26 Aralık 2012 Çarşamba

Prabowo’dan Demokrasi Dersi


Mehmet Özay                                                                                                                  24 Aralık 2012

Endonezya’da başkanlık seçimleri yaklaştıkça köklü partilerin adayları kadar, mevcut siyasi yapılanmaya alternatif olduğu iddiasındaki yeni partilerin ve yeni liderlerin adları siyaset piyasasında yer almaya başlıyor. 2009 seçimleri öncesinde Megawati Sukarnoputri’nin yardımcısı olarak kendini gösteren “Büyük Endonezya Hareketi Partisi” (Gerindra) kurucu başkanı Prabowo Subianto bu isimlerin en iddialılarından biri. Aradan geçen birkaç yıllık sürede devlet başkanı olmaya kanaat getirmiş olmalı ki, şimdi büyük oynama yolunda. Bu anlamda 2014 seçimleri öncesinde adı sıkça zikredilen, kamuoyu yoklamalarında halka yöneltilen ve çeşitli kuruluşların toplantılarında görüşü alınan isimlerden biri, belki de birincisi...

Geçenlerde önemli bir düşünce kuruluşlarından “Soegeng Sarjadi Syndicate” (SSS)’de konuşma yapan Prabowo, gündemde önemli bir yer işgal ettiği gibi yaptığı açıklamalarla önümüzdeki aylarda bu çıkışını sürdüreceği izlenimi oluşturdu. Prabowo’nun bu kurumdaki konuşmasının ana temasına değinmeden önce SSS neye tekabül eder kısaca değinmekte fayda var. 2001 yılında kurulan SSS, ülkede Demokrasi’nin yerleşmesi konusunda çalışmalar yapmakta ve bu anlamda çeşitli yayınları da kamuoyuyla paylaşmakta. Ülke siyasi ve toplumsal yaşamına katkısı küçümsenemeyecek olan bu kuruluşun çalışmalarına göz attığımızda Prabowo’nun üniformalı yıllardaki ‘icraatlarını’ yakından ilgilendirecek  çalışmaların da var olduğunu görmek, aradan geçen süreçte hem ‘askeri elitin’ hem de sivil bakışın nasıl bir dönüşüme tabi olduklarını göstermesi açısından ilginç. Örneğin, Askeri Politika, Siyasal Şiddet ve Terörizm; Demokratikleşme ve İnsan Hakları; Özerk Bölgeler ve Yerel Politikalar gibi Endonezya siyasal yaşamının kaçınılmaz konularının Prabowo’ya neler hatırlandığını acaba SSS yetkilileri sormuş mudur? 

Prabowo bu konuşmasında, mevcut devlet başkanı Susilo Bambang Yudhoyono veya kabineyi hedef almadı. Ya da ülkenin doğusunda batısında merkezi hükümete alternative yapılar sergileyen özerk yapılar içerisindeki yeni siyasi dinamikleri veya özgürlükçü hareketin ve bununla birlikte bir dizi insan hakları sorunlarının devam ettiği Papua’daki gelişmeleri masaya yatırmadı. Peki neydi gündeme getirdiği? Prabowo, tastamam ülkenin mevcut demokrasi rejimini hedef alan açıklamalarıyla, bir anlamda sürpiz bir gelişmeye imza attı. Süpriz dememizin nedeni, elbette asker kökenli olması, özellikle de Özel Kuvvetler’den (Kopassus) sorumlu General olarak stratejik bir görevi yürütmüş olmasından geliyor. Endonezya’nın asker kökenli Başkan adayları arasına ismini yazdıran Prabowo, sadece asker kökenli olarak tanınmıyor. Aynı zamanda, ‘iş adamı’ ve ‘politikacı’...  Polikacılığını anladık da, iş adamlığı da ne oluyor diye sormayın… Küçük bir not daha. Prabowo’nun dedesi, Endonezya Merkez Bankası’nın kurucusu; babası da Suharto döneminin ekonomiden sorumlu bakanıydı. Bu anlamda, sadece sahip olduğu maddi zenginlik ve ordu ve sivil çevrelerdeki bağlantılarıyla geleneksel siyaset yapacağını düşünenleri yanıltıyor. Peki öyle mi?

Prabowo’ya göre ülke demokrasisinin en önemli sorunu güçlü liderlik olgusunda yatıyor. Siyasi söylemini deklara ettiği bu konuşmasında yer verdiği kavramlardan biri olan ‘güçlü liderlik’in İngilizce versiyonu olarak zikredilen ‘firm leadership’ kavramındaki ‘leadership’in ötesinde, ‘firm’ sıfatı üzerinde durmak gerekir. Bu sıfatın, ‘sert, sıkı, katı’ gibi anlamları da olduğu düşünüldüğünde Prabowo’yu ilgilendiren yönünün belki de bu ‘sıfat’ta yoğunlaştığına dikkat çekilebilir. Aslında demokrasilerde güçlü liderlik kadar, bu liderlik profiline sahip liderle diyalojik ilişki sergileyecek ve bu tür lideirn ortaya çıkmasında hiç de azımsanmayacak rolu olan toplumsal dinamiklerin de varlığı göz önüne alınmalı. Prabowo, bu kavramı zikrettiğinde akla ‘askeri disiplin’, ‘as-üs ilişkisi’, ‘hiyerarşik yapılanma’ gibi Batı tarzı demokrasilerin sivil yönünün önüne geçen ilişkiler ağı gelmiyor değil.

Aslında Prabowo’nun ileri sürdüğü güçlü liderlik olgusu, kendisinin bir şekilde ‘demokrasi oyunu’ içerisinde koltuğa oturmuş bir lidere karşı askeri darbe girişimine teşebbüs etmesiyle de ilişkisi olup olmadığı üzerinde durmak gerekir.
Bu noktada  otuz iki yıllık iktidarıyla ‘güçlü lider’ imajını bir şekilde hayata geçirmiş Suharto örneğine bakılabilir. Bu anlamda, Suharto’nun pekâla güçlü bir lider olduğu yanlı yansız herkesin kabul ettiği bir gerçek… Ancak Suharto’nun yarattığı demokratik ortamın nasıl bir Endonezya toplumu ürettiği de ortada değil mi? Şimdi emekli bir general kalkmış, devlet başkanı olmuş selefi bir generalin konumunda olduğunu es geçtiğini ima eden bir görünüm sergiliyor. Ülkenin güçlü bir demokrasiye olan ihtiyacı kadar, bunu kimin, hangi bireysel tarihi tecrübelere sahip kişi veya kişilerce ortaya konduğu da önemli.
Bu anlamda daha pek fazla değil, bundan 15 yıl öncesine kadar ülkeyi yöneten gene bir eski general, gene ‘güçlü bir lider’ olan Suharto’nun varlığı değil miydi ülkede sosyal ayaklanmalara yol açan. Haddi zatında, Endonezya muadili ülkelerde demokrasinin neye tekabül ettiği de başlı başına bir çalışma konusu. Bu anlamda şu yönelime dikkat çekmekte fayda var. Suharto sonrası reform döneminde arzu edilen ‘sivilleşmenin’, ‘kamusal alanın siviller lehine genişlemesinin’ arzu edilir şekilde önünün açılmamasından doğan halet-i ruhiyeyle sadece askeri kesimlerin değil, sivil kesimlerin de desteğiyle ‘Keşke Suharto döneminde olsak’ veya ‘Suharto dönemine dönsek hiç de fena olmaz’ türünden siyasi çözüm arayışlarına girilmesi, zikredilen çevrelerde demokrasi algısının, içinde şiddeti ve Cava faşizmini de barındıran ‘güçlü liderlik’ odağında döndüğünü açıkça sergilemiyor mu?

Prabowo, ‘güçlü liderlik’ karvamından hareketle Suharto ekolüne vurgu yapılabilecek bir anlayış ortaya çıkarken, konuşmasının ilerleyen bölümlerinde, bu kavrama koşut olarak gündeme getirdiği ‘daha iyi denetimli demokrasi’ (better-guided democracy) kavramıyla ülkenin kurucu babası ve ilk devlet başkanı Sukarno’nun ‘guided-democracy’sine gönderme yapıyordu. Bu iki kavramla Prabowo’nun ülkenin modern siyasi tarihine damgasını vurmuş, ikisi de orduda önemli liderlik konumunda yer almış ve nihayetinde ‘ülkeyi en iyi yönetebilecek kitlenin, ülkenin sahibi olan askerler olduğu’ mantığından hareketle siyasette elli yılı aşkın varlık göstermiş ve Cava milliyetçiliğinin hamisi rolünü üstlenmiş liderlerine gönderme yapıyor. İlhamını bu iki liderden alması siyasi paradigma olarak bir devamlılığı ortaya koyarken, akla Prabowo’nun yenilik olarak ne getirdiği meselesi takılıyor.

2014 yılı seçimlerinde Devlet Başkanlığı’na ‘layık görülmesi’ halinde, daha iyi demokrasi için ülkenin ‘en parlak beyinleriyle’ çalışacağı vaadinde bulunuyor. Burada durup, bir ‘Hmmm’ demek lazım mı acaba? Demokrasinin halk katmanlarında yayılması sürecinde ‘en parlak beyinlerinin’ halk yönetimine mi yoksa seçkinci bir siyaset modeline mi yakın düştüğü üzerinde de herhalde SSS üyeleri soru yöneltmiştir kendisine… Unutmayalım -yukarıda aile bağına değindiğimiz üzere- Prabowo’nun kendisi de seçkinci bir çevrenin mensubu… Prabowo, ülkenin bugünkü siyasi manzarasını kadim edebi metin Mahabarata’daki iki muhalif güç odağına İyilik Krallığı ‘Kurawa’ ile Kötülük Krallığı ‘Pandawa’ gönderme yaparak resmediyor. Mevcut durum demokrasinin gaspedilmiş hali -dolayısıyla kötü güçlerin varlığı-olarak tanımlanırken, Prabowo ve çevresinin getirmeyi vaad ettiği sistem de ‘hakiki demokrasi’ -ki bu da İyilik Krallığı’nımensuplarına tekabül ediyor-, olarak takdim ediliyor.

Prabowo’nun siyasi söylemini oluşturan bu sembolik alıntı Cava Kültürü’ne gönderme yapmasıyla, bir anlamda politik ideolojik yapısını sınırlandırdığını ortaya koyuyor. İyi-Kötü güçlerin mücadelesi olarak yorumladığı demokrasiyi isteyenler ile demokrasiyi ‘kendi emelleri’ için kullanıp bu siyasi rejimi hedeflemek yerine, ondan azami ölçüde istifadeyle kendi süfli emellerini gerçekleştirmeyi amaç edinenleri kastediyor. Bu güçler veya güç savaşı Endonezya’da neye tekabül eder? Bu üzerinde düşünülmeye değer önemli bir soru.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=239986

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder