Mehmet Özay 9
Ekim 2012
Filipinler’in güneyinde Moro-Mindanao Adası ve çevresindeki Malay Müslümanların
Filipinler merkezi yönetimine karşı yaklaşık kırk yıldır sürdürdükleri
bağımsızlık mücadelesi birkaç gün önce Kuala Lumpur’da taraflarca Barış
Anlaşmasına atılan imzalarla tarih oldu.
Barış görüşmeleri özellikle yaklaşık iki yıl önce Filipinler’de devlet
başkanlığına seçilen Benigno S. Aqiuno’nun ülkenin güneyindeki bağımsızlık
mücadelesi veren Müslüman özgürlük hareketiyle masaya oturma kararlılığının bir
sonucu olduğu ileri sürülüyor. Söz konusu bu barış girişimi, bölgede uzun
erimlilik gösteren silahlı özgürlük mücadelelerinin geçirmekte olduğu değişimi
ortaya koyması bakımından da dikkat çekici.
Kuala Lumpur’da tarafların temsilcilerinin ulaştığı barış anlaşması,
önümüzdeki Pazartesi günü başkent Manila’da yapılacak resmi törene konu olacak.
Bu anlaşmanın en önemli maddesi hiç kuşku yok ki, ‘Bangsamoro’ (‘Moro Halkı’
anlamına gelmektedir) olarak anılan bölgeye özerklik verilmesi oldu. Ancak,
imzalanan anlaşmanın nihai olmadığını da vurgulamakta fayda var. Birkaç yıllık
süreyi kapsayacak ve adına geçiş dönemi diyebileceğimiz zaman diliminde
Bangsamoro’da Müslümanların hakimiyetinde otonom yönetim kurulması ve akabinde
2016 yılında taraflar arasında nihai, kalıcı anlaşmanın gündeme gelmesi
bekleniyor. Anlaşmaya karşın, hareketin lider kadrosu, silahların bırakılması
şartını kesin anlaşmasının sağlanmasıyla gerçekleşeceğini ileri sürmeleri,
taraflar arasında “güven” sorununun devam ettiği şeklinde de yorumlanabilir.
Öyle ki, anlaşmanın imzalandığı saatlerde, Mindanao’ya az sayıda da olsa yeni
askeri birliklerin girmesi hareket tarafından protesto edilmişti. Bu geçiş
sürecinin son derece hassas dengeler üzerine inşa edildiği dikkate alınmalı ve
2008 yılında benzer bir anlaşmaya ramak kala, merkezdeki siyasetin muhalefet
kanadı, gelişmeleri anayasaya aykırılığını ileri sürerek, süreci sabotaj ettiği
unutulmamalı.
Bu barış sürecini tüm açılımları ile ele almak kapsamlı bir çalışmanın
konusu olduğuna kuşku yok. Bununla birlikte, bu olguya kısaca değinmekte fayda
var. 2005’de Açe’de başlayan barış süreci, Tayland’ın güneyinde Patani ve
Filipinlerin güneyinde Moro için kimi bağlamlarda örneklik temsil ediyor. Söz
konusu hareketler içinde kararlılık, etkinlik ve süreklilik bağlamlarında en
kayda değer güç olan Açe Özgürlük Hareketi’nin merkezi Jakarta hükümeti ile
yaptığı barış anlaşmasından sonra, bu harekete mensup sivil çevrelerin zaten
onyıllarca bir şekilde etkileşim içinde oldukları Patani ve Moro’daki güçlerin
barış koşullarına adaptasyonunda bir çaba sergiledikleri biliniyor.
Barış sürecini ve gelinen nokta Açe örneğinden hareketle incelenmeye devam
edildiğinde son yedi yılda Açe Barışı’nın ne gibi safhalardan geçtiği,
başarılar, meydan okumalar, çatışmalar vb. dikkate alınmalıdır. Buna mukabil,
Bangsamoro’yu içine alan “yarı-otonom yönetim” biçiminin neye tekabül ettiği
konusunda siyasi ve hukuki eş-anlayışın ortaya konulup konulmadığını önümüzdeki
birkaç yılda gözlemleme fırsatı bulacağız. Zaten Devlet Başkanı Aquino da,
Kuala Lumpur Anlaşmaı ile herşeyin bitmediğini, üzerinde anlaşılmayı bekleyen
detayların olduğunu açıkça dile getiriyor. Söz konusu bu detaylar üzerinde
anlaşma, 15 kişiden oluşacak “Geçiş Komisyonu”nun sorumluluğunda olacak.
Özellikle, merkezi hükümetin, barışın kalıcılığını sağlama adına özerk yönetim
yasası ve bu yasanın içeriğini oluşturması yukarıda zikredilen detaylar
üzerindeki görüş birliğinin sağlanmasıyla gerçekleşecek. Kuala Lumpur imzalanan
bu “ön” Anlaşma’da siyasi güç paylaşımı kadar, teritoryal ve maddi gelirlerin
paylaşımı ön sıralarda yer alan konular arasındaydı. Bununla birlikte, hiç
kuşku yok ki, sürecin en önemli aşamasını özgürlük hareketinin siyasallaşması
ve nihayetinde bölgenin sivil yönetimine talep olacak bir yapılanmaya bürünmesi
olacak. Bu süreçte, iç ve dış kanalların bölge üzerindeki nüfuz çabalarına
bağlı olarak sorunsuz geçeceği söylenemez. Tüm Müslümanları temsil makamında
bir siyasi oluşumun gerçekleşememesi halinde, zaten sosyo-ekonomik “geri
kalmışlıkla” anılan bölgede yaşayan halkı daha da zor günlerle karşılaşmaya
zorlayabilir.
Bu tür özgürlükçü hareketlerin barış görüşmelerinin “tam kapsamlı bir
metne” dönüştürülememesinin çeşitli sebepleri olduğu malum. Bunların başında, çatışmaların
sürdüğü ülkelerdeki siyasi iktidara yeni bir ismin ve partinin taşınması, mevcut
siyasi ve askeri stratejiler, uluslararası konjonktür, barış sürecine iştirak
eden bölgesel ve uluslararası çevrelerin yaptırım gücü vb. gibi faktörler
tarafları masada buluşturmakla birlikte, sorunların tam anlamıyla çözüldüğü bir
sürece hangi boyutlara girildiği şüpheli. Örneğin Aquino, tıpkı 2004 yılında
Susilo Bambang Yudhoyono’nun vaadi gibi iktidara gelmesiyle birlikte sorunu
çözüme kavuşturacağını açıklaması dikkat çekiyordu. Öte yandan, özgürlük
hareketinin aradan geçen on yıllara rağmen, istenilen hedefe ulaşılamaması
gerek hareket içerisinde gerekse de bölgede yaşam süren kitleler üzerinde
“caydırıcı” bir etkisi olduğu ve zamanla bölünmelere yol açtığı ileri
sürülebilir. Bu çerçevede özgürlük hareketi içinde değerlendirilen Moro Ulusal
Özgürlük Cephesi’nin, Moro İslami Özgürlük Cephesi’nden bağımsız olarak 1996
yılında merkezi hükümetle anlaşmasına buna örnek teşkil eder. Bu ögelerin birleştiği
noktada ortaya bir barış metni çıkmakla birlikte, siyasi ve hukuki yapılanma ve
toplumsal barışın tesisinde ne tür süreçlerin yaşanacağı, kimlerin bu
süreçlerde aktör rolüne soyunacağı, kimlerin dışlanacağı gibi oldukça komplike
yapılanmalar da gözardı edilemeyecek gelişmeler arasında yer alıyor.
Bölgedeki özgürlük hareketinin neye tekabül ettiğine kısaca değinmekte
fayda var. Katolik Hıristiyanlıkla özdeşleşen ve doksan milyona yaklaşan
Filipinler nüfusu içerisinde, ülkenin güneyinde Malay ırkına ve İslama
mensubiyetiyle azınlık konumundaki Müslümanlar yüzde beşlik oranla temsil
ediliyor. Filipinlerin güney adaları, Güneydoğu Asya’nın Doğu Asya ile
buluştuğu ve Müslüman Malay dünyasının kuzeydeki en uç noktası kabul ediliyor. Nüfusu
dört milyona varan Müslüman kitle beş eyalette –Maguindanao, Lanao del Sur,
Sulu, Tawi-tawi ve Basilan- yaşam sürüyor. Bu antropolojik ve tarihsel devamlılığın
bir sonucu olarak Mindanao Adası tarihte
Sulu İslam Sultanlığı’nın merkezi olmuş ve bölgede görece önemli bir mevki
işgal etmişti. “Sulu” adı, bugün dahi Kalimantan Adası ile Filipinler
arasındaki su yoluna isim vermeye devam eder. Bu anlamda, Sulu Sultanlığı’nın
Hint Okyanusu’nun iki ucu diyebileceğimiz Sri Lanka’dan güneydeki ucu
Filipinlere kadar uzanan devasa ticaret havzasında kurulan İslam
Sultanlıklarından biri olduğuna kuşku yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder