne de sonrasında ortaya koyduğu politikalar ile Açe halkının
taleplerini karşılayabilecek birperformans sergileyebilmiştir. Öyle ki, PKS’le
bağlantılı bir STK, Açe’de faaliyet gösteren uluslararası bir kurumun yetim
projesine katıldığı bilinen PKS’e bağlı bir STK, söz konusu projedeki
yanlışlıkları, hataları, suistimalleri ve yolsuzluk iddialarını yakinen
bilmesine rağmen, projede yer alabilmek için susmayı tercih edebilmiştir. Bunu
‘yetim’ kosunuda çokça hassas olduklarını iddia eden çevrelerin varlığını
bildiğimiz için gündeme getiriyorum. Öte yandan, Açe Eyaleti’nin barış
anlaşması sonrasında ihtiyaç duyduğu en önemli hususların başında gelen
sosyo-ekonomik kalkınma noktasında, Eyalet Parlamentosu’ndaki PKS
milletvekillerinin çalışmalarında veya seçim öncesi kampanyalardaki söylemlerde
de Açe’ye dair sosyal değişimi kontrollü bir şekilde ortaya koyabilecek ve
Açe’nin orta vadede gelişimine katkı yapabilecek girişimleri görmek mümkün
değildir.Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bu kadarı kafi...
Büyük vaatlerle gelen PKS, katıldığı son üç seçimde yılda oy oranı %10’u
dahi bulmamış bir siyasi parti, ülke politik dengeleri içerisinde kendine yer
bulabilmesi, temelde bu partinin ilkeleri, ideolojisi, ülkeyi kalkındırma
sürecine dair politikalarının dışında bir nedendir. Söz konusu dengeler partiyi
parlamentoda belirli bir konuma getirirken, başkanlık sistemi bağlamında
kurulan ittifaklar sayesinde de hükümette birkaç bakanlık alabilmiştir. Ancak
parlamentoda yer işgal ettiği 2004’den bu yana PKS, ne bağlı olduğu söylenen
İslamcı kökler çerçevesinde siyasi hareketinde sağlıklı bir duruş
sergileyebilmiş, ne de ülke kalkınmasında kalıcı politikaların üretilmesinde
bir katkı ortaya koyabilmiştir. Aksine, aradan geçen yıllar zarfında aralarında
parti başkanı, bakan ve milletvekilleri olmak üzere adı yolsuzluklara karışan
ve bu nedenle mahkum olanlar vardır.
Tabii, Endonezya derin siyaseti içerisinde PKS gibi İslamcı kökenden
geldiği iddia edilen bir partiye yönelik ‘siyasi suikastlar’ olabilme
ihtimalini bir kenara not edibilir. Kaldı ki, PKS bağlıları liderlerinin büyük
yolsuzluk suçlamalarına maruz kalmalarını ‘İsrail plânı’ olduğunu ileri
sürebilecek kadar işi uluslararası boyutlara taşıyabilmektedir. Tabii işin
içine İsrail girince, akan suların durması mı, yoksa hakikaten PKS’in yukarıda
dile getirilen hususlardaki acziyeti mi söz konusu diye sormak gerekir. Yani
PKS, bir iç muhasebe imkânını henüz değerlendirebilmiş değil. Bunun en son
örneğini, 9 Temmuz başkanlık seçimleri öncesi ve sonrasındaki tutumunda bulmak
mümkün.
Biraz öncesine gidelim...
17 Mayıs 2014 tarihinde yani parlamento seçimlerinin yapıldığı 9 Nisan
tarihinden kısa bir süre sonra, başkanlık seçimi hazırlıklarının odağında PKS
lideri Anis Matta, yaptığı basın açıklamasında ‘iktidar da veya muhalefette
olsun Gerindra’yı -‘Büyük Endonezya Partisi’- destekleyeceğiz’ açıklamasıyla
adına İslamcı parti denilen bir siyasi yapının geçmişi karanlıklarla dolu eski
General Prabowo Subianto’nun başında olduğu partiye yeşil ışık yakıyordu.
Susilo Bambang Yudhoyono’nun başkanlığında geçen son beş yılda hükümette yer
aldığı bakanlıklar bağlamında adı epeyce yolsuzlukla anılmış PKS, reformcu
lider olarak bilinen SBY ile geçinememiştir.
Peki PKS, niçin Prabowo’yu desteklememeliydi sorusuna gelelim. Prabowo,
ailevi bağı bir yana ülkeyi 32 yıl boyunca yönetmiş ‘güler yüzlü Cava Kralı’
Suharto’nun siyasi mirasını devralmış bir emekli generaldir. Komutan olduğu
yıllarda insan hakları, özgürlükler noktasında ortaya koyduğu performans
nedeniyle hakkında ciddi iddialar bulunan bir kişidir. Bu özelliklerine rağmen,
ordudan ‘atılmasından’ sonra, ülke siyasi elitine mensubiyetinden ötürü soluğu
sivil siyasette almayı tercih etmiş, bununla da kalmamış ülkeye başkan olmayı
her şeye rağmen gerçekleştirmeyi hedeflemiş bir kişidir. 9 Temmuz başkanlık
seçimleri öncesinde de yapılan kamuoyu yoklamalarında Endonezya halkının bir
bölümü -anlaşılabilir nedenlerle- asker kökenli olmasından hareketle
Prabowo’nun ‘güçlü bir siyasetçi’ olduğu hükmüne varmıştı. Tabii bu güçlülük
ile SBY’ın gene mecbur olduğu ittifaklara mahkum oluşundan neşet eden
pasifliğinin ters orantılı bir ilişkisi olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. 9
Temmuz seçimleri sonrasında, diyelim ki, Prabowo başkan seçilseydi, SBY’dan
daha mı aktif olacaktı sorusunu gündeme getirmek gerekir. Çünkü tıpkı SBY gibi,
Prabowo da ittifaklarla başkanlığa getirilmiş olacaktı. Dolayısıyla, ülke
siyasi gerçekliği temelinden hareket edildiği, ortada bir farklılık bulunmuyor.
PKS’i bir İslamcı parti olarak değil de, ülkenin sıradan partilerinden biri
kabul edersek, siyasi çıkarlar doğrultusunda Prabowo ile ittifak kurmasında bir
sakınca görülmeyebilir. Nihayetinde, Endonezya’da siyaset maddi çıkarlarla
birinci elden ilintili bir müessesedir. Bu müesseseyi değiştirmeye matuf
girişimlerde bulunulmayacaksa, adı İslamcı olmuş veya olmamış siyasi
gerçeklikte bir yer ifade etmiyor. Bir alternatif olarak, İslamcı kimliğini
gene bir kenara bırakıp, toplumsal yapıdaki bozuklukları onarmaya kendini
adamış seküler bir siyasi parti kabul ettiğimizde, PKS’in Prabowo veya benzeri
yapılarla birarada olamayacağı da ortaya çıkar. Tüm bu alternatifler içerisinde
kendini hala İslamcı bir parti olarak tanımlıyorsa PKS’in Prabowo ile yan yanalığındaki
tuhaflığı açıklamak mümkün değil. Burada birileri kalkıp, Joko Widodo’nun durduğu
siyasi yerden hareketle, PKS’in Prabowo’ya mahkum olduğunu söylemesi de sorunu çözmüyor.
Sorun PKS’in siyasi duruşunda.
Kurulduğu ilk yıllarda parti yöneticileri, kendilerini yolsuzluklarla
mücadeleye adayacağını ileri sürmüştü. Ancak gelinen noktada, parti üyeleri
sadece maddi yolsuzluk çemberinin içine düşmemiş, siyasi yolsuzlukla da anılır
olmuştur. Bu nedenledir ki, PKS mensuplarının kuruluş hedefleri üzerinde
yeniden çalışmaları ve aradan geçen süre zarfında yapılan hataları tek tek
deşifre etmeleri gerekiyor. Ya da, tıpkı mevcut partiler gibi, ülke siyasi
yaşamında kurulu düzeni değiştirmek değil, onu tahkim edecek politikalarla
meşgul olan bir parti olarak yer almaya devam etmeyi tercih edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder