8 Aralık 2012 Cumartesi

MILF Lideri Hacı Murad İbrahim ile Mülâkat


Mehmet Özay                                                                                                                     6 Aralık 2012

Bangsamoro’yu temsil eden MILF ile Filipinler Hükümeti arasında 15 Ekim 2012 tarihinde varılan Çerçeve Anlaşması ne getiriyor? 40 yıla varan özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin geldiği nokta, Bangsamoro’luları tatmin edecek mi? Bangsamoro Halkı’nı yarı-otonom yönetime götürecek süreç hangi zorlukları içeriyor? Klasik sömürgecilik ve akabinde modern ulus-devlet yapılanması içerisinde eski gücünü yitirmiş ancak köklü bir geçmişe sahip bu halkın bugün yeniden kendi ayakları üzerinde durabilmesi ne kadar mümkün? Bu ve benzeri sorularımıza cevap bulmak amacıyla Hacı Murad İbrahim’le kısa bir mülâkat yaptık. “8. İslam Ekonomi Forumu”nun davetlisi olarak geldiği Malezya’nın Cohor Bahru şehrinde ulusal ve uluslararası basın yayın organlarının yoğun ilgisine maruz kalan Hacı Murad İbrahim programında yer almamasına rağmen, görüşme talebimizi geri çevirmedi. Mülâkata geçmeden önce, neler olup bittiğini biraz daha sağlıklı bir şekilde anlayabilmek için Bangsamoro’yu ve halkını bağlayıcı kılacak ve bu anlamda kısa ve orta vadeli gelişmeleri etkileyebilecek kimi unsurlara değinmekte fayda var. 

Öncelikle Bangsamoro’yu hiç de kolay bir sürecin beklemediğini belirtelim. Çerçeve Anlaşması’nın kalıcı bir Barış Anlaşması’na evrilmesinde çeşitli dinamiklerin birbirleriyle etkileşimi büyük rol oynacağını söyleyebiliriz. Nedir bu dinamikler? Öncelikle MILF’in temsil makamında bulunduğu Mindanao ve çevresinde yaşayan ve nüfusu yaklaşık on milyona varan Bangsamoro Halkı’nı siyasi anlamda birarada tutabilme iradesini gösterebilmesi. İkinci dinamik, diasporada yaşayan Bangsamoro’luların anavatanlarındaki gelişmelere kayıtsız kalmadan, ilk günden başlayarak sürecin her aşamasında sahip oldukları nitelikli insan gücünü harekete geçirmeleri. Üçüncü dinamik, Manila Yönetimi... Katolik Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu Filipinler’de 2010 yılında Devlet Başkanlığı’nı devralan Benigno Simeon Aquino’nun  ülkedeki siyasi sorunları çözme vaadine bağlı olarak Bangsamoro bağlamındaki girişimin merkez yönetim ve ünitelerince akamete uğratılmadan sürdürülmesi. Dördüncü dinamik unsur ise bu anlaşmaya taraf olan ve Uluslararası Gözlem Grubu’nun etkin bir şekilde süreçte yerini alması. Bangsamoro’yu yarı-özerk yönetime taşıyacak yol haritasının sadece siyasi içeriğiyle değerlendirilmesi hata olur. Bu nedenle, siyasi unsurlar kadar, bölge halkının tarihi geçmişinden ilhamla sosyo-kültürel ve dini birikimlerinin ortaya konulması, yeniden-diriltilmesi ve etkin bir şekilde Bangsamoro Halkı’nın günümüz şartlarında varlığına doğrudan katkı yapacak unsurlar olarak toplum liderlerince dikkate alınması gerekiyor. Kültürel yeniden yapılanma siyasi ve ekonomik tasarımlardan hiç de geri kalır bir yan içermiyor. Aksine, bölgenin siyasi ve ekonomik gelişiminin nasıl bir yönelim alacağını belirleyicilik hususunda sosyo-kültürel arka planın güçlü tasarımlar olarak var olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

Hacı Murad İbrahim’le 5 Aralık 2012 tarihinde yaptığımız mülâkat

-MILF lideri olarak Merkezi Hükümetle imzaladığınız metin ne anlam ifade ettiğini kısaca açıklar mısınız? 
Aslında, bu imzalanan metin bir ‘Çerçeve Anlaşması’. Yani, bir sonraki aşama için bir nevi yol haritası koyuyor önümüze. Bu Anlaşma genel itibarıyla dört unsuru içeriyor: a) Bangsamoro siyasi yapılanmasının tesisi; b) Bangsamoro Hükümeti ve Filipinler Merkezi Hükümeti arasında güç paylaşımı; c) refahın paylaşımı; d) normalleşme süreci. Bu ana noktalar, önümüzdeki üç yıl boyunca gerçekleştirilecek görüşmelerde detaylarıyla ele alınacak ve karara bağlanacak. Bu nedenledir ki, oluşturulan müzakere grubu görüşmeleri yürütecek.

-Bu barış süreci önemli. Ancak 1996’d ayaşanan bir ön gelişme var. O dönemde varılan anlaşma Filipinler Anayasa Mahkemesi’nce reddedilmişti. Bu ‘Çerçeve Anlaşması’nın da benzer bir akibete maruz kalıp kalmayacağı konusunda neler söylemek istersiniz?

Evet, böylesi bir olasılık potansiyel olarak mevcut. Ancak müzakereciler olarak bizler en azından merkezi hükümete barış konusundaki niyetinde samimi olup olmadığı konusunda bir şans verme durumundayız. Şayet Merkezi Hükümetçe bu Çerçeve Anlaşması’nın maddelerini hayata geçirme konusunda sıkıntı doğması halinde, müzakere heyeti görüşmeler yoluyla sorunları aşma gayreti içinde olacak. Ancak şu an itibarıyla iyimseriz. Çünkü Filipinler Devlet Başkanı ülkedeki bu siyasi sorunu çözme konusundaki kararlılığı halktan olumlu tepki topluyor. Bu nedenle, geçmişte yaşanan sıkıntının yaşanmayacağını ümit ediyoruz. Bu süreçte ayrıca, Çerçeve Anlaşması’ndaki maddelerin hayata geçirilmesi konusunda Uluslararası Kontak Grubu (ICG) aracılığıyla uluslararası camianın azami ölçüde yardımı bekliyoruz.

-Malezya Hükümeti’nin bu süreçte önemli rol oynadığı gözlemleniyor. Kapsamlı anlaşmanın sağlanması konusunda önümüzdeki üç yıllık süreç büyük önem taşıyor. Bu süreçte, diğer bölge ülkelerinin veya Ortadoğu’daki unsurların örneğin Türkiye’den beklentileriniz var mı?

Aslında, Malezya dışında, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdin barış sürecine o kadar da aktif katılımına şahit olmadık maalesef. Bunun arkasında neyin veya nelerin yattığını bilmiyoruz. Ancak, Türkiye söz konusu olduğunda şu hususu vurgulamak gerekir. Türkiye, Uluslararası Kontak Grubu’na üye... Barış sürecini aktif şekilde katılım sergiledi. Öte yandan, sahada birtakım faaliyetlerde bulunan birkaç STK’nın, örneğin İHH’nın varlığı söz konusu. Önümüzdeki süreçte, halkı Müslüman olan ülkelerin barış sürecine ve sahadaki kalkınma çabalarına katılımlarını bekliyoruz. Şu an için, özellikle Avrupa ülkelerinin ve Japonya’nın hem barış görüşmelerinde hem de sahada oldukça aktif çaba sergilediklerini söylemeliyim. Halkı Müslüman olan ülkelerin katkılarını da uluslararası camia içinde bu süreçte görmek istiyoruz.

-Bağımsızlık iddianızdan vazgeçtiniz. Yarı-otonom, otonom ve bağımsızlık seçeneklerinden ilkini seçtiniz. Halkınız bu gelişmeden tatminkâr mı?

Kişisel görüşümü şöyle izah etmek isterim. Merkezi Hükümet bizden bağımsızlık iddiamızdan vazgeçmemiz konusunda baskı yaptığında, onlara sürekli bu iddiamızdan vazgeçemeyiz, çünkü bu halkımızın kollektif bir hakkıdır. Fakat öte yandan, şayet Bangsamoro Halkı bağımsızlığı elde edemeyecekse, o zaman bağımsızlıktan kastedilen nedir, bunun üzerinde durmamız gerekir. Çünkü bu konu bir kez açıklığa kavuştuğunda, halkın bağımsızlık gibi bir iddiası olmayacağını görürüz. Şu an içinde bulunduğumuz süreç, yani varılan anlaşma yoluyla,  halkımızın kendi kendini yönetmesinin önünü açmaktır. Halkın kendi kendini yönetmesi başarıyla uygulamaya geçirildiğinde, bağımsızlık gibi bir iddaya gerek kalmayacaktır. Halk gönüllü olarak bu iddiadan vazgeçecektir. İşte bu nedenledir ki, son derece pratik bir yaklaşım sergileyerek, barış anlaşması vasıtasıyla halkın kendi kendini yönetmesinin mümkün olup olduğunu ortaya koymak zorundayız. Bunu sağlamak için de böylesi bir ‘Çerçeve Anlaşması’ konusunda mutabık kaldık. 

-Çatışma dönemlerinde toplumun en mağdur kesimleri yetimler ve dullar... Bu iki kesim için süreçte ne gibi politikalar düşünülüyor?

Bu konuyu ele alan bazı oluşumlar mevcut. Ancak çok daha fazlasına ihtiyacımız var. Halen vatanımızda pek çok yetim ve dul bulunuyor. Bu iki toplumsal kesim rehabilitasyon sürecine dahil edilecekler. İnsani yardım konusundaki talebimiz hu hassas süreçte önceliklerimiz arasında yer alıyor. Bize yardımcı olabilecek tüm STK’lara ve ülkelerin yetim ve dulları da rehabilitayon çalışmalarına dahil etmeleri çağırısında bulunuyoruz.

–Bu kısa fakat oldukça anlamlı mülâkatınız için çok teşekkürler.
–Ben teşekkür ederim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder