Mehmet Özay 24.08.2024
‘Yeni bir yol haritası’ sloganıyla başladığı konuşmasında
Harris, parti ve hizipcilik yapmak yerine, bütün Amerikan toplumunu kucaklayan
bir bağlama dikkat çekti.
Başkan seçildiğinde, herkesi dinleyeceğini, sağduyulu
hareket edeceğini ve her şekilde Amerikan toplumuna hizmet edeceğini söyledi.
Adaylığı kabul
Demokrat Parti başkan adayı Kamala Harris, partinin Şikago’da
dört gün süren ulusal kongresinin son gününde yani, 22 Ağustos Perşembe günü
yaptığı konuşmada, başkanlık adaylığını resmen kabul ettiğini ilân etti.
Böylece, Kasım ayında yapılacak olan başkanlık
seçimlerine Demorat Parti, yeni bir solukla ve sinerjiyle sarılmaya başladığını
söylemek mümkün.
Bu hususu, bir önceki yazıda ‘öngörülemezlik’ kavramı
çerçevesinde kısmen dile getirmiştim...
Bu noktada, Harris’in Cuma günü yaptığı, yaklaşık 45 dakika
süren konuşmasındaki bazı hususlara değinmekte yarar var.
Partiler üstülük
Açıkçası, doğrudan bir seçim konuşması olmamakla
birlikte, ülke genelinde sadece Demokrat
seçmene değil, tüm Amerikan toplumuna hitap ettiği dikkate alındığında,
Harris’in söyleminin partiler üstü bir bağlama oturduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
Bu durumun, aynı zamanda, yüzünde geniş bir gülümseme ve
daha doğrusu, hatta kahkaha formatıyla küresel basında karşımıza çıkartılan
Harris’in, ‘Acaba bu kadının ne tür siyasal bir iddiası var ve bu çerçevede
bize ne söylemek istiyor?’ vb. sorulara da bir şekilde yanıt vereceğini
düşünüyorum.
Harris’in konuşmasını açıkçası tam da, bu çerçevede
dinlemeye çalıştım...
Bu tür parti kongrelerinin profesyonel bir zeminde
oluşturulduğuna, seçmen kitleleri arasından ‘en ateşli taraftarların’ salona
yerleştirildiği malum...
Harris’in, konuşmasına başlamadan ve konuşmasının ilk
evrelerindeki yoğun slogan desteğini buna bağlamak mümkün.
Bununla birlikte, dili, düşüncesi, duygusu 81 yaşın
verdiği ağırlığı tamamıyla üzerinde taşıyan Joe Biden’ın ardından, karşımızda
59 yaşındaki dinç, direngen, bilinçli, söylem gücü yüksek bir kadın adayın
platformda yer alması arada önemli bir farkı doğrudan hissetmemize neden
oluyor.
İşinin ehli bir görünüm
Harris’in söylem ve hitabet gücünü tanık olunduğunda,
“işine gayet iyi çalışmış bir siyasetçi” demek geliyor insanın aklına...
Ancak, meslekten hukukçu olduğu ve hayatının önemli bir
bölümünü, ‘kadın ve çocuklara yönelik istimsar ve adaletsizlikler üzerine’
hasretmiş bir ‘adalet’ arayıcısı olduğu hatırlandığında, Harris’in söylemindeki
doğallık ve akışkanlığın yapmacıklıktan ziyade, kendinde ve anlam bütünlüğü
içeren bir yaklaşımın ifadesi olduğu kanaati hasıl oluyor.
Harris, bu doğallığın gayet temel bir ifadesi olarak
‘kendisinin kim olduğunu’ açıklayarak başladı konuşmasına.
Bu çerçevede, köken, aile, değerler vb. bağlamlar ile
Harris, Amerikan toplum yapısının birkaç yüz yıl öncesinde çok daha başat
hususlarına göndermede bulunuyordu.
Hiç kuşku yok ki, bu söylem ile bugün içinden çıktığı
toplum yapısının ve bunun, Amerikan toplumundaki öz ilkelerle bağdaşıklığı,
onun bir başkan adayı olarak Amerikanlılık kimliğini yansıtıyordu.
Aile değerleri ve toplumsal yapı
Önce, annesinin 19 yaşında Hindistan’dan kalkıp, epeyce
bir güçlükle ABD’de sağlık alanında öğrenim görmesine değindi.
Memleketine dönüp, aile büyüklerince karar verilmiş
-gizli/açık feodal toplum ilişkilerini hatırlatıyor Harris burada- evlilik ile
hayatına Hindistan’da kaldığı doğallıkla devam etmek yerine, Jamaika’lı bir
beyle evlenerek ABD’de kalıyor.
Aile sıcaklığını hatırlıyor/hatırlatıyor Harris, ailecek
gittikleri parkta ‘korumacı’ anne ile ‘özgürlükçü’ baba karşılaştırmasına yer
veriyor. ‘Aman dikkat et, orama buraya koşuşturma’ diyen anne ile, ‘Koş Kamala
koş’ diyen bir baba...
‘Koşma’ fiili/kavramı ile Harris, hayatını geçirdiği
alt/orta-alt sınıf yapısından Kalifornia’da savcılığa kadar yükselen mesleki
kariyeri ve Demokrat Parti’den başkan yardımcılığı ve ardından bugün, başkan
adaylığına kadar olan yükselen bir toplumsal statünün gelişim seyrini izah
ediyor sanki...
Hindistan olmasa da, Jamaika akla, 16. yüzyıldan
başlayarak ABD’de tedrici olarak gelişen Avrupalı beyaz göçmen sınıfının işçi
ihtiyacı için Afrika’dan getirtilen ‘kölelerin’ yerleştiği mekânlardan birini
hatırlatıyor...
Bir süre sonra, boşanma ile sonuçlanan evlilik
kızkardeşiyle birlikte, tek-ebeveynli aile yaşam tecrübesine değindi Harris.
Bir üçüncü dünyalı olarak, Amerikan sosyal yapısında,
çocuklarına bakmak ve okula göndermek için çalışan/çalışmak zorunda kalan anne,
bu aidiyetin bir anlamda, doğrudan göstergesi olarak ‘getto’ denmese de, alt
sınıfları içinde barındıran bir bölgede yaşam sürmesi, çocukluk ve erken
gençlik yıllarının Harris’in zihninde oluşturduğu ‘toplumsal bilinç’ haline
tekabül ediyor.
Sınıf eksenli bu söylem, demokrat parti ulusla
kongresinin ilk günü başkan Biden’ın konuşmasında dile getirdiği, “ABD
toplumunun ırkçılığa ve beyazların egemenliğine terk edilemeyeceği” yönündeki
açıklamasıya örtüştüğünü söylemek gerekiyor.
Öte yandan, öteki cenahtan bakıldığında, tam da bu durum,
Cumhuriyetçi parti adayı Donald Trump’ın, Harris’e yönelik gizli/açık
‘solcu/komünist’ eleştirilerinin kimlik oluşumundaki izlekleri olarak
anlamlandırılmaya değer.
Harris, yaşadığı bu toplumsal yapıda çeşitle alt/orta-alt
meslek gruplarını zikrediyor.... ‘Kardeşimle birlikte bize dadılık yapan
teyzeler, hemşireler vs. vs.
Ev babasız olsa da, aile sıcaklığını hissettiren aynı
kültürel yapıya mensup bakıcıların, komşuların, mahallenin birleşik ve
bütünleşik hali...
“Biz kan bağıyla aile değildik ancak, ‘sevginin’
birleştirdiği bir aileydik” diyen Harris, burada hiç kuşku yok ki, ikinci nesil
bir dışarlıklı olarak Amerikan toplumunda nasıl var olduğunu, Amerikan
değerlerini nasıl benimseyip bunların savunucusu olduğunu ve bu var oluşun
temel parametlerinden biri olan ‘aile’ ve ‘sevgi’ kavramlarını gündeme taşıyordu.
Ve böylece, gizli/açık Amerikan toplumununun bugün
parçalı tpolum gerçekliğine atıfta bulunarak, ‘biz yine birleşebiliriz ve
kenetlenebiliriz’ mesajını veriyor güçlü bir şekilde...
İstismar ve haklar
Harris, konuşmasının ilerleyen bölümünde -lise yıllarında
olsa gerek- üvey babasının cinsel istismarına maruz kalan bir kız arkadaşı
üzerinden niçin hukuk mesleğini seçtiğini ve kariyerini kadın ve çocuk
istismarı konusuna adadığına değindi...
Cinsellik... istismar... erkek egemen... içerikli bu
mesajda doğrudan temas ettiği bir diğer husus ise Donald Trump’dı. Trump’ın,
hem toplumsal sınıflar içindeki üsünlükçü konumu, beyaz, erkek egemen ve
cinsiyetçi fiil ve söylemi...
Bu söylem, meslekten hukukçu olan Harris’in meslekten
beyaz, Anglo-Sakson, erkek ve egemenlik iddiasını sürekli ve her daim
tekrarlayan ve hissettiren Trump ile karşı karşıya gelmesinin temel bir anlamı
kadar, her iki lider tipinin Amerikan toplumunda oynadıkları rol ve temsil
ettikleri çerçeveyi de bir şekilde ortaya koyuyor.
Adaletsizlik karşısındaki duruşunu öylesine
keskinleştirmiş ki, tam da bu noktada yüzündeki geniş gülümsemenin yerini
gergin bir duruş, şiddetli bir karşı çıkış ve direnç alıyor... Bu gayet açık...
Dikkat etmişsinizdir, ne aile değerleri ne de haklar
konusunda herhangi bir ‘din’e referansta bulunuyor Harris...
“Toplumdaki her birey onura, güvene ve adalete sahiptir”
diyor Harris... Bu duruş, özellikle Anglo-Sakson dünyasında gelişme gösteren
‘doğal hukuk’ düşüncesinin bir yansımasıdır...
Toplumdaki her bireye, onurlu olduğunu ve güvende
olduğunu hissetirmek ve her daim adaletin hakim olduğunu belirtmek...
Ve ekliyor... Adalet sisteminin varlığının birey için
olduğu kadar toplum geneli içinde ne denli bir ve aynı ölçüde önemli olduğunu
şu cümlelerle ifade ediyor...
“İçimizden herhangi birine gelecek zarar, temelde
hepimize gelmiş demektir.” Bireyi koruyan yapının temelde bireyselcilik ile
bağı kadar burada belki de büyük ölçüde sadece Amerikan toplumunda
görülebilecek olan birey-toplum dikotomisine değil, birleşikliğine tanık olmak
mümkün...
Ve Harris, bu yapıya olan inancı dolayısıyladır ki,
Amerikan toplumunun yeryüzündeki “en büyük millet” olarak tanımlıyor...
Demokrat parti başkan adayı Kamala Harris’in adaylığı
kabul konuşmasını kısmen bir seçim manifestosu olarak değerlendirmek mümkün.
Konuşmasının ilk bölümünde bireysel yaşamı, mesleki
tecrübesi ile Amerikan değerleri arasında bağdaşıklık kuran Harris’in hem, iç
politika hem de, dış politikada somut ve uygulanabilir yenilikçi politikalara
dair geniş açıklamaları önümüzdeki günlerde yapara, söyleminin ‘retorik’
düzeyinde kalmayacağını kanıtlaması gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder