Mehmet Özay 09.08.2024
Bu anlama çabasında, öncelikle bazı temel soruları gündeme getirmek hem, zihnimizi harekete geçirecek hem de, kolaycılıkla ‘yeniden diriliş’ söylemiyle vakit kaybetmemizi sağlayacaktır.
Gen ve köklerde değişim
Kampüs hareketin toplumsal kitle hareketine dönüşmesiyle, başbakan’ın resmi konutu ‘Ganabhaban’ın basılmasına kadar uzanan süreç bir yenilenme mi yoksa var olan yapılar içerisinde birbenzerinin mi yol açacağı bir süreci ortaya koyacak?
Bangladeşte’ki gelişmeleri meydanları dolduran gençlerin sahip oldukları ‘genlerle’ açıklamak mümkün mü? İşsiz çoğunluk ya da geleceğin işsiz çoğunluğunun, kampüs ve meydan gösterileri sonucu ile mi değerlendirmek gerekiyor gelişmeleri?
Yoksa, başka faktörleri göz önüne alarak, daha bütüncül bir bakış açısı mı ortaya koymak gerekiyor?
Ya da birilerinin hız alamayıp heyecanla gündeme getirmeye çalıştıkları gibi, ‘Bangladeş Baharı’ gibi bir hayali söylem mi geliştirmek veya bu haliyle, “Bangladeş’ten tam teşekküllü bir demokratik siyasal ve toplumsal yaşam beklemek mümkün mü?” diye sormak gerekiyor.
Uzun yıllar ülkeyi başbakan olarak yöneten Sheikh Hasina’nın, ülkenin kurucu babası Mucibur Rahman’ın kızı olduğu dikkate alınacak olursa, “yaşanan toplumsal hareketliliğin, Bangladeş’te temelleri sarsmaya veya temelleri yeniden inşa ve imar etmeye mi yönelik olduğunu?” da gündeme getirmek gerekiyor.
Acaba, kurucu baba Mucibur Rahman’ın tarihi-müze konutu “Bangabandhu Memorial Museum” ya da yaygın adıyla bilindiği şekliyle “Bangabandhu Bhaban”ın ateşe verilmesi, sembolik olarak Bangladeş’te pek çok şeyin sona erdiği anlamına mı geliyor?
Bardağı taşıran...
Görünür sebep, 1971’de bağımsızlığa giden süreçte ‘önemli katkıları’ olan kişilerin ve ailelerinin devlet kadrolarına doğrudan alınmalarını sağlayan, -2018’de yürürlükten kaldırılan- %30’luk kota sisteminin, 1 Haziran’da yüksek mahkeme tarafından yeniden onanması oldu.
‘Kota sistemi’, açıkçası, ülke siyasal sistemi ile gizli/açık toplumsal hiyerarşisini oluşturan yapının devamını öngörüyordu.
Ve, bu yıl başında yapılan ve muhalefetin protesto ettiği seçimlerin ardından, ikdidarı ‘doğal olarak’ yeniden ele geçiren Sheikh Hasina ve siyasi ekibi, eski/yeni ittifak arayışında, ‘kota sisteminin’ işlevselliğini hatırlamış olmalı...
Bu durum, geniş bir genç nüfusa sahip ülkede, başta
kampüs çevreleri olmak üzere, gençler arasında var olan siyasal ve toplumsal
hiyerarşiye karşı çıkışa neden oldu.
Aslında, önceki yıllarda da ‘kampüs’te hareketlenmelere tanık olunmuştu...
Ancak, bu sefer kampüs’e desteğin veya bir başka açıdan bakılarak söylemek gerekirse, iktidardaki Halk Partisi (Awami League) ve işbirlikçilerinden, ordunun desteğini çekmesi belirleyici olduğunu söylemek kanımca daha doğru bir tespit olacaktır.
Bunun sembolik göstergelerinden biri göstericilerin askerlerle ‘hatıra fotoğrafı’ çektirmesi oldu. Bu ‘sembolik’ durumun izleyenlerde uyandırdığı görüş, askerin ne tarafa meylettiği konusunda az çok fikir veriyor olmalı...
Ve tıpkı benzeri ülkelerde olduğu üzere, askersiz bir siyasal ve toplumsal değişimin ve gelişmenin pek de olanaklı olmadığı bir durumla karşılaşıyoruz.
Kendi elinin kurbanı
Öncelikle şunu söylemekte yarar var ki, Halk Partisi başkanı olarak yıllarca ülkeyi yöneten 76 yaşındaki Sheikh Hasina Wazed’ın özellikle, son on yılı aşkın bir süredir ülkede, varlığı ancak rutin ‘seçimler’le bağdaşık olan ‘demokrasi’yi ortadan kaldırmasıyla bugünlere gelmiş bir isimdir.
Onun uzun süreli başbakanlığının, ülke siyasal yapısını alt üst etmeye yeter olduğunu, son bir aydır yapılan gösteriler ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Ancak, Hasina’nın ülke halkının duyarlılığını göz ardı ederek iktidarda kalma hırsı, sonunda onu dramatik bir şekilde şu veya bu şekilde, ‘yakın dost’ olarak anılmayacak olan Hindistan’a kaçmasına neden oldu.
Tıpkı, babasının 1975 yılında suikaste kurban gitmesinin sonrasında dönemin Hindistan yönetiminin ona kucak açması gibi...
Acaba, 1970’lerin ilk yarısı ile Sheikh Hasina’nın 2010’lardan bu yana, ülkeyi yönetimi süreçleri benzerlik mi gösteriyor?
Ya da biraz daha gerilere gidip, 1948’de Hindistan ve Pakistan adıyla iki devlet kurulmasıyla modern ulus-devlet yapılaşmasını tecrübe etmeye başlayan Hint-Alt Kıtası’nın bu geniş coğrafyasında bir türlü arzu edilen toplumsal istikrarın sağlanamamış olmasının izlerini bugünler de Bangladeş’te toplumsal ayaklanma olarak gözlemliyoruz mu demek lazım?
Şöyle bir denklen mi ileri sürmek gerekiyor yoksa?
Kendi ayakları üzerinde duramayacak bir devletin, 1971’de Pakistan’dan Bangladeş’in ayrılmasıyla ortaya konulmasının ve yine, bundan önce 1948’de, kendini yönetmede zorlanacak ve zamanla, gayet önemli toplumsal yarılmalarla gündeme gelecek şekilde, Hindistan’dan Pakistan adıyla bir parçanın ulus-devlet olarak yapılaşma çabasında mı sorun var sorularını birbiri ardına sıralamak gerekiyor.
Her halükârda, bugün karşımıza çıkan toplumsal tepkiler ve talepler ile gayet kırılgan olduğu kanıtlanan siyasal yapının, Bangladeş’te tıpkı Pakistan’da olduğu gibi askeri yapının desteğiyle kurulan ve devrilen hükümetlere bir yenisinin eklenmekte olduğuna tanık oluyoruz.
Acaba, bugün toplumsal tepkinin merkezinde yer alan 2000’li yılların gençliğinin ‘genleri mi’ yoksa, çok daha farklı toplumsal ve siyasal yapıların genleri mi Bangladeş’de egemenlik iddiasını gerçekleştirme uğraşında?
Acaba, bağımsızlık lideri Mucibur Rahman’ın kızı ve bu anlamda, ‘siyasal geni’ gayet güçlü Sheikh Hasina’nın birkaç gün öncesine kadar sergilediği yönetimin dışında ve ötesinde ne türden bir siyasal rejimin ve toplumsal sistemin inşa edileceğini önerebilecek ve buna gayet rasyonel bir şekilde hayata geçirebilecek bir yapı mevcut bulunuyor Bangladeş’te?
https://guneydoguasyacalismalari.com/bangdaleste-siyasal-degisim-mi-political-change-in-bangladesh/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder