15 Aralık 2012 Cumartesi

Endonezya’da Yeni Bir Skandal ve Uzantıları


Mehmet Özay                                                                                                        10 Aralık 2012
Endonezya’da gün geçmiyor ki bir yolsuzluk dramı gündemde yer almasın. Bu sürecin son ayağını 2010 yılında gerçekleştiği ileri sürülen ve Gençlik ve Spor Bakanı’na kadar ulaşan skandal bugünlerde Endonezya siyasetinde fırtına gibi esiyor. Gençlik ve Spor Bakanı Andi Mallarangeng, Batı Cava’da önemli bir şehir olan Bogor’daki Hambalang Spor Kompleksi ihalesi dolayısıyla adının karıştığı yolsuzluk vak’ası son yılların en büyük ‘vurgunu’ olarak tanımlanıyor. 1.17 trilyon Rupiah’lık ihaleye konu olan spor kompleksi, 2011 yılındaki 26. Güneydoğu Asya Oyunları çerçevesinde plânlanan önemli bir projeydi. Bu gelişme, tek başına ele alınamayacak denli kökleri derinlere açılan geniş bir ağın parçası sadece. Hâl böyleyken Endonezya Müslüman toplumunda bir ‘travma’nın yaşandığını söylemek mümkün mü? Vak’anın Endonezya Müslüman toplumunu neden birinci elden ilgilendirdiğini aşağıda dikkat çekici bir şekilde ele alacağız.

Buradan hareketle Endonezya siyasi ve toplum yapısında ‘kanıksandığı’ izlenimi veren sosyolojik olgunun hatırlatılmasında fayda var. Suharto’nun ‘yeni Düzen’ rejiminin mirası olarak genel kabul gören yolsuzluk ve rüşvet skandalları silsilesinin devamının söz konusu rejimin kalıntılarının hali hazırda bürokraside önemli yer işgal ettiği şeklinde yorumlandığı gibi, bunun bir ‘kültür’ haline geldiğine dair ciddi iddilar da yok değil. Kimi gözlemcilerin ifade ettiği üzere, bürokrasinin her köşesinde irili ufaklı her türlü rüşvet ve yolsuzluğa rastlamak mümkün. Resmi dairelerin her türlüsündeki bu çarkın dönüşünü meşrulaştırma adına kimi yakıştırmalar da yapılmıyor değil. Örneğin, verilen rüşvetin adına rahatlıkla ‘İhlas’ denilebiliyor. Bu ‘ihlasın’ ne anlama geldiğini ancak Endonezya toplum yapısındaki ilişkilere müdahil olmakla anlaşılabileceği de söylenebilir. Veya bir başka yaklaşımla ‘yolsuzluk sosyolojisi” adı verilebilecek bir alt-bilim dalının Endonezya yolsuzluk kültürünü enine boyuna araştırmasıyla sağlıklı temellere ulaşmak mümkün. Bunu, konunun ilgili akademisyenlerine havale ettiğimizi belirtelim...

Bu bilimsel yaklaşım bir yana, ülke siyasi yaşamına damgasını vuran ‘money politics’ olgusu irili ufaklı her seçim döneminde gündemin baş sırasında yer almaya devam ediyor. Bu son vak’ada da ilgili siyasetçilerce alındığı ileri sürülen paraların -en azından bir bölümünün- 2010 yılı seçimlerinde Demokrat Parti’nin Bandung il başkanlığı seçimlerinin ‘finansmanın’da kullanıldığı ileri sürülüyor. Ancak son birkaç yılda ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet iddialarının odağındaki isimlerin 2004 yılında ülkeyi yolsuzluklardan temizleme iddiasıyla gelen Demokrat Parti’nin üst düzey yöneticilerince gerçekleştiriliyor oluşu dikkat çekici. İş siyasette ‘money politics’e geldiğinde, o zaman son on yılı aşkın süredir uygulana geldiği ileri sürülen demokratikleşme bu gelişmelerin neresinde duruyor sorusunu da hakkıyla sormakta yarar var. Demokratikleşmeyi sadece belli periyodlarda birilerini bazı mevkilere seçmenin adı olarak anlayanlarla, bu yönetim biçimini şeffaflık, sorumluluk, hesap verebilirlik vb. ilkeler bağlamında anlayanlar arasında bir ayrım olduğu da kesin...

Yaşanan yolsuzluk hadiseleri, bir yandan halk nezdinde umutsuzluk girdabının da giderek güçlü bir şekilde yer edinmesinin nedeni olsa gerek. Unutmayalım ki, ‘çözüm’ olarak ortaya çıkanların dahi kökleşmiş yolsuzluk süreçlerine müdahil olmaları toplumda bu olgunun ‘kültürel bir değere’ dönüşmesine katkısı göz ardı edilemez.
Bu anlamda ülkenin köklü partilerinden epeyce ‘çekmiş’ Endonezya halkı, reform sürecinin önemli siyasi hareketi Demokrat Partisi’nin son sekiz yıllık iktidarında bu konuda gerekenlerin yapılamamış olmasından ötürü hayal kırıklığı yaşamadığını söylenemez. Demokrat Parti kurucusu ve son iki dönemdir Devlet Başkanlık koltuğunda oturan Susilo Bambang Yudhoyono’nun (SBY) sahip olduğu karizma, toplum desteği, uluslararası tanınırlık ve kabul yüzdesinin giderek artması gibi imkânları kendisi ve partisi lehine artı değer olarak ‘devşirip’ ülkede gerçek anlamda bir ‘temiz eller’ operasyonunu hayata geçirememiş olması Endonezya siyasetinin tıpkı 20. yüzyıl ikinci yarısı boyunca olduğu gibi, 21. yüzyıl başlarında da benzer sorunlarla yüzleşmek zorunda olduğunu ortaya koyuyor.

Bu anlamda, Suharto döneminde, ülkedeki etnik ve milliyetçi unsurlarla azınlık, ancak ekonominin başat unsuru Çinli işadamları grubu arasında bir anlamda gizli toplumsal sözleşmenin bir uzantısı olan ve zamanı geldiğinde her türlü siyasi muhalefete karşı bir ‘rejim kartı’ olarak kullanılabilecek bu silah bugünlerde farklı boyutlarda seyrediyor. Son yıllarda gerek ülke için reform çabaları, öte yandan ASEAN içerisindeki birlik kadar ülkenin bu birlik içerisinde liderlik oynama gibi bir uluslararası role soyunması, kalkınmakta olan ülkeler sıralamasında ilk yirmi içinde yer alan ve son yıllarda büyüme rakamları sürekli artı veren bir ülke konumundaki Endonezya’da bugünkü rüşvet ve yolsuzluk skandallarının boyutu da o ölçüde ‘göz kamaştırıcı’. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın üst düzey bürokratları ve Bakanı’na kadar ulaşan dev yolsuzluk bunun göstergesi olsa gerek. Endonezya bürokrasinin yapılanması dikkate alındığında, söz konusu yolsuzluk ve rüşvet hadisesinin birkaç kişi veya grupla sınırlı olmadığı, sistemik bir yapılanma arz ettiği dikkat çekiyor.

Aslında zaman zaman medyaya yansıyan ve akabinde Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu’nun (KPK) önüne gelen vak’alar zinciri, bir anlamda yukarıda dile getirilen hiyearşik ve sistemik yapı içerisinde ‘memnuniyetsizlerin’ ifşası olarak da adlandırılabilir. İşte tam da bu noktada, Hambalang Spor Kompleksi projesindeki yolsuzuluk iddialarının, Parti’nin bir zamanlar ‘kasası’ konumundaki Muhammed Nazaruddin’in ifadelerinin KPK’yı harekete geçtiği biliniyor. KPK bu süreçte Bakan’ın yanı sıra, Demokrat Parti’nin Başkanlığını yürüten Anas Urbaningrum’ın da aralarında yer aldığı altmış kişiyi dinledi. Nazaruddin, Bakan’ın yanı sıra, Parti Başkanı Ubraningrum’ın da bu yolsuzlukta payı olduğunu defaatle dile getirmişti.

Nazaruddin’in de benzer bir yolsuzluk suçlamasıyla yüzyüze kalması sonucu soluğu aldığı Kolombiya’da yakayı ele vermiş ve Cakarta’ya getirilerek yargılanarak hapse tıkıldığını hatırlatalım. Aşağıda değineceğimiz üzere, yolsuzluk ve rüşvetin egemen iktidar odakları ve bu odağa mensup görece genç siyasi aktörlerin öncülüğünde yürütülüyor oluşu, ülke otorite makamındaki kişiler ve çevreler kadar, üyeleri ve sempatizanlarının çokluğu ile dikkat çeken cemaatlerin bu kangren sorunuyla baş etmede ne denli başarılı olup olmadıklarını göstermesi açısından önemli. Bu husustan önce, Bakan’ın bu yolsuzluk sürecindeki üstlendiği ifade edilen role kısaca değinmekte fayda var.

ASEAN oyunları öncesinde önemli bir spor tesisinin inşasına gerek duyulmasıyla başlamış ve Bogor’da Hambalang Spor Kompleksi’nin inşasına karar verilmişti. Bakan’ın sorumluluğuna verilmeden önce, yani bir önceki Bakan Adhyaksa Dault döneminde proje bedeli 125 milyar Rupiah’dan (yaklaşık 12.9 milyon Amerikan Doları), 1.17 trilyon Rupiah’a (265 milyon Amerikan Doları) çıkartılmıştı. İşte sorunun ‘püf’ noktası da burada gizli...

Rüşvet ve yolsuzluk skandallarının ülke siyasetinde ve toplum yaşamına şu veya bu şekilde yansıması kadar, uluslararası arenada da ülkenin bir türlü bu ‘belâdan’ başını sıyıramamış olmasıyla dikkatlere sunuluyor. Halkının kahir ekseriyetinin Müslüman nüfusunu içermesiyle, Alimler Birliği (Nahdat’ul Ulama) ve Muhammediyye gibi ‘dev’ cemaat yapılarıyla dikkat çeken ve övünen bir ülkenin uluslararası çevrelerde kelimenin en hafif anlamıyla ‘ayıplanmasına’ karşın ortada sorunu çözecek bir ‘sosyal baskı grubu’ inisiyatifinin geliştirilememiş olması herhalde en çok Endonezya Müslümanlarını ve onları temsil makamındaki zikredilen iki dini oluşumu ve liderlerini rahatsız ediyordur. Milyonlarca mensubu ve sempatizanının siyasi partilerde, istihbarat dahil devlet bürokrasisinin her kademesinde ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren sivil toplum oluşumlarındaki varlığı dikkate alındığında, söz konusu cemaat yapılarının devlet içerisinde olduğu kadar, Müslüman nüfusuyla övünmesiyle dikkat çeken ülkenin İslam ümmeti içindeki durduğu yer konusunda kayda değer bir çabanın en azından toplumsal alanda görünürlük kazanmamış olmasının arkasında yatan neden nedir diye sorulması gerekir.

Yolsuzluk skandallarının kapsamını ‘siyasetin dar aralığına’ gömmek, Endonezya toplum yapısını olsa olsa sosyoloijik miyoplukla anlama çabasının bir ürünü olarak değerlendirilebilir. Niçin bu konuya dikkat çektiğimize dair küçük bir örnek verebiliriz. Son yolsuzluk suçmalarına karışan kişilerden biri olan Demokrat Parti Başkanlığı’nı yürüten Anas Urbaningrum, adı ülkenin seçkin sivil toplum kuruluşları arasında zikredilen Müslüman Öğrenciler Mezunlar Derneği (KAHMI)’nin çok kısa bir süre önce gerçekleştirilen başkanlık seçimlerine katılmış, ancak Başkanlığa seçilememişti. Sözde ulusal siyasetle pek de ilintisi olmadığı söylenen KAHMI’de alınan sonuç, Demokratların ‘Müslüman seçmenler’ nezdindeki destek yitimi olarak dikkatlere sunulması aslında ülkede dini gruplar, sivil oluşumlar ve aktif siyaset arasındaki ilişkinin boyutlarını ortaya koyması açısından incelenmeye değer bir olgu olarak dikkat çekiyor. Demokratlar bir yana, ülkenin genel siyaset ağıyla ‘organik’ olduğu açıkça dillendirilmese de kaçınılmaz bir ilişkisi olduğu ifade edilen KAHMI içinde yer almak, hele hele başkanı olmak, seçimlerde gelecek ‘oy kitlesi’ bakımından gözardı edilemeyecek bir sivil güç edinimine olanak tanıyor. Bu nedenledir ki, gündemde isim yapan siyasilerin içinde yer almak zorunda hissettikleri bir kurum boyutunda KAHMI. Bu anlamda KAHMI’nin, Ariel Heryanto’nun (2006) dolaylı bir bağlamda  dile getirdiği üzere ‘siyasi enerji deposu’ olduğunu iddia etmek abartı olmayacaktır.

Bu noktada, kimileri çıkıp, ‘Tamam işte, Yolsuzlukla Mücadele Kurumu gereğini yapmış ya!’ diyebilir. Ancak, tabiri caizse kazın ayağı maalesef öyle değil. İlk soruşturmaların 2010 yılı sonlarında başladığı Hambalang Vak’asında ‘ağır işleyen sürecin’ hız kazanmasının ve 6 Aralık 2012 günü Bakan’ın istifasına neden olmasının, KPK’nın başkanının değişmesinin akabinde gerçekleşmesi oldukça ilginç. -Es geçilmemesi gereken bir hususa kısa bir notla değinelim. Son birkaç aydır ‘Endonezya Emniyet Müdürlüğü’nce KPK’da görev yapan bir kaç önemli isme yönelik yolsuzluk suçlamasına dayalı olarak kuruma yönelik baskın girişimimin Hambalang yolsuzluğunu ört bas etmeye yönelik olup olmadığı da üzerinde durulması gereken bir başka gelişme-. KPK bu yolsuzluk ve rüşvet skandalında Bakan’a ‘seyahat yasağı’ koymasından saatler sonra Bakan ‘Suçu üzerime atıyorlar’ manasına gelecek demeçine rağmen, istifasını vermek zorunda kaldı.

Sorunun bu dini/toplumsal vechesi kadar, son dönem yolsuzluk ve rüşvet vak’alarına konu olan baş aktörlerinin Demokrat Parti’nin önemli isimleri arasında yer almaları ilk etapta ülke Başkanı olarak Susilo Bambang Yudhoyono’yu, öte yandan da, ülkeyi reform sürecinde düzlüğe çıkaracağı varsayılan Demokrat Parti’yi kamuoyun nezdinde siyasi meşruiyetini büyük ölçüde zedeliyor. Son gelişmeler çerçevesinde, adı yolsuzluk skandalında baş aktör olarak geçen Bakan, 2004-2009 yılları arasında SBY’nın sözcülüğü görevini üstlenmesi ve danışmanlığıyla sınırlı değildi. Bundan belki de çok daha önemlisi, -ya da bunun doğal süreçlerinden biri olarak da telakki ediyebilir-, önümüzdeki dönemde Parti Başkanlığı’na, dolayısıyla ismi Devlet Başkanlığı’na aday olarak geçecek bir siyasetçiyle irtibatlı olmasında yatıyor. Siyasetle içli dışlı bir aileden gelen ve doktorasını bir Amerika’daki bir üniversiteden almış Andi, meslek yaşamına Makassar Hasanüddin Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak başlaması, akabinde ulusal siyaset ağında ‘smart’ bir aktör olarak belirmesi, bugün gelinen noktada ülkenin yolsuzluk-rüşvet bağlantılarının hangi siyasi ve toplumsal ağlara dayandığının da bir göstergesi olarak okunabilir. Son dönemde yaşanan yolsuzluklar zincirinin son halkası olarak adlandırılan Hambalang Vak’asındaki aktörlerin ülkenin siyasi elitlerine yakınlığı 2014 seçimleri öncesinde Demokrat Parti’nin kan kaybının devam ettiğini ortaya koyuyor. Acaba SBY, ‘Nasıl olsa ikinci dönem sonrası seçilmem söz konusu değil. Emeklilik günlerim yaklaşıyor...’ diyerek Partisi’ne mensup üst düzey kadroların bulaştıkları skandallara gözünü mü kapatacak ya da reform sürecinin önemli aktörü olduğunu dikkate alarak Suharto sonrası dönemi siyasi tarihine adını layıkıyla yazdırmayı hedef alacak acil girişimlere başvurup vurmayacağını ilerleyen aylarda göreceğiz.

Yazının hülâsası anlamında şunları söyleyebiliriz. Bir yandan ülkeyi kalkınmakta olan ülkeler ve ASEAN içerisinde ‘parmakla gösterilecek’ ülkeler arasına katma mücadelesi olarak adlandırılabilecek reform sürecinin bir sonucu olarak KPK’nın varlığı, öte yandan, kökleri toplumsal dinamiklerin epeyce derinlerde yer alan ve adına kimilerinin ‘ihlas’ dediği ve bu anlamda meşrulaştırılan yoksulluk-rüşvet ilişkilerinin mücadelesinin keşistiği bir evre yaşanıyor. Bu evrede siyasi aktörler, bürokraside gücü ve imtiyazı elinde tutan kimsenin el uzatamayacağı kilit isimler, ülkenin ‘İslamlaşma’ süreçlerine şu veya bu şekilde katkıda bulunan Alimler Birliği ve Muhammediyye’nin nasıl bir sınav vereceğini tanık olunacak. Seküler yasa güçlerinin veya dini eksenli toplumsal yapılanmaların varlığı şeklinde olsun ülkenin gelecek on yıllarda nasıl bir toplum fotoğrafı ortaya koyacaklarında belirleyici olacak. Özellikle, “Ben sadece ‘kitap kuning’i mi okurum, gerisine karışmam” diyen geleneksel Müslüman çevrelerin ya da “Benim ilgi alanım sadece ‘sosyal refah’ alanları bunun dışındaki süreçlere özellikle de siyasete dair bir yaklaşımım olmaz” diyen modernist Müslüman çevrelerin mi, yoksa İslam’ın insanlığa sunduğu tüm değerleri toplum yaşamında praktize etme mücadelesindeki Müslüman duyarlılığının mı Endonezya toplumun ve siyasi yaşamının adalete, hakkaniyete dayalı bir sisteme evrilmesine katkı yapıp yapmayacağını göreceğiz. Bu kadar lafdan sonra, ülke içi siyasi ve toplumsal alanlarını kuşatma altına almış yolsuzluğun uluslararası boyutu nedir sorusuna da başka yazılarda değineceğiz.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=238148

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder