Mehmet Özay 6 Aralık 2012
Bangsamoro’yu temsil eden MILF ile Filipinler Hükümeti arasında 15 Ekim
2012 tarihinde varılan Çerçeve Anlaşması ne getiriyor? 40 yıla varan özgürlük
ve bağımsızlık mücadelesinin geldiği nokta, Bangsamoro’luları tatmin edecek mi?
Bangsamoro Halkı’nı yarı-otonom yönetime götürecek süreç hangi zorlukları
içeriyor? Klasik sömürgecilik ve akabinde modern ulus-devlet yapılanması
içerisinde eski gücünü yitirmiş ancak köklü bir geçmişe sahip bu halkın bugün
yeniden kendi ayakları üzerinde durabilmesi ne kadar mümkün? Bu ve benzeri
sorularımıza cevap bulmak amacıyla Hacı Murad İbrahim’le kısa bir mülâkat
yaptık. “8. İslam Ekonomi Forumu”nun davetlisi olarak geldiği Malezya’nın Cohor
Bahru şehrinde ulusal ve uluslararası basın yayın organlarının yoğun ilgisine
maruz kalan Hacı Murad İbrahim programında yer almamasına rağmen, görüşme
talebimizi geri çevirmedi. Mülâkata geçmeden önce, neler olup bittiğini biraz
daha sağlıklı bir şekilde anlayabilmek için Bangsamoro’yu ve halkını bağlayıcı
kılacak ve bu anlamda kısa ve orta vadeli gelişmeleri etkileyebilecek kimi
unsurlara değinmekte fayda var.
Öncelikle Bangsamoro’yu hiç de kolay bir sürecin beklemediğini belirtelim.
Çerçeve Anlaşması’nın kalıcı bir Barış Anlaşması’na evrilmesinde çeşitli
dinamiklerin birbirleriyle etkileşimi büyük rol oynacağını söyleyebiliriz.
Nedir bu dinamikler? Öncelikle MILF’in temsil makamında bulunduğu Mindanao ve
çevresinde yaşayan ve nüfusu yaklaşık on milyona varan Bangsamoro Halkı’nı
siyasi anlamda birarada tutabilme iradesini gösterebilmesi. İkinci dinamik,
diasporada yaşayan Bangsamoro’luların anavatanlarındaki gelişmelere kayıtsız
kalmadan, ilk günden başlayarak sürecin her aşamasında sahip oldukları
nitelikli insan gücünü harekete geçirmeleri. Üçüncü dinamik, Manila Yönetimi...
Katolik Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu Filipinler’de 2010 yılında Devlet
Başkanlığı’nı devralan Benigno Simeon Aquino’nun ülkedeki siyasi sorunları çözme vaadine bağlı
olarak Bangsamoro bağlamındaki girişimin merkez yönetim ve ünitelerince akamete
uğratılmadan sürdürülmesi. Dördüncü dinamik unsur ise bu anlaşmaya taraf olan
ve Uluslararası Gözlem Grubu’nun etkin bir şekilde süreçte yerini alması. Bangsamoro’yu
yarı-özerk yönetime taşıyacak yol haritasının sadece siyasi içeriğiyle
değerlendirilmesi hata olur. Bu nedenle, siyasi unsurlar kadar, bölge halkının
tarihi geçmişinden ilhamla sosyo-kültürel ve dini birikimlerinin ortaya
konulması, yeniden-diriltilmesi ve etkin bir şekilde Bangsamoro Halkı’nın
günümüz şartlarında varlığına doğrudan katkı yapacak unsurlar olarak toplum
liderlerince dikkate alınması gerekiyor. Kültürel yeniden yapılanma siyasi ve
ekonomik tasarımlardan hiç de geri kalır bir yan içermiyor. Aksine, bölgenin
siyasi ve ekonomik gelişiminin nasıl bir yönelim alacağını belirleyicilik
hususunda sosyo-kültürel arka planın güçlü tasarımlar olarak var olduğunu
hatırlatmak gerekiyor.
Hacı Murad İbrahim’le 5 Aralık
2012 tarihinde yaptığımız mülâkat
-MILF lideri olarak Merkezi Hükümetle imzaladığınız metin ne anlam ifade
ettiğini kısaca açıklar mısınız?
Aslında, bu imzalanan metin bir ‘Çerçeve Anlaşması’. Yani, bir sonraki
aşama için bir nevi yol haritası koyuyor önümüze. Bu Anlaşma genel itibarıyla
dört unsuru içeriyor: a) Bangsamoro siyasi yapılanmasının tesisi; b) Bangsamoro
Hükümeti ve Filipinler Merkezi Hükümeti arasında güç paylaşımı; c) refahın
paylaşımı; d) normalleşme süreci. Bu ana noktalar, önümüzdeki üç yıl boyunca
gerçekleştirilecek görüşmelerde detaylarıyla ele alınacak ve karara bağlanacak.
Bu nedenledir ki, oluşturulan müzakere grubu görüşmeleri yürütecek.
-Bu barış süreci önemli. Ancak
1996’d ayaşanan bir ön gelişme var. O dönemde varılan anlaşma Filipinler
Anayasa Mahkemesi’nce reddedilmişti. Bu ‘Çerçeve Anlaşması’nın da benzer bir
akibete maruz kalıp kalmayacağı konusunda neler söylemek istersiniz?
Evet, böylesi bir olasılık potansiyel olarak mevcut. Ancak müzakereciler
olarak bizler en azından merkezi hükümete barış konusundaki niyetinde samimi
olup olmadığı konusunda bir şans verme durumundayız. Şayet Merkezi Hükümetçe bu
Çerçeve Anlaşması’nın maddelerini hayata geçirme konusunda sıkıntı doğması
halinde, müzakere heyeti görüşmeler yoluyla sorunları aşma gayreti içinde
olacak. Ancak şu an itibarıyla iyimseriz. Çünkü Filipinler Devlet Başkanı
ülkedeki bu siyasi sorunu çözme konusundaki kararlılığı halktan olumlu tepki
topluyor. Bu nedenle, geçmişte yaşanan sıkıntının yaşanmayacağını ümit
ediyoruz. Bu süreçte ayrıca, Çerçeve Anlaşması’ndaki maddelerin hayata geçirilmesi konusunda
Uluslararası Kontak Grubu (ICG) aracılığıyla uluslararası camianın azami ölçüde
yardımı bekliyoruz.
-Malezya Hükümeti’nin bu
süreçte önemli rol oynadığı gözlemleniyor. Kapsamlı anlaşmanın sağlanması
konusunda önümüzdeki üç yıllık süreç büyük önem taşıyor. Bu süreçte, diğer
bölge ülkelerinin veya Ortadoğu’daki unsurların örneğin Türkiye’den
beklentileriniz var mı?
Aslında, Malezya dışında, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdin barış
sürecine o kadar da aktif katılımına şahit olmadık maalesef. Bunun arkasında
neyin veya nelerin yattığını bilmiyoruz. Ancak, Türkiye söz konusu olduğunda şu
hususu vurgulamak gerekir. Türkiye, Uluslararası Kontak Grubu’na üye... Barış
sürecini aktif şekilde katılım sergiledi. Öte yandan, sahada birtakım
faaliyetlerde bulunan birkaç STK’nın, örneğin İHH’nın varlığı söz konusu. Önümüzdeki
süreçte, halkı Müslüman olan ülkelerin barış sürecine ve sahadaki kalkınma
çabalarına katılımlarını bekliyoruz. Şu an için, özellikle Avrupa ülkelerinin
ve Japonya’nın hem barış görüşmelerinde hem de sahada oldukça aktif çaba
sergilediklerini söylemeliyim. Halkı Müslüman olan ülkelerin katkılarını da
uluslararası camia içinde bu süreçte görmek istiyoruz.
-Bağımsızlık iddianızdan
vazgeçtiniz. Yarı-otonom, otonom ve bağımsızlık seçeneklerinden ilkini
seçtiniz. Halkınız bu gelişmeden tatminkâr mı?
Kişisel görüşümü şöyle izah etmek isterim. Merkezi Hükümet bizden
bağımsızlık iddiamızdan vazgeçmemiz konusunda baskı yaptığında, onlara sürekli
bu iddiamızdan vazgeçemeyiz, çünkü bu halkımızın kollektif bir hakkıdır. Fakat
öte yandan, şayet Bangsamoro Halkı bağımsızlığı elde edemeyecekse, o zaman
bağımsızlıktan kastedilen nedir, bunun üzerinde durmamız gerekir. Çünkü bu konu
bir kez açıklığa kavuştuğunda, halkın bağımsızlık gibi bir iddiası olmayacağını
görürüz. Şu an içinde bulunduğumuz süreç, yani varılan anlaşma yoluyla, halkımızın kendi kendini yönetmesinin önünü
açmaktır. Halkın kendi kendini yönetmesi başarıyla uygulamaya geçirildiğinde,
bağımsızlık gibi bir iddaya gerek kalmayacaktır. Halk gönüllü olarak bu iddiadan
vazgeçecektir. İşte bu nedenledir ki, son derece pratik bir yaklaşım
sergileyerek, barış anlaşması vasıtasıyla halkın kendi kendini yönetmesinin
mümkün olup olduğunu ortaya koymak zorundayız. Bunu sağlamak için de böylesi
bir ‘Çerçeve Anlaşması’ konusunda mutabık kaldık.
-Çatışma dönemlerinde toplumun
en mağdur kesimleri yetimler ve dullar... Bu iki kesim için süreçte ne gibi
politikalar düşünülüyor?
Bu konuyu ele alan bazı oluşumlar mevcut. Ancak çok daha fazlasına
ihtiyacımız var. Halen vatanımızda pek çok yetim ve dul bulunuyor. Bu iki toplumsal
kesim rehabilitasyon sürecine dahil edilecekler. İnsani yardım konusundaki
talebimiz hu hassas süreçte önceliklerimiz arasında yer alıyor. Bize yardımcı
olabilecek tüm STK’lara ve ülkelerin yetim ve dulları da rehabilitayon
çalışmalarına dahil etmeleri çağırısında bulunuyoruz.
–Bu kısa fakat oldukça anlamlı
mülâkatınız için çok teşekkürler.
–Ben teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder