Mehmet Özay 03.08.2024
‘İşler yolundaymış’ gibisinden yanlış algılarımızın
egemen olduğu zamanlarda üstüne gidil/e/meyen bu sorgulama, içinden geçilmekte
olan zorlu zamanlarda da, kolaycılığa kaçma eğilimleriyle de bizi düşünce
zaafiyetine uğratabiliyor.
Bu kolaycılığa kaçmanın bir yanında, çokça
dillendirildiği üzere ‘hamaset’ bağlamı yer alırken, öte yanında, ötekine yani,
‘düşmana’ sövme yer alıyor.
Hamaset bir metod olarak, duyguları devinimsel hale
getirmek suretiyle, anlık, geçici, sübjektif yaklaşımlar sergilemeye
yöneliktir.
Bu metodun işe yararlılığı ileri sürülebilirse de, ne
sorunu anlama ne var olan soruna cevap bulma, ne istikrarlı bir yapı oluşturma
konusunda bize pek bir yararı dokunabilir.
Öte yandan, tarihin çeşitli evrelerinde benzer
süreçlerden yani, tanık olunan ve tecrübe edilen zorlu zamanlardan bahsedilebilir
ve bunun mevcudunun pek de az olduğu söylenemez.
Bu dönemlerde bulunan çözümler ise, o dönem itibarıyla ne
denli tatminkâr olduğu ve bugüne, bu tatminkârlıktan neler aktarıldığı da
konusu ise tartışmaya açıktır.
Soru/n nerede?
Soru, gayet açık seçik olmalıdır...
Ve ortaya konulacak öneriler, en küçük bireysel
evrenimizden ve bu evrende ortaya koyduğumuz hatalarımızdan başlayarak, daha
geniş evrenleri içine alacak şekilde kapsayıcı ve bütünlüklü olmalıdır.
Yukarıda dikkat çektiğim, söz konusu evren metaforunu
somutlaştırarak söylemek gerekirse, örneğin aileden; örneğin, temel, orta ve
yüksek öğretim kurumlarından; örneğin, kamusal alandaki eylemlerimizden;
örneğin, yazılı, çizili, görsel, sosyal vb. her türünden medyamızdan; örneğin,
bürokrasinin iç ve dış mahallerinden; örneğin, araştırma, yayın ve entellektüel
yapılaşmalardan velhasıl hayatımızı çekip çeviren tüm alanları baştan aşağı ve
üşenip gücenmeden hiyerarşik bir şekilde sorgulayıcı bir yaklaşıma tabi tutmamız
gerekiyor.
Nihayetinde, ortada var olan sorun küçük ve azımsanacak
bir boyutta olmadığı gibi, tam aksine, gayet büyük ve yaşamımızı saran ve
istisnasız her kurumu içine alacak boyutta oluşu bizi, zorlu bir sınava davet
ediyor.
Bulunamayacak çözümler ise, bizi giderek ve tedrici
olarak daha da zorlu bir sınav evrenine doğru çekerek devamlı bir cendere içinde
yaşam sürmeye zorlayacaktır.
Aslında, yukarıda kısaca tarihe yaptığım atıf...
Temelde, bugün yaşadıklarımızın geçmişin belirli
dönemlerinde olan biten sorunlara karşı verilememiş cevapların yükünün bugüne
aktarılmasından ibaret anlamına geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Sorunların, tek tek bireylerden toplumun tümüne varacak
şekilde, bizi/hepimizi kıskıvrak yakalayıp sarmaladığını anlamamız gerekiyor...
Olan bitenleri, bir sınav olarak değerlendirmek de
mümkün...
Ve amacımız bu sınavı geçmekse, bu sorunların oluşturduğu
gerçekliğini görmek ve buna göre hareket etmemiz gerekiyor.
Klâsik bir ifadeyle söylemek gerekirse, kendimizden
başlayarak toplumun her köşesine uygulanması gereken ‘acı bir reçetemiz’ var...
Yaşanılan zorlu dönemi, salt önümüzde hazır duran
Filistin meselesiyle, İsrail saldırganlığı ve azgınlığıyla sınırlı görüp, kabaca,
“Ah keşke, bizde de o silahlar aynısı olsaydı da, yakıp yıksaydık” temennisine
kapılmak hiç kuşku yok ki, hatanın en büyüğü anlamına gelecektir.
Sorunu, kaba bir güç ve bu gücü ortaya çıkarmaya matuf
kaba bir ideoloji kılıfına büründürmek, sonucu veya sorunları görmezden
gelmenin en kolay yolu olacaktır.
https://guneydoguasyacalismalari.com/simdi-dusunme-zamani-now-is-the-time-to-think/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder