Mehmet Özay 22.07.2024
Öncekiler bir yana, en son gelişmelere baktığımızda,
Donald Trump’a yönelik silahlı saldırı seçim atmosferinin sivil, demokratik
eylemden teröre ve oradan kutsallığa ve Trump söyleminde karşılık bulacak
şekilde, ‘kurtuluş bende’ bağlamını içselleştirmeye dönüşmüş durumda.
Kamala Harris’in başkanlık yarışında Joe Biden’ın yerini
alışını veya daha doğru bir ifadeyle, bunun kendisine bahşedilişini, tabiri
caizse, -suikast girişim sonrasında-, Trump üzerine gelen Tanrı’nın elini ve bu
sürecin kutsallığını tersine çevirmeye matuf seküler bir gelişme olarak
değerlendirmek mümkün.
Harris umudu
Bu gelişmenin, seçimlerin atmosferini maddi ve manevi
değiştireceğini fark eden Demoratlar, ani bir çıkışla, başkan Joe Biden’ın
yardımcısı Kamala Harris’i başkanlık yaraşında öne sürdüler.
Harris... 2020 seçimlerinin akabinde, kovid-19 sürecinin
devam ettiği bir dönemde yurt dışı gezilerine çıkmayan Biden’ın yerine,
Asya-Pasifik bölgesine yaptığı ziyaretten hatırlıyoruz kendisini.
“Nitelikleri nelerdir?” diye sorup şöyle bir etrafımıza
baktığımızda karşımızda göçmen, kadın, görece diğer iki adaya yani, Biden ve
Trump’la kıyaslanamayacak ölçüde genç yani, 59 yaşında, hukuk eğitimli bir
siyasi aktörle karşılaşıyoruz.
2020 seçimleri öncesinde, Trump’ın güçlü Amerika
nosyonunu gizli/açık beyaz, Anglo-Sakson temellerle açıklama gayreti -ki, bu
söylemi kabul eden azınlıkları da için almasının şaşılacak bir yan yoktu-,
sonucu gayet kutuplaşmış Amerikan toplumunda her türünden göçmenler ve
azınlıkları yanına alma iddiasındaki Demokratların siyasi aklı tarafından
gündeme gelmişti Harris...
Bugün, Demokratların başkan adayı statüsünü
çıkartılmasıyla birlikte, Harris’in ABD seçimlerine katacağı pek çok husus
olduğunu ileri sürebiliriz.
İlk etapta, Trump’ın suikast girişiminin hemen ardından
‘Savaş, Savaş, Savaş’ sloganının hedefi olacaktır. Bu durum, Amerikan
siyasetine önemli bir katkı olarak görmemek mümkün mü?
Kanımca, Harris’in, kafeste bir aslanla karşı karşıya
gelmiş bir civciv olmadığına da tanık olacağımız kesin...
Başka neler var dersek...
Örneğin, Harris, ABD merkezli çeşitli haber portallarında
yer aldığı üzere kadın bedeninin özgürlüğünden azınlıklara ve Trump’ın ABD’yi
yönetmeyi hak eden bir ‘karakter’ olmadığı yolundaki ifadelerine kadar çeşitli
bağlamlarıyla öne çıkar/tılır/ken, bazıları tarafından da, Barack Obama siyasi
profiliyle özdeşleştirilmeye çalışılıyor.
Niçin Barack Obama?
Bunda, ‘beyaz olmaMAnın’ domine bir etken olduğunu
söylemek mümkün olduğu gibi, belki de, bu iki siyasetçinin mesleki arka
planlarında hukukçu olmalarının da kurulan benzerlikler arasında öne çıktığını söylemek
mümkün.
Bu benzerliğin, ne kadar iler tutar olduğunu yakında
göreceğiz...
Gerçek siyasetçi!
Demokrat Parti adına Kamal Harris’in, Biden’in yerine
başkanlık yarışına devam edeceğini duyduğumda aklıma ilk etapta, ilki soru
cümlesi ve ikincisi doğrudan cevap hükmünde iki ifade geldi:
İlki, “Haris başkan yardımcısı sıfatıyla bugüne kadar ne
tür bir politikaya imza attı?” Ve ikincisi, “Trump’ın işi çok kolay!”
Hemen akabinde haberleri takip ederken, Trump’ın sırıtan
yüzünün iliştirildiği bir haberde, doğrudan kendi ağzından, “Kamala Harris’i
yenmek Biden’ı yenmekten daha kolay olacak!” ifadesiyle karşılaştım.
Kahin olmaya gerek yok...
ABD’de olmasam da, ABD politikalarını Asya-Pasifik
özelinde takip eden bir gözlemci olarak, son dört yılda ABD’nin bölgeyle ilgili
çalışmalarında Harris’in adını bir iki istisna dışında duymamış olmam, böylesi
bir kanaati edinmeme yeter sebep teşkil ettiğini düşünüyorum.
Kaldı ki, bu yaklaşımımın da ötesine geçerek, Harris’in
‘azınlıklara mensup bir isim olarak’ dört yıl önce seçilmiş bir siyasetçi
olmasına karşılık, “ABD iç siyasetini ‘azınlıklar’ dışında kapsayıcı olarak
çekip çevirebilecek bir kalibrede siyasetçi olduğunu söylemek de zor” dersem
herhalde abartmış olmam.
Siyasal ruh
Biden’in yarıştan çekilişinde, Demokrat parti
destekçilerinin onun -yaşlılığından mütevellit- performansından duydukları
hayal kırıklığının, gayet rasyonel bir dönüşüme tabi tutularak ‘doğal bir
elemeye’ maruz kalmasına neden oldu.
Bu tür gelişmeleri, fırsata çevirmekte mahir olduğuna
kuşku olmayan Trump, Biden’ın ABD’yi yönetmeye muktedir olamadığını dillendirirken,
daha başkanlık dönemi bitmeden ‘istifaya davet’ etmesi gayet anlamlıydı.
Trump’ın bu eleştirinin, Demokrat Parti seçmenlerinin
yarasına tuz biber ektiğine kuşku yok...
Geçtiğimiz Pazar günü Biden seçim kampanyasından
çekilirken, kanımca sadece yaşlılık mahzurlarından ötürü değil, bunun ötesinde
‘ruhu’nu kaybetmiş bir Demokrat Parti’nin varlığının temsilcisi sıfatını
taşıyordu.
Bu ruh’un geri döndürülüşünü ise genç, her haliyle
presentabl Harris’in getirilmesi ise alel acele alınmış bir karar yerine, belki
de Parti içerisinde var olan hiyearşinin göstergesi kabul etmek gerekir.
Nihayetinde Harris, -tüm eksiklikliklerine rağmen, son
dört yılın başkan yardımcısı rolünü üstlendi...
Önümüzdeki günlerde, iki farklı ‘ruh’un karşı karşıya
geleceğine tanık olacağız...
Biri, kendini ya da destekçilerinin talebi ve
zorlamasıyla gizli/açık ‘Aziz’ konumunda gören Trump...
Diğeri ise, ABD’nin gizli sosyalist cenahını içinde
barındıran, seküler ve içinde -Müslümanlar da dahil olmak üzere, her türünden
azınlıkları bünyesine aldığı görülen bir Parti’nin temsilcisi konumundaki
Harris...
Bir yanda, “Bunlar Amerika’yı yıkıyorlar” diyen Trump ile
öte yanda, “Amerika’yı yönetebilecek bir karaktere sahip değil” diyerek Trump’a
yüklenen Harris...
Konservatif Demokratlar
Bugün, seçim sathına girmiş Amerika toplumunda tüm bunlar
olurken, aslında sorgulanması gereken Demokratların niçin bu kadar
‘konservatif’ olduklarıdır.
Sözde gelişimci, ilerlemeci, liberal, sosyalist vb.
sıfatları bünyesinde barındırdığı ve/ya böylesi sıfatları kullanan çevreleri
bünyesine alma başarısı göstermiş bir siyasi parti olarak Demokrat Parti’nin
niçin -en azından-, son dört yılın hesabını yapamadığının araştırılması
gerekiyor.
Trump’ın gizli/açık aşırı sağcı siyasal retoriklerine
karşılık, Harris’i siyasi bir figür olarak ortaya çıkararak genel itibarıyla
‘azınlıklar’ üzerinden devrişilmeye çalışılan bir demokratik tutumun da kanımca,
ABD’yi temsil ettiğini söylemek güç.
Bu durum, Amerikan siyasetinde ve de toplumunda gayet
önemli sosyolojik açıkların, anlam kaymalarının, felsefi savrulmaların olduğu
anlamına geliyor.
Bu anlamda, her iki parti adayları ve destekçilerinin,
gündelik siyasal jargonlar üzerinden yaptıkları değerlendirmelerin arka plânına
daha yakın bakarak Amerikan siyaseti ve toplumundaki sosyolojik yarıkları
gözlemlemekte yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder