2 Aralık 2012 Pazar

Bangsamoro’yu İnşa Etmek


Mehmet Özay                                                                                                                  30 Kasım 2012
Bangsamoro hareketinin siyasi liderleri 40 yıla varan savaş ortamından sonra varılan çerçeve anlaşmasını müteakiben çeşitli vesilelerle verdikleri demekçlerde farklı bir sürecin başladığını vurgulayageliyorlar. Burada hemen şunun altını çizelim: ortada sözü geçen barış süreci bitmiş bir barış anlaşmasına tekabül etmemekte, aksine, ‘çerçeve anlaşması’ndan sonra başlayacak ve 2016’da nihayete ermesi plânlanan kapsamlı anlaşmanın önünü açan bir gelişme olarak görülmelidir. Bu çerçevede, Barış’a gidecek sürece kimlerin müdahil olacağı çok önemlidir.

Öncelikle, bu süreç Bangsamoro Müslümanları arasında siyasi birlikteliğin tesisi ilk adımı teşkil edeceğine kuşku yok. Bununla birlikte, her halükârda ortaya çıkma ihtimali olan farklı görüş ayrılıklarının veya sürece dahil ettirilmeyen grupların bir süre sonra “yeni problemlere” kapı aralayacağı unutulmamalıdır. Silahların yerli yerinde durduğu düşünüldüğünde herhangi bir kıvılcımın ortamı yeniden alevlendirebileceği gibi önemli bir ihtimal de dikkatlerden kaçmamalı. Çerçeve anlaşmasının görece yeni nesil liderlerin inisiyatifiyle gerçekleştirildiği görülüyor. Yani Moro İslami Özgürlük Cephesi’nin liderliğini yapmış olan el-merhum Selamat Haşim’in daha önce Moro Ulusal Özgürlük Cephesi’nin taraf kabul edildiği iki anlaşma sürecine katılmadığını unutmayalım. Benzer bir yaklaşımı Açe’de hayata geçirildiği konusunda kanıları dikkate aldığımızda Güneydoğu Asya’daki özgürlük mücadelelerinin öncü lider kadrosunun etkinliğini yitirmesiyle, barış süreçleri, öyle gözüküyor ki daha kolay gündeme gelebiliyor. Her iki örnekte de, barış sürecinin özgürlükçü hareketler noktasında başlangıcını veya ilk adımını ‘bağımsızlık olgusundan’ feragât etmek olduğu dikkat çekiyor.

Müslümanlararası birliğin tesisinde acaba halkı Müslüman olan ülkelerden rol alabilecek olan var mıdır? Son gelişmeler dikkatle izlendiğinde Malezya’nın öne çıktığı görülüyor. Böylesi bir inisiyatifi almış olan Malezya’nın kendi tarihi tecrübesinden ilhamla anlaşmaya yön verebileceği düşünülebilir. O zaman sormak lazım Malezya ne tür bir tecrübeye sahiptir? Aşağıda değineceğim...

Bugün gündemde önemli bir yer işgal eden anlaşmanın nasıl bir geleceği olacağı ve şayet 2016’ya başarıyla ulaşılması halinde Mindanao’yu nasıl bir yapılanma beklediği üzerinde kısaca duralım.

Öncelikle, benzer bir anlaşmanın yıllar önce (1996) yapıldığı ve o dönem anlaşmanın kısa sürede akamete uğramasına merkezde, yani Manila’da Kongre’nin anlaşmayı yasadışı ilân etmesi neden olmuştu. Bugün böyle bir tehlikenin söz konusu olmadığını ileri sürebilir miyiz? Bu tip çatışma bölgelerinde sorunun sürgit devamında salt özgürlükçü hareketlerin niyetleri değil, aynı zamanda, merkezde bu tür savaşlardan ‘nemalanan’ siyasi ve askeri elitin varlığı göz ardı edilmemelidir. Bu noktada, Manila’nın barış niyeti kadar, Manila’da hakim siyasi odakların da izlenmesi önem arz ediyor. Tıpkı Cakarta siyasetinde Megawati ile sembolleşen ultra-Cava milliyetçilerinin varlığının Açe Barışı’nı akamete uğratabilecek güçleri gibi, Manila’da da Joseph Estrada ve Gloria Arroyo’nun, başkanlık dönemlerinde kanıtlamaları şekilde -bu anlamda Megawati ekolü olarak adlandırdığım yöntemle doğrudan savaşa ağırlık vermeleri- Bangsamoro Barışı üzerinde ‘zar atabilecek’ çevreler mevcuttur. Unutmayalım, bir önceki barış anlaşmasına giden yola ‘taş koyan’ Kongre’nin bugünkü anlaşmayı onaylaması gibi bir zorunluluk halen önümüzde duruyor. Bu barış’ın, ne gibi bir statü ile gelmekte olduğunu ve bu statünün Bangsamoro’ya neler kazandırıp neler kaybettireceğini de sormakta fayda var. Gene Açe ile karşılaştırırsak Helsinki Barış Anlaşması’nın Açe’ye kazandırdığı ‘özerk yönetim’ ile Bangsamoro’ya verileceği ileri sürülen ‘yarı-özerk’ statüler neye tekabül ediyor acaba? Siyasi açıdan Açe’nin kendisine tanınan ‘özerklik’ hakkını nasıl kullanabildiği, hayata geçirebildiği kadar, Bangsamoro’ya sunulan ‘yarı özerkliğin’ bölge Müslümanlarının sorunlarının halli için yeterli olup olmayacağı da önemli.   

Malezya’nın ‘arabuluculuğu’nda gerçekleşen çerçeve anlaşmasından sonraki süreçte bu ülkenin nasıl bir rol oynayabileceğine değinmek gerekir. Halkının önemli bir bölümü Müslüman olan Malezya’nın, nasıl bir kimlikle Barış’a taraf olduğu üzerinde kafa yorulabilir. Öte yandan, Bangsamoro sorununun hallindeki ‘ilk etap’ başarısından sonra Bangsamoro’nun siyaseten nasıl bir yönelim sergileyeceği merak konusu. Özerkliğin gündemde olduğu bölge nasıl bir siyasi yönetime sahne olacak? Bu konuda Malezya’nın bir öngörüsü, bir projesi var mı? Yoksa Malezya, tarihinden ilhamla yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kullanımının en temel noktalar kılındığı bir ekonomik açılımdan öte bir katkı payı sunabilir mi? Malezya medyasından izlendiği kadarıyla Malezya’nın ilgisinin ikinci noktada, yani ekonomik kalkınma odaklı bir yönelimde toplandığı görülüyor. Bunda da ‘aslan payını’ elbette ‘broker’lığın sağladığı cesaret ve de kimilerince ‘hak’ olarak düşünülebilecek şekilde ekonomik üretim araçları üzerinde kontrolü ele alma niyeti izhar ediliyor. Bangsamoro’nun ekonomik anlamda kendine yeter olması elbette önemli. Ancak bu önem, ekonomik değerlerin Müslümanlar arasında paylaşımı, siyasi yönetim mekanizmasi, hukuki varlıklar vb. veya daha net ifade edecek olursak bunca yıl mücadelenin verildiği değerlerin hesaba katılıp katılmayacağını herkes kendine sormalı.

Bu safhada bölge dışına çıkarak farklı bir yapılanmanın mümkün olup olamayacağını değinelim. Bugüne kadar Mindanao ve çevresine ilgi göstermiş kurumlar olabilir. Bu ilginin boyutları elbette tartışılabilmelidir. İlgi ve alâkanın bölge Müslümanlarının tarihi, siyasi ve kültürel unsurları ile ne denli örtüştüğü, bir başka deyişle ilgi ve alâka göstermeye çalışan çevrelerin bölgeyi anlama noktasında nasıl bir çaba ve gayret içerisinde oldukları önemlidir. İlişki salt bununla da sınırlı değildir. Bangsamoro halkının karşı karşıya kaldığı siyasi ve askeri muhalefetin neye tekabül ettiğinin hesap dışı bırakılması, bölgenin anlaşılmasında kafaları aydınlatmaya değil, aksine daha da karıştırmaya neden olacaktır. Evet Bangsamoro’ya barış geldi! Ancak bu barış, -kimilerinin çokça atıf yapmağı üzere-, atalarının, 16. yüzyıl başlarında İspanyol sömürgecilerin topraklarına ayak basmasından önce önemli bir siyasi egemenlik güttüğü Bangsamorolular için ne anlam ifade ediyor? Bangsamoro’nun ‘ne olacağı’, kim veya kimler eliyle ‘varolacağı’, hangi siyasi, ekonomik ve kültürel iddiayı taşıdığı gibi soruları da gündeme taşıyor. Barış’ın gölgesinde ekonomik pastadan ne kadar çokdilim kaparımın hesabını yapanlar olacaktır kaçınılmaz olarak. Ancak gerek Mindanaolu Müslümanlardan gerekse ilgili çevrelerden yukarıda yöneltilen soruların cevabını aramaya yönelik çabaların da bir an önce gündeme getirilmesi gerekiyor.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=236930

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder