Mehmet Özay 11.10.2023
Öyle ki, aşağıda değinileceği üzere bu alanda var olması
için hayata geçirilen kurum(lar) ve bu alanda hayati önemde çalışmalar yapması
beklenen az sayıdaki akademisyenin yerine, bu sahanın marketing
değerinin farkına varan ve bu alanla doğrudan ilişkileri ya sınırlı veya
olmayan kurum ve kişilerin sergilemekte oldukları çabalara rastlıyoruz.
Öncüler ve sorunlar
Daha önceki yazılarda da değinmiştim...
Anthony Reid öncülüğünde kurulan ICAIOS ve bu kurum
bağlamında gerçekleştirilen uluslararası konferansları dikkatle izlemek
gerekir. Bunun yanı sıra, söz konusu bu konferans dizilerinde sunulan bazı
tebliğlerin bu anlamda, önemli bir işlevi olduğunu söylenebilir.
Bunun yanı sıra, British Library (BL) tarafından
gerçekleştirilen çalışmanın belki de, bu sürece paralel gittiği ileri sürübilir.
Ancak, bu süreçlerin devamlılık arz etmekten ziyade, bir
grup akademisyenin bireysel çabaları ve kendi akademik kariyerlerinin
gerektirdiği zorunluluklar yani, makale üretmek üzerine ortaya konulmuş etkinlikler
olarak kabul etmek mümkün.
Öte yandan, BL örneğinde görüldüğü üzere, fon desteğinin
tekil bir süreç mahiyetinde ortaya konulduğu ve tek kurşun atımlık bir ‘proje’
olduğu ortada.
Araştırmacı ve kaynaklar
Sorunun öteki yanında, metodolojik sorunlardan
başlayarak, otantik/orijinal kaynaklara ulaşma, bunları anlama ve yorumlama
süreçlerinde yaşanan sorunlar yer alıyor.
Bunların her biri üzerinde uzun uzun durulmayı gerektiriyor.
hatta herbiri hakkında ayrı birer çalıştay yaparak, bu hususları erbabıyla
karşılıklı olarak ele almak ve sonuca bağlamakta yarar var.
Bu noktada, Osmanlı Devleti ve geniş Malay dünyası
ilişkilerini Osmanlı’yı merkeze alarak ve ötekini yani, geniş Malay dünyasını
gizli/açık, büyük ölçüde dışlayarak ortaya konulan yukarıda zikredilen
çabaların bize, ne Osmanlı’yı ne de Malay dünyasını anlayacak, analiz
ettirecek, yorumlayacak ve önemli sonuçlar çıkartacak bir sürece sevk ettiğini
söylemek mümkün.
Burada, yanlış anlamaların önüne geçmek bağlamında, şunu
ifade edelim. Yukarıda, ‘öncüler ve sorunlar’ bölümünde zikredilen akademik etkinliklerin
ve çabaların profesyonel işlerliğine kuşku bulunmayabilir.
Ancak, bizim kastettiğimiz, Osmanlı ile bugün Güneydoğu
Asya coğrafyasında yer alan, -ve de Hint Okyanusu’na kıyısı olan ilintili coğrafyaları
içeren- Malay dünyasını ilişkilendirirken, Malay dünyası perspektifinin,
yaklaşımının, gerçekliklerinin, siyasal ve toplumsal zeminlerinin göz ardı
edilmekte oluşudur.
Kurumsal alt yapı ve akademik ahlâk
Tekil çabalar yerine, temelleri güçlü bir akademik
ortamın varlığıyla ve bu yapıya süreklilik kazandırılacak unsurlarıyla
Osmanlı-Türk ve Malay dünyası çalışmalarını ortaya konulması gerekiyor(du).
Ancak, böylesi güçlü bir yapılaşma sayesindedir ki,
yukarıda dikkat çekildiği üzere, daha çok Malay dünyasını ve de Osmanlı-Malay dünyası
ilişkilerini, eşit aktörler etkileşiminde anlamayı öncelleyecek bir akademik zemine olanak tanınabilir(di).
Bu noktada, söz konusu bu önemli sorunun üstesinden
gelecek yapılanmanın ‘merkez’ yerine, bir ‘enstitü’ varlığıyla ortaya konulmasında
fayda var(dı).
Merkez-enstitü ikileminde çokça gündeme getirildiği üzere,
temel bir neden olarak ‘kaynak’ sorununa değinilmesi halinde, pek çok alanda harcanan
kaynakların niçin bu alana tashih edilemediği sorusuyla karşılık vermek mümkün.
İşlevsizleştirme çabaları
Üstüne üstlük, Osmanlı-Malay dünyası çalışmalarını ele
alması beklenen merkezi yöneten çevrelerin -bilinçi veya bilinçsiz olarak-, bu
merkezi işlevsiz kılma misyonlarını yerine getirirken, bizatihi kendi
kurdukları merkezleri canla başla desteklemekte olduklarını görmek akademik etik
açısından da, gayet sorunlu ve ahlâki bir duruma tekabül ettiğini ifade etmek
gerekir.
Kimse kimseyi, tabiri caizse ensesinden tutup, dikteci
bir tutumla ‘Osmanlı-Malay dünyasını çalışacaksın’ demiyor...
Ancak, vakıa o ki, açılmasında akademik ve medeniyet
ilişkileri güdüleminin çokça yer aldığı böylesi bir merkezi çalıştırmak yerine,
çalıştırmama başarısını sergileyenlere kimsenin tek bir hesap sormaması da
gayet ilginç.
İstanbul’da ve Kuala Lumpur’da ilgili iki üniversite
bünyesindeki ‘Merkez’lerin bu anlamda ne tür işlev üstlendikleri -analitik bir
yaklaşımla- üzerinde durulmaya değerdir.
Veya, bir başka deyişle, yukarıda dikkat çekildiği üzere
sadece, tarihsel -ve içinde, günümüz ilişkilerinin de yer alacağı şekilde-
Osmanlı/Türk ve geniş Malay dünyası ilişkiler ağını, eksiklikleri, sorunları,
gelişmeleri, tenakuzları, gerçeklikleri, mitolojileri vb. bütünüyle ele alacak
bir akademik yapının hayata geçirilip geçirilmediği ve bu anlamda varsa
sorunların neler olduğunu konuşmak ve tartışmak gerekiyor.
Bu durum, akademi dünyasının profesyonel ahlâkıyla
bağlantılı olduğu gibi, her iki dünyanın ait olduğu dünya görüşü (weltanschauung),
bilgi kaynakları, bilgi üretim süreçleri ve bunun içine aldığı tüm toplumsal,
siyasal ve ekonomik yapılaşmalar noktasında önem taşıdığını vurgulamakta yarar
var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder