Mehmet Özay 09.02.2025
Bu sürecin, dünyanın farklı bölgelerinde farklı ölçülerde ve boyutlarda ortaya çıkması doğaldır. Önce Batılı liberal ekonomi modeline sahip ülkeler arasında başgösteren ve ardından, bu ülkelerin ikili ve bölgesel ilişkileriyle yaygınlaşan bir sürece tanık olundu.
Bununla birlikte, yaşanılan küreselleşme sürecinin bu döneme ait toplumlara özgü olmadığı da hatırlanmalıdır.
Öyle ki, her yüzyılın veya dönemin kendine özgü bir küreselleşme süreci yaşadığı tarihsel bir vakıadır.
Örneğin, Roma İmparatorluğu’nun genişleme süreci, Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nda devlet dini haline gelmesi, İslamiyetin Arab Yarımadası’ndan başlayan gelişimi, Çin’de 9. yüzyıldan 14. yüzyıla değin tedrici olarak gelişme gösteren Sung, T’ang ve Ming Hanedanlıkları yüzyıllarında denizcilik çalışmaları, 12 ve 13. yüzyıllarda Cengiz ile sembolleşen Moğol hanedanlıklarının Asya güçleri olarak istilȃcı yapılaşmaları, Osmanlı Devleti’nin Balkanlar ve Doğu Avrupa’ya genişlemeciliği, 15. yüzyıl sonlarında başlayan ve giderek Batı Avrupa denizci uluslarını içine çeken dünya okyanuslarını ve bu okyanuslara komşu topraklardaki toplumları anlama, öğrenme ve sömürge süreci vs. her biri kendi siyasi, dini, ekonomik bağlamları nezdinde küresel gelişmeler olarak akıllarda yer tutmuştur.
Tüm bu süreçlerde ve dedevamlarında ortaya çıkan salgın hastalıklar, savaşlar örneğin 1. ve 2. Dünya Savaşları ve bugün anısı hȃlȃ zihinlerimizde canlı olan kovid 19 bunlar arasındadır.
Yaşadığımız dönemin küreselleşme olgusunu gündeme getiren ise belki de, yukarıda zikredilen ve de benzerelerini de ekleyebileceğimiz tüm tarihsel süreçlerin, bir tür toplamı olarak kabul etmek mümkün.
Bununla söylenmek istenen, finans, emtia ve insan mobilitesinin aldığı hız ve yayılım boyutudur.
Yukarıda zikredilen dönemlerde, her bir farklı süreci doğrudan veya dolaylı olarak yöneten bir ulus öne çıkarken, günümüz küreselleşmesinde bu yayılımı sağlayan başat aktör Batı olurken, diğer irili ufaklı aktörlerin de, en az Batı kadar eylemde rolü ve işlevi bulunmaktadır.
Trump politikaları
Küreselleşme bağlamında bu kısa girişi yazmama sebep husus, ABD’de başkan Donald Trump’ın gümrük tarifeleri olgusuyla ortaya koymaya çalıştığı sürece dair bir projeksiyon sunmaktır.
Bir Amerikan siyasal milliyetçisi olarak kabul edilmesinde mahzur olmayan Trump, bu tanımlamaya uygun olarak, küresel gücünden veya bu gücü oluşturan komponentlerin bazılarında gerileme kaydeden Amerika’yı “yeniden büyük yapma” hedef ve iddiasını ortaya atarken, bu yaklaşım onu gizli/açık aşırı, tutucu ve de saldırgan bir dil kullanmaya sevk ediyor.
Trump’ın, kendi ulusunun milliyetçisi olarak, ulusunu sevme ve küresel güçler arasında en öne çıkarma çabasının anlaşılabilir ve gayet doğal olduğu söylenebilir.
Bununla birlikte, Trump’ın bu hedefe ulaşmada başvurduğu yolların normal dışılığı, ‘öteki’ ulusların ticaret gücünü, ekonomisini, üretim süreçlerini, küresel mobilite ağlarını vb. sekteye uğratacak, dönüşüme maruz tutacak ve/ya kökten değiştirecek bir yöntem izlemesinden kaynaklanıyor.
Ancak, bu agresif ve kuraldışılık boyutları gayet aşikȃr olan bu yaklaşımın, sistemin küresel işleyişi dikkate alındığında ABD’ye yarar getirip, ötekilere zarar getireceğini düşünmek mümkün gözükmüyor.
Küreselleşmenin kaçınılmazlığı
Kovid-19 sürecinde, küresel vatandaşlar olarak her birimizin tecrübe ettiği üzere tedarik ağlarının aksaması doğu’dan batı’ya, kuzey’den güney’e her toplumu ve her bireyi etkilemiştir...
Öyle ki, bugün, herhangi bir konunun küreselleşme dışında ele alınamayacağı bir dönemin yaşandığı konusunda kanımca her bilim çevresi hem fikirdir.
Bu durum, finanstan eğitime, sağlıktan dini alana kadar toplumları çekip çeviren tüm kurumsal yapıların birbirine eklemlenmişliği kadar, bu yapıların salt bir ülkenin değil, yanı başındaki komşu ülkelerden başlayarak, küresele doğru genişleyen etkileşimlere neden olduğu gerçeği ile karşılaşılır.
Gümrük tarifeleri
Trump’ın, Amerikan dış ticaretinde en önemli yeri teşkil eden ülkelere yönelik ticari yaptırımlarının, bu alanla sınırlı kalmadığı ve sürecin siyasi yaptırımlara doğru evrildiği görülüyor.
İlk dikkat çeken ülkelerin ABD’nin güneyindeki komşusu Meksika ile kuzeyindeki komşusu Kanada olduğunu herkes görmüş ve anlamış durumda...
Aynı coğrafi konumu paylaşan bu ülkelerin ticaret, ekonomi, yatırım işbirlikleri gibi alanları birbirine entegre etme adına oluşturulmuş ve konumuzla doğrudan ilgisi bağlamında, bölgenin kendi içinde ve de diğer bölgelerle küreselleşmesini sağlayan Kuzey Amerika Serbest Ticaret İşbirliği Anlaşması (North America Free Trade Agreement-NAFTA) bunun kanıtı olarak 1992’de hayata geçirildi.
Bu anlaşmanın, tıpkı benzerlerinin olduğu gibi, ilgili üye ülkeler arasında her alanıyla ekonomik mobiliteyi gerçekleştirmek günün popülerleşen tabiriyle söylemek gerekirse, tedarik hatlarını olabildiğince genişletmek ve ekonomileri birbirine entegre etmek suretiyle gelişmeyi sürdürülebilir hale getirmektir.
Bu süreçte, hangi ülke halkının daha çok kazanacığından ziyade, gizli/açık birlikte kazanma olgusunun öne çıktığı görülür.
Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, bölgesel ve küresel ticaret anlaşmalarında ilgili imzacı ülkeler zararı öngörmezler aksine, oluşacak ekonomik dinamizmin kendilerine ne ölçüde katkı sağlayacağının plȃnlamasını yaparlar.
Bugün, ABD özelinde karşı karşıya kalınan durum da aslında, tastamam bunun bir göstergesidir.
Bumerang etkisi!
ABD yönetimi, başkan Trump’ın söylemleriyle 2016’dan bu yana şekillendirdiği ve bugün, çok daha siyasi gücü de arkasına alarak ortaya koymaya çalıştığı yaklaşım, oluşan entegre ekonomi yapılarında kırılmaya yol açmaktır.
Nihayetinde, Trump’ın hedefinde, NAFTA özelinde söylecek olursak, ilgili üye ülkelerle ortak kalkınma ve paylaşım değil, aradan geçen süre zarfında her iki ülkeyle yani, Meksika ve Kanada’yla dış ticareti önemli açıklar veren ABD’nin, ticaret kuralları dışına taşan ve daha çok siyasi kararları ve yaptırımları öngören bir metod izleme arzusudur.
20 Ocak’tan bu yana, Trump’ın ortaya koyduğu yönetim tarzı, bir küresel lider tipi şeklinde algılanmaya müsaitken, küresel şartları oluşturan unsurları kendi ülkesi lehine çevirme girişimini bildik, konsensüs üzere oluşturulmuş kurallar bütünü bağlamında çözme taraftarı olmaması onu, benzeri liderlerden ayırt eden en önemli konumu oluşturuyor.
Trump’ın şu ana kadar üç ülke üzerinde icraya geçirilen ve bu bağlamda bazı diğer alanlardaki gelişmeleri de tetikleyen gümrük tarifeleri politikasının sadece bu ilgili ülkeleri değil, ABD’yi ve diğer ülkeleri de etkileyebilecek gelişmeler olduğunu unutmamak gerekir.
https://guneydoguasyacalismalari.com/abdde-trump-politikalari-ve-kuresellesme-trump-policies-in-the-u-s-politics-and-globalization/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder