1 Nisan 2023 Cumartesi

İnsani yardımın ruhunda kırılmalar / Deflection in the spirit of humanitarian assistance

Mehmet Özay                                                                                                                            01.04.2023

Yaşanan her doğal afetin ilk saatleri ve günleri yani, travma dönemi atlatılmaya başlandığında, yeni bir döneme yani, sorgulama dönemine geçilir.

Bu dönem, aslında adına ‘doğal’ (natural) sıfatının konulduğu afetin nedeni, nedenleri kadar, sonrasında gündeme gelen ‘insani yardım’ olgusunu ve süreçlerini de içeren gayet önemli bir süreci kapsar.

Bununla birlikte, her ne kadar istenmeyen bir durum olsa da, insani yardım süreçlerinde göz ardı edilen veya göz ardı edilmek istenen bazı gelişmeler de kendine yer bulur bu süreçte. Bunlar, ilgili süreçlerde yer alan bazı bireylerin ve kurumların etik ve ahlâki yaklaşımlarındaki kasıtlı ve bilinçli eylemler dizisi olarak karşımıza çıkar.

Bunları, sadece haksız maddi kazanımlar elde etmek şeklinde anlamamak gerekir. Bunun yanı sıra, bir insani yardım aktörü olarak sosyolojik ve psikolojik yaklaşımlarınızın, hizmetin götürüldüğü insanlara, toplum kesimlerine ne türden yansımaları olduğunu da dikkate almak gerekir.  

Doğal afet ve yardım

Bu süreçte, her çevre ve kesimden insanın ve çeşitli grupların yardım çabası dikkat çektiği gibi, doğal afetin (natural disaster) boyutlarına bağlı olarak resmi ve yarı resmi uluslararası kurumlar kadar, afete konu olan ülkeye yakın olduğu hissini veren ülkelerin doğal afetin yaralarının sarılmasına katkıları dikkat çeker.

Bu süreçte okul inşa edeyim, hastahane inşasına katkıda bulunayım, cami (veya gayri-müslim bir ülke ve toplum bu gelişmeye konu olmuş ise, aynı dinden olanlarca ilgili dinin mabedleri söz konusu olur) yaptırayım, belirli sayıda yetimin belirli bir süre ile iaşelerini temin edeyim ve/ya eğitimlerine katkıda bulunayım ve/ya yetimhane açayım türünden pek çok toplumsal çözüm önerileriyle ortaya çıkarlar.

Bu yaklaşımlar, hiç kuşku yok ki, ‘doğal afete’ karşı geliştirilen gayet ‘insani’ tutumlardır...

Bu yaklaşımları, dini boyut bağlamında gündeme getirilen eylemler dizisi olarak değerlendirmek doğal olduğu gibi, kendini dini alan içerisinde addetmeyen veya addedemeyen bireylerin ya da ‘dini’ yaklaşımına vurgu yapmayı tercih etmeyenlerin ‘insani’ (humanitarian) eksenli düşüncelerinin unsuru olarak gündeme geldikleri de bir gerçektir.

Görünmeyen özellikler!

Bununla birlikte, görünür özellikleri kadar görünmeyen (invisible) veya görülmek istenmeyen özellikleriyle de karşılaşılır bu süreçte insani yardımın... Bu durumlara, özellikle büyük ölçekli doğal afetlerde görmek ve tanık olmak mümkündür.

Öyle ki, yukarıda dikkat çekilen yaklaşımlar içinde ve arasında yer alan bu arzu edilmeyen gelişmelerin farkında olan devletler, zaman zaman bazı ülkelerin ve/ya bazı kurumların -ihtiyaç duyulmasına karşın- ‘insani yardım’ çalışmaları yapmalarına izin vermezler.

Çünkü bunların varlıkları afete konu olan toplumun kültürel-dini değerlerine (cultural-religious values), ilkelerine karşı olabileceği gibi, ulusal güvenlik noktasında da dikkat çekici bir çekinirliği içinde barındırır.

Devletler bu tedbiri elden bırakmamaya çalışırken, insani yardımın bir başka bağlamında da benzeri çekinceler, tumumlar ve tavırlar ortaya konur.

İnsani yardım ve öz çıkarcılık olgusu

Öyle ki, resmi (governmental organizations-GO) ve sivil yardım kuruluşlarının (non-governmental organizations-NGO) içerisinde de, kurumsal etik ve ahlâki kodlara halel getirebilecek çalışanların -ki bunlar bizatihi kurumun ücretli çalışanı olduğu gibi-, “gönüllülük” (voluntarism) adı altında faaliyetlere katılan kişilerin de etik kurallara azami uymaları konusunda hassasiyet gösterirler. Aslında bu durum, ilgili kurumların gayet önemli ve üzerinde durmalarında yarar olan bir durumdur.

Örneğin, yaşanılan bir doğal afetin ardından ülkenize, bölgenize gelen yabancıların “insani yardım” faaliyeti üzerinden etik olmayan yol ve koşullardan kazanç elde etmeleri; kendilerine yüklenen vazifeleri yerine getirmede bilerek ve kasıtlı olarak zaafiyet göstermeleri, hiç kuşku yok ki, bu girişimlere yönelen bireylerin etik ve ahlâki yaklaşımlarındaki gayet önemli kusurlar olarak zuhur ettiği anlamına gelir.

Bununla birlikte, doğal afetlerin ağırlığının yoğun bir şekilde hissedildiği acil yardım ve kurtarma döneminde gözden kaçırılmaya müsait gelişmeler olduğunu belki de, en çok bu etik ve ahlâki kodlara sahip olmayan bireyler farkındadır.

Nihayetinde akılların acil yardım ve kurtarmaya ve bunun ardından gelecek olan rehabilitasyon süreçlerine (rehabilitation process) konuşlandığı bir süreçte devlet yetkilileri kadar, sivil kurumların yetkililerinin de sahada ve pratikte olan biten karşı, ne türden bir analitik yaklaşım ortaya koyabilecekleri üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

Bizatihi bu durum, yukarıda dikkat çekilen etik ve ahlâki normlarla ilişkileri arızalı bireylerin tam da arzu ettikleri koşulları oluşturur. Bu durum, onlar için kendilerine bir çıkar vesilesine dönüştürme süreçleri için kaçırılmaması gereken bir döneme işaret eder.

Kurumsal düzey

Bu süreci tek tek bireyler nezdinde görmek kadar, kurumsal boyutta da tanık olmak mümkündür. Aslında bu, ilkinden yani, tek tek bireylerin ortaya koydukları el çabukluğu maharetiyle yaptıkları etik ve ahlâki olmayan tutum ve davranışlardan çok daha kapsamlı ve organize bir durumun varlığına işaret eder.  

Bununla birlikte, ‘doğal afetler’ karşısında olan bitenleri anlamamaya yönelik bir direncin de vaki olduğuna yıllardır tanık olunuyor. Nihayetinde, doğal afetlere tepki olarak gelişen/geliştirilen gerek devlet (GO), gerekse sivil toplum unsurlarının (NGO), yukarıda dikkat çekilen insan vicdanını sızlatan gelişmelere kapı aralamayacakları düşünülür. Oysa, karşımızda bir toplumsal kesim ve insan olgusunun olduğunu hiçbir zaman akıldan çıkartmamak gerekir!

Yaklaşık yirmi yıl önce, sivil toplum çalışmalarının giderek yer etmeye başladığı bir dönemde,  bir yayınevinin yanılmıyorsam 5 ciltlik kapsamlı bir sivil toplum serisi yayınlamıştı.

Bu eseri, o dönem gönüllüsü olduğum sivil toplum kuruluşunun kütüphanesinde olmasında yarar olduğunu düşünerek hediye etmiştim. İlginçtir, üst düzey bir yetkiliden aldığım ilk tepki, “Burada kimse böylesi eserleri okumuyor” serzenişini içinde barındıran cümle olmuştu...  

Bu konuyu, bundan beş yıl önce gerçekleştirilen bir seminerde akademik bir çalışma ile dikkat çekmiştim. Relief Works and Challenges: Observations and Practical Approaches in the Aceh Case” başlığıyla sunduğum makaleyi ilgili çevrelerle paylaşmıştım. Bunun ardından, çalışma diğer çalışmalarla birlikte ortak bir yayın vasıtasıyla geniş kamuoyuna sunulmuştu.

Akademik bir çalışma olan bu makalenin ve benzeri diğerlerinin anlaşılması sadece dünde kalmış bir anlamda tarih olmuş hususlar olarak değerlendirmemekte yarar var...

Aksine, her an karşı karşıya olduğumuz ‘doğal afetler’ bağlamında, ‘insani’ yardım faaliyetlerinin ne anlama geldiğini yorumsamacı (interpretative) ve eleştirel-kritik (critical) yaklaşımlarla ortaya koymak her kesimin yararına olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder