3 Ekim 2023 Salı

Devletlerin gelişmesi ve gerilemesinde bürokrasinin rolü / The role of bureucracy in the contexts of development and decline of states

Mehmet Özay                                                                                                                            03.10.2023

Devletlerin gelişmesi ve gerilemesinde, bürokrasinin ne gibi rol oynadığı meselesi oldukça önemlidir.

Bu önem, sadece tarihte var olan ve hayatiyetlerini tamamlayan devletleri anlama çabasıyla sınırlı değil. Aksine, çağdaş ve günümüz devletlerinin gelişmesi ve gerilemesine dair bir yaklaşım sahibi olabilmemiz açısından da önemli.

Bu noktada, yaşadığımız günlerin irili ufaklı, bölgesel ve küresel sorunlarına çözüm bulunması aciliyet arz ederken, devletlerin bürokratik yapılarının oynadıkları roller ile rollerini yerine getirmedeki zaafiyetlerinin iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Weber’de bürokrasi

Bu noktada, bürokrasiyi ve bürokratik yapıyı, Max Weber’in Ekonomi ve Toplum adlı eserinde dile getirdiği, 19. yüzyıldaki siyasal demokrasilere temel teşkil eden endüstrileşmiş toplumlarla özdeşleşen bürokrasi olgusuyla[1] sınırlandırmamak gerekir.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, bürokrasi olgusu, devletlerin gelişmesi ve/ya gerilemesinde sadece, 19. yüzyıl boyunca Batı Avrupa’da gelişmekte olan ulus-devletler ve ardından, yüzyılın ikinci yarısından itibaren örneğin, Osmanlı Devleti’ndeki bağlamıyla sınırlandırılamayacak bir öneme sahiptir.

Bu çerçevede, Osmanlı Devleti’nin gerilemesi ve yıkılışında ‘bürokrasi’nin rolüne dair hususi bir yazı kaleme almak gerektiğini belirtmeliyim…  

Soyut bir olgu olarak bürokrasinin ve bu soyut olguyu anlamlı kılan bürokrasiyi oluşturan kadroların, devletlerin gelişmesi ve gerilemesindeki rolünü anlamada ve anlamlandırmada, tarihe referansla açıklamaya çalışılması kadar aslında, günümüzde bürokrasi/ler/de neler olup bittiğine bakılarak, geçmişe doğru bir seyir takip etmek de mümkün.

Tarihten bugüne değil de, bugünden tarihe bakabilmeyi öngören bu yaklaşımın bize, hem zaman hem anlam gücü kazandıracağını varsayabiliriz.

Bazı temel örnekler üzerinde gitmekte fayda var...

Dikotomi: Müslüman çoğunluk bürokratik yetersizlik

Bugün, adına Müslüman veya daha doğru bir şekilde söylemek gerekirse, halkının kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu devletlerle, farklı dini ve siyasi yapılara mensup devletlerde bürokrasilerin yapılanması, ve işleyişinin ilgili ülkeleri nereden nereye getirdiği meselesi üzerinde durulmaya değerdir.

İlk gruba girebileceğine kuşku olmayan örneğin, Bangladeş, Endonezya, Nijerya -ve de diğerleri- ülkelerde bürokrasinin, bağımsızlıklar sonrasında halkın kahir ekseriyeti Müslüman olan toplumun gelişmesindeki veya bu toplumun gerilemesine ya da bir dizi zorluklarla ayakta kalabilmesindeki rolü incelikli bir araştırmaya ihtiyaç gösteriyor.  

Söz konusu bu ve benzeri ülkelerdeki, özellikle İkinici Dünya Savaşı’nı takip eden süreçte gündeme gelen bağımsızlıklar sonrasında, Bangladeşli, Endonezyalı, Nijeryalı yerli toplumların bizatihi, kendi toplumsal ve siyasal varlıklarıyla temellendirdikleri bürokratik yapılardaki aksaklıkları, işlemezlikleri, çözümsüzlükleri veya neleri yapabilip yapamadıkları ya da yapmaya güçleri yetmekle birlikte, niçin ve neden ilgili hususlarda icraata geç/e/medikleri gibi pek çok soruyu birbiri ardına sıralamak mümkün.

Tüm bu unsurlar aslında, bize bu ve benzeri ülkelerde devlet mekanizmasının ve bunun, geniş toplumsal yapıya etkisini göstermesi bakımından son derece önemlidir.

Bu ülkelerdeki var olan sorunları, sadece ‘iş bilmez bürokratlar’ ile hasbel kader Batı’da eğitim görmüş ve bir şekilde ‘Batılılaşmış bürokratlar’ (Westernized bureuacrats) ile yerli halk arasındaki ‘dünya görüşü’ (weltanschauung) kopuşuyla izah etmek mümkün değil.

Bir başka ifadeyle, durum “elimizdeki malzeme bu…” diyerek geçiştirilecek ve üstüne sünger çekilecek türden hiç değil…

İşin içler acısı yönü ise, adı zikredilen ve zikredilen ülkeler bütününde, toplumun büyük bölümünü inanç olgusuna gerek teorik gerekse de pratik olarak eğilim gösteren Müslümanların teşkil etmesidir.

Hatta, bu ülkelerin bir bölümünde ulusal ve bir bölümünde bölgesel olarak, İslam hukukunun ciddi anlamda uygulanıyor oluşu ise, işi daha karmaşık ve komplike bir hale getiriyor.

Yine burada, İslam hukukunun bu ülkelerde ‘henüz’ bürokrasinin kahir ekseriyetine nüfuz etmediğini bir savunma olarak sunmak, pek de mantıklı bir girişim olmayacaktır.

Çöküş ve bürokrasi

Yukarıda dikkat çektiğimiz üzere, bürokrasilerin devletlerin ilerleme ve gerilemesindeki rolüne dair sunduğumuz yaklaşımı, İslam tarihinin orta çağ dönemleri diyebileceğimiz süreçteki gelişmelerle ilgili yaklaşımlar veya bu döneme dair, çokça yapılan referansla gündeme gelen İbn Haldun üzerinden ele almaya çalışalım.

Devletlerin yükseliş ve çöküşleri gibi gayet önemli olgular bağlamında, dikkat çekilmesi gereken bir isim olarak, İbn Haldun’u hatırlatmakta yarar var. Bunun nedeni, örneğin, İbn Al-Khatib ve Al-Maqrize gibi diğer benzeri sosyal bilimciler ve/ya düşünürlere nazaran İbn Haldun adının daha yaygın olması değil…

Aksine, İbn Haldun’un devletlerin gelişmesi ve gerilemesine dair görüşünün gündeme getirmeye çalıştığımız, bürokratik yapı ile ilişkisi veya ilişkisizliğinin daha önemli olmasından kaynaklanıyor.

İbn Haldun, meşhur eseri Ibar’a (Kitab al-Ibar) ‘Giriş’ kitabında  (Mukaddime),[2] devletlerin yükseliş ve çöküşlerini insan biyolojisine benzerlikle ele alıp açıklarkenki sahip olduğu haklılığa şüphe yok.

Bununla birlikte, aynı esere ‘can kaynağı’ niteliğindeki ‘asabiyye’ kuramı ile devletlerin yükseliş ve çöküşünü açıklama konusundaki yaklaşımındaki sınırlılıkları da zikretmek gerekir.

İbn Haldun’un hakkını yememek için bu sınırlılığı aslında, İbn Haldun’un teorik yaklaşımın yorumlama çabasındaki çevrelere yöneltmek gerekiyor. Nihayetinde, İbn Haldun döneminin özellikleriyle hareket eden bir ‘toplumsal düşünür’.

İzah edelim…

Bununla kastımız, İbn Haldun’un söz konusu bu kuramını, yaşadığı dönem Kuzey Afrika toplumları ve özellikle de, Berberiler ve Arap toplumları arasında süregiden ilişkiler bağlamında ve bizatihi, Endülüs ve Kuzey Afrika’daki bazı site devletlerindeki kendi gözlem ve içinde yer aldığı bürokrasideki tecrübelerine dayanarak geliştirmiş olduğudur.

Bu nedenledir ki, onun bu kuramla sergilediği yaklaşımı döneminin özellikleriyle bağlantılandırmak gerekir.

Bu noktada, devletlerin yükseliş ve çöküşlerinde bürokrasinin, ne gibi bir rol oynadığı sorusunu sorduğumuzda İbn Haldun’da, -en azından, onu yorumlayan çevreler bağlamında söylemek gerekirse, bürokrasiye atfın ya da bürokrasinin etkinliğinin ilgili devletlerin gelişmesi ve gerilemesindeki rolüne dair ciddi bir yaklaşım içinde olduklarını söylemek güç.

Girişte dikkat çektiğimiz Max Weber’e bir kez daha dönerek, onun bürokratik mekanizmanın gelişmesinde demokratik değerlere ve yapılaşmaya ve bunun yanı sıra, rasyonelleşmeye yaptığı atfı hesaba katmak gerekiyor.[3]

Bu noktada, günümüzde -halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan toplumlarda egemenlik güden bürokrasinin ve bürokratik çevrelerin, bu ülkelerin gelişmesindeki ve/ya gerilemesindeki ya da gayet sorunlu bir yapının ortaya çıkmasındaki rollerini Weber’in bu yaklaşımı ile izah edebilir miyiz?



[1] Guenther Roth. (1978). “Introduction”, Economy and Society: An Autline of Interpretive Sociology, Max Weber, (ed.), Guenther Roth, Claus Wittich, Berkeley: University of California Press, s. xxxiv. (xxxiii-cx).

[2] Ibar, Arapça, ‘uyarı, örnek, tavsiye vb. anlamlara gelen Ibra kelimesinin çoğuludur. Bu anlamda, Ibn Haldun’un bu çalışmasını Osmanlı geleneğindeki ‘siyasetname’ türü eserlerin erken örneklerinden biri olarak türleri olarak değerlendirmek mümkün. Bkz.: Robert Irwin. (2018). Ibn Khaldun: An Intellectual Biography, Princeton: Princeton University Press, s. 4-5.

[3] Robert J. Holton; Byran, S. Turner. (1990). Max Weber on Economy and Society, Routledge, s. 22. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder