Mehmet Özay 30
Kasım 2012
Bangsamoro hareketinin siyasi liderleri 40 yıla varan savaş ortamından
sonra varılan çerçeve anlaşmasını müteakiben çeşitli vesilelerle verdikleri
demekçlerde farklı bir sürecin başladığını vurgulayageliyorlar. Burada hemen
şunun altını çizelim: ortada sözü geçen barış süreci bitmiş bir barış
anlaşmasına tekabül etmemekte, aksine, ‘çerçeve anlaşması’ndan sonra başlayacak
ve 2016’da nihayete ermesi plânlanan kapsamlı anlaşmanın önünü açan bir gelişme
olarak görülmelidir. Bu çerçevede, Barış’a gidecek sürece kimlerin müdahil
olacağı çok önemlidir.
Öncelikle, bu süreç Bangsamoro Müslümanları arasında siyasi birlikteliğin
tesisi ilk adımı teşkil edeceğine kuşku yok. Bununla birlikte, her halükârda
ortaya çıkma ihtimali olan farklı görüş ayrılıklarının veya sürece dahil
ettirilmeyen grupların bir süre sonra “yeni problemlere” kapı aralayacağı
unutulmamalıdır. Silahların yerli yerinde durduğu düşünüldüğünde herhangi bir
kıvılcımın ortamı yeniden alevlendirebileceği gibi önemli bir ihtimal de
dikkatlerden kaçmamalı. Çerçeve anlaşmasının görece yeni nesil liderlerin
inisiyatifiyle gerçekleştirildiği görülüyor. Yani Moro İslami Özgürlük Cephesi’nin liderliğini
yapmış olan el-merhum Selamat Haşim’in daha önce Moro Ulusal
Özgürlük Cephesi’nin taraf kabul edildiği iki anlaşma sürecine katılmadığını
unutmayalım. Benzer bir yaklaşımı Açe’de hayata geçirildiği konusunda kanıları
dikkate aldığımızda Güneydoğu Asya’daki özgürlük mücadelelerinin öncü lider
kadrosunun etkinliğini yitirmesiyle, barış süreçleri, öyle gözüküyor ki daha
kolay gündeme gelebiliyor. Her iki örnekte de, barış sürecinin özgürlükçü
hareketler noktasında başlangıcını veya ilk adımını ‘bağımsızlık olgusundan’
feragât etmek olduğu dikkat çekiyor.
Müslümanlararası birliğin tesisinde acaba halkı Müslüman olan ülkelerden
rol alabilecek olan var mıdır? Son gelişmeler dikkatle izlendiğinde Malezya’nın
öne çıktığı görülüyor. Böylesi bir inisiyatifi almış olan Malezya’nın kendi
tarihi tecrübesinden ilhamla anlaşmaya yön verebileceği düşünülebilir. O zaman
sormak lazım Malezya ne tür bir tecrübeye sahiptir? Aşağıda değineceğim...
Bugün gündemde önemli bir yer işgal eden anlaşmanın nasıl bir geleceği
olacağı ve şayet 2016’ya başarıyla ulaşılması halinde Mindanao’yu nasıl bir
yapılanma beklediği üzerinde kısaca duralım.
Öncelikle, benzer bir anlaşmanın yıllar önce (1996) yapıldığı ve o dönem
anlaşmanın kısa sürede akamete uğramasına merkezde, yani Manila’da Kongre’nin
anlaşmayı yasadışı ilân etmesi neden olmuştu. Bugün böyle bir tehlikenin söz
konusu olmadığını ileri sürebilir miyiz? Bu tip çatışma bölgelerinde sorunun
sürgit devamında salt özgürlükçü hareketlerin niyetleri değil, aynı zamanda,
merkezde bu tür savaşlardan ‘nemalanan’ siyasi ve askeri elitin varlığı göz
ardı edilmemelidir. Bu noktada, Manila’nın barış niyeti kadar, Manila’da hakim
siyasi odakların da izlenmesi önem arz ediyor. Tıpkı Cakarta siyasetinde
Megawati ile sembolleşen ultra-Cava milliyetçilerinin varlığının Açe Barışı’nı
akamete uğratabilecek güçleri gibi, Manila’da da Joseph Estrada ve Gloria
Arroyo’nun, başkanlık dönemlerinde kanıtlamaları şekilde -bu anlamda Megawati
ekolü olarak adlandırdığım yöntemle doğrudan savaşa ağırlık vermeleri-
Bangsamoro Barışı üzerinde ‘zar atabilecek’ çevreler mevcuttur. Unutmayalım,
bir önceki barış anlaşmasına giden yola ‘taş koyan’ Kongre’nin bugünkü
anlaşmayı onaylaması gibi bir zorunluluk halen önümüzde duruyor. Bu barış’ın,
ne gibi bir statü ile gelmekte olduğunu ve bu statünün Bangsamoro’ya neler
kazandırıp neler kaybettireceğini de sormakta fayda var. Gene Açe ile
karşılaştırırsak Helsinki Barış Anlaşması’nın Açe’ye kazandırdığı ‘özerk
yönetim’ ile Bangsamoro’ya verileceği ileri sürülen ‘yarı-özerk’ statüler neye
tekabül ediyor acaba? Siyasi açıdan Açe’nin kendisine tanınan ‘özerklik’
hakkını nasıl kullanabildiği, hayata geçirebildiği kadar, Bangsamoro’ya sunulan
‘yarı özerkliğin’ bölge Müslümanlarının sorunlarının halli için yeterli olup
olmayacağı da önemli.
Malezya’nın ‘arabuluculuğu’nda gerçekleşen çerçeve anlaşmasından sonraki
süreçte bu ülkenin nasıl bir rol oynayabileceğine değinmek gerekir. Halkının
önemli bir bölümü Müslüman olan Malezya’nın, nasıl bir kimlikle Barış’a taraf
olduğu üzerinde kafa yorulabilir. Öte yandan, Bangsamoro sorununun hallindeki
‘ilk etap’ başarısından sonra Bangsamoro’nun siyaseten nasıl bir yönelim
sergileyeceği merak konusu. Özerkliğin gündemde olduğu bölge nasıl bir siyasi
yönetime sahne olacak? Bu konuda Malezya’nın bir öngörüsü, bir projesi var mı?
Yoksa Malezya, tarihinden ilhamla yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kullanımının
en temel noktalar kılındığı bir ekonomik açılımdan öte bir katkı payı sunabilir
mi? Malezya medyasından izlendiği kadarıyla Malezya’nın ilgisinin ikinci
noktada, yani ekonomik kalkınma odaklı bir yönelimde toplandığı görülüyor.
Bunda da ‘aslan payını’ elbette ‘broker’lığın sağladığı cesaret ve de
kimilerince ‘hak’ olarak düşünülebilecek şekilde ekonomik üretim araçları
üzerinde kontrolü ele alma niyeti izhar ediliyor. Bangsamoro’nun ekonomik
anlamda kendine yeter olması elbette önemli. Ancak bu önem, ekonomik değerlerin
Müslümanlar arasında paylaşımı, siyasi yönetim mekanizmasi, hukuki varlıklar
vb. veya daha net ifade edecek olursak bunca yıl mücadelenin verildiği
değerlerin hesaba katılıp katılmayacağını herkes kendine sormalı.
Bu safhada bölge dışına çıkarak farklı bir yapılanmanın mümkün olup olamayacağını
değinelim. Bugüne kadar Mindanao ve çevresine ilgi göstermiş kurumlar olabilir.
Bu ilginin boyutları elbette tartışılabilmelidir. İlgi ve alâkanın bölge
Müslümanlarının tarihi, siyasi ve kültürel unsurları ile ne denli örtüştüğü,
bir başka deyişle ilgi ve alâka göstermeye çalışan çevrelerin bölgeyi anlama
noktasında nasıl bir çaba ve gayret içerisinde oldukları önemlidir. İlişki salt
bununla da sınırlı değildir. Bangsamoro halkının karşı karşıya kaldığı siyasi
ve askeri muhalefetin neye tekabül ettiğinin hesap dışı bırakılması, bölgenin
anlaşılmasında kafaları aydınlatmaya değil, aksine daha da karıştırmaya neden
olacaktır. Evet Bangsamoro’ya barış geldi! Ancak bu barış, -kimilerinin çokça
atıf yapmağı üzere-, atalarının, 16. yüzyıl başlarında İspanyol sömürgecilerin
topraklarına ayak basmasından önce önemli bir siyasi egemenlik güttüğü
Bangsamorolular için ne anlam ifade ediyor? Bangsamoro’nun ‘ne olacağı’, kim
veya kimler eliyle ‘varolacağı’, hangi siyasi, ekonomik ve kültürel iddiayı
taşıdığı gibi soruları da gündeme taşıyor. Barış’ın gölgesinde ekonomik
pastadan ne kadar çokdilim kaparımın hesabını yapanlar olacaktır kaçınılmaz
olarak. Ancak gerek Mindanaolu Müslümanlardan gerekse ilgili çevrelerden yukarıda
yöneltilen soruların cevabını aramaya yönelik çabaların da bir an önce gündeme
getirilmesi gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder