23 Nisan 2023 Pazar

Bir Siyasi Dönüşümün İfadesi Olarak 23 Nisan / 23 April: As an expression of the political transformation

Mehmet Özay                                                                                                                            23.04.2023

Ankara’da, ‘Büyük Millet Meclis’in (BMM) açılışına giden siyasal süreç oldukça sancılı olmuştur…

Söz konusu bu meclisin açılışını öncelikle, iki bağlamda değerlendirmek mümkün. İlki, payitaht merkezi İstanbul’un işgale konu olması (16 Mart 1920) karşısında, Osmanlı siyasal varlığının devamına yönelik Anadolu Hareketi’nin bir girişimidir.

İkincisi, İstanbul’da halife ve İstanbul hükümeti’ne alternatif bir siyasal açılım, bir başka deyişle “ihtilâl”[1] olduğudur.

Siyasal dönüşümün işaretleri

Bu iki husustan ziyade, -zamanla anlaşılacağı üzere-, bütünüyle “İstanbul’u yok sayan” gelişmelerin varacağı noktada, önemli bir kilometre taşı olarak da gayet dikkat çekicidir. Öte yandan, bu gelişmeyi İslamcı çevreler bağlamında ilginç kılan husus, ‘halifelik’ kurumu ile bunun siyasi sonuçlarının vardığı ulaştığı sonuçtur.

Bu noktada, Meclis’in açılışına ve devamında yaşanacakları daha iyi değerlendirmek için kısa ve uzun vadede olmak üzere iki dönemi dikkatle incelemek gerekir.  

Kısa dönemli olarak bakıldığında…

Meclis’in açılışı ve Ankara hükümeti’nin kuruluşu, 1. Dünya Savaşı öncesinde ve özellikle de, 1908’den itibaren Osmanlı siyasetinde büyük bir kaosla birlikte yaşanan değişimlerin devamı niteliğindedir.

Uzun dönemli olarak bakıldığında…

Yeni Osmanlılar’ın (Young Ottomans) girişimleriyle 23 Aralık 1876’da 1. Meşrutiyet’in; İttihat ve Terâkki’nin girişimleriyle 23 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet’in ilânları, -tüm beklentilere ve umutlara rağmen-, Osmanlı siyasal yapısında dönemin zamanın ruhunu (Zeitgeist) yansıtan Parlamenter yönetim anlayışının gerçekleştirilememesinin örnekleri olmuştur.

Bu iki tecrübeyi, tarafların hangisinin haklılığı veya haksızlığından ziyade, 23 Nisan 1920 sürecinde itici faktörler olarak değerlendirmek gerekir.

Bu noktada, 23 Nisan Meclis hareketi sadece, dönemin İstanbul hükümeti ile yaşanlarla değil, Osmanlı’nın 1839’dan itibaren ve/ya Bedri Gencer Hoca’nın yaklaşımıyla, 3. Selim’den itibaren yaşanan süreçlerle birlikte değerlendirilmeyi hak ediyor.

Halife ve halifelik

Ve bunun ötesinde...

Hem 1876 ve hem de 1908’in her halükârda birincil aktörü konumundaki 2. Abdülhamit’in 31 Mart 1909 vak’asının ardından “hâl” edilmesi, salt bir “Abdülhamit düşmanlığı”nın göstergesi olarak anlaşılamaz...

Aksine, bunun ötesinde söz konusu bu gelişme, “iktidar”ı elinde tutan bir ‘halife’den ziyade, iktidar’la uyumlu ve sınırlandırılmış anayasal haklarıyla sembolik bir dini-kuruma dönüşün izlerini taşır.

Bu durum bir anlamda, 1838 Tanzimat Fermanı’yla siyasal yaşamının ve bu yaşama hakim kurumların yani, “ordu, devlet ve hukuk” sistematiğinin yeniden biçimlendirilmesi çabasının”[2] dışında ve ötesinde neredeyse tüm içeriğiyle, “halifelik” makamına karşı geliştirilen bir siyasal tutumu yansıtır. 

İslamcı çevreler

Amit Bein’in ortaya koyduğu üzere,[3] Osmanlı son dönem entellektüel yaşamındaki çoğulluk içerisinde İslamcıları da barındıran bir nitelik taşır.

İslamcıların, en azından bir bölümünün veya kendini İslami hassasiyetlere sahip bireyler olarak gördükleri anlaşılan siyasilerin ve entellektüellerin yerine kısaca bakmakta yarar var.

Genç Türkler (Young Turks) ve İttihat Terâkki bağlamına yoğunlaşan ve bu yapının -haklı veya haksız- dengesiz bir şekilde seküler kadroların ve bu kadroların en azından bir bölümünün dış çevrelerin kuklası olmaları iddiası yaygındır. Bu hususu destekleyici mahiyette önemli bir değerlendirme ise, 31 Mart vakasına yönelik, “… Masonlar’ın talimatlarını yerine getirmeye çalışmaları…”[4] söylemidir.

Bunun karşısında, bu yapı/lar içinde var olduğu anlaşılan İslamcı çevrelerin veya kendilerine bu siyasi etiketi layık görmemekle birlikte, Müslümanca hassasiyetle hareket eden entellektüellerin, akademisyenlerin ve siyasilerin nerede durdukları konusunun göz ardı edilmemelidir.

Bu noktada, Abbas Halim paşa, Sait Halim Paşa, Ubeydullah Efendi gibi isimlerin yanı sıra, İslami hassasiyeti göz ardı etmeyen bununla birlikte, ‘eklektik’ bir ideolojik zemin tutan Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu gibi entellektüelleri de unutmamak gerekir.

Anadolu Hareketi ve Halifelik olgusu

Tarihsel aktörler ve faktörler noktasında, bu önemli toplumsal çevrenin göz ardı edilmesinde, hiç kuşku yok ki, bizatihi halifelik kurumu merkezi bir nitelik taşıyordu. Burada, gizli/açık bir çatışmanın var olduğunu ve tartışmaların odağını da bunun oluşturduğunu söylemek gerekir.

Öyle ki, bir dini-toplumsal/siyasal kurum olarak ‘halifelik’ ile bu dini-toplumsal/siyasal kurumda yer alan şahıs veya şahısların yani, halifelerin niteliklerinin birbirinden ayrı değerlendirilmeye tabi olduğu anlaşılıyor.

Kurumu mu yoksa kurumda yer işgal eden şahsı ve/ya şahıslarımı -yani, halifeleri mi- yok saymak gerektiği konusu herhalde, o dönemin iç ve özellikle de, dış şartları bağlamında üzerinde pek durulmayan bir nitelik taşıyordu.

Meclis söz konusu olduğunda akla gelen ilk gelişme hiç kuşku yok ki, ilki 23 Aralık 1876’da ve ikincisi, 23 Temmuz 1908’de açılan Meclis-i Mebusan yani, Osmanlı’nın farklı vilayetlerinden Müslüman ve gayri-Müslüm ahalinin temsilcileri olarak gelen, Millet Meclis’leridir.

Bu noktada 23 Nisan 1920’de açılan Meclis’le birlikte, yaşanan bir diğer önemli gelişme ve Meclis-i Mebusanlardan farklılaşan yapı, özellikle 2 Mayıs 1920’de icra vekilleriyle ilgili kanunla ortaya çıkan, yasama ve yürütmenin Meclis’in bünyesinde toplanmasıdır.[5]

Karar süreçleri

2. Abdülhamit’in, 27 Nisan 1909’da tahttan indirilmesi ve akabinde, aynı gün veliaht Mehmet Reşad’ın padişahlığa ve de dolayısıyla halifelik makamına getirilmesi,[6] İttihad-Terâkki unsurlarının hanedanlık ve özellikle de, halifelik makamına yönelik siyasi duruşlarını ortaya koyan bir delil hükmündedir.

Bu siyasi kararın, salt İttihat-Terâkki’deki seküler ve dış çevrelerin kuklası konumunda olduğu düşünülen unsurların etkili olduğunu düşünmek yerine, kendilerine İttihat-Terâkki içinde yer bulmuş İslamcı çevreler veya Müslümanca duruş sergileyen bireylerin varlığına ve bunların çeşitli karar süreçlerindeki rollerine vurgu yapmak gerekir.

Bu noktada, bazı araştırmacıların örneğin, Said Halim Paşa özelinde dikkat çektikleri bazı hususlar yeniden yorumlanmaya ve eleştirilmeye muhtaçtır.

Öyle ki, Said Halim Paşa’nın, “İttihat ve Terâkki Cemiyeti’ne kayıtsız bir şekilde bağlanmamış, hatta cemiyet içerisindeki aşırılıkları engellemiş ve adeta dengede tutmuştur”[7] söylemine açıklık getirmek gerekir.

Öyle ki, İttihat ve Terâkki sıradan bir siyasal kurum değil, yapılanması gayet gizli ve sınırlı kişilerle tutulması dikkate alındığında, Sait Halim Paşa’nın “kayıtsız bağlanmamış” ifadesinin ne kadar gerçeği yansıttığı tartışmalıdır.

Bu cemiyete inanmamış -Said Halim Paşa gibi- bir kişinin uzun yıllar denilebilecek şekilde hareketin/partinin üst yönetiminde yer alması, bu yapının öneri ve desteğiyle sadrazamlığa getirilmesi ve hatta istifasına kadar bütün bir 1. Dünya Savaşı boyunca İttihat ve Terâkki politikaları içerisinde yer alması gayet önemlidir.

23 Nisan tarihi, Anadolu Hareketi’nin İstanbul işgali karşısında geliştirdiği siyasal bir eylem ifadesi değildir. İttihat Terâkki gibi görece yakın ve 1839 Tanzimat Fermanı gibi uzak geçmiş bağlamında değerlendirilmeyi hak etmektedir.

https://guneydoguasyacalismalari.com/bir-siyasi-donusumun-ifadesi-olarak-23-nisan-23-april-as-an-expression-of-the-political-transformation/



[1] Selahattin Selek. (2007). “Büyük Millet Meclisi”, İlk Meclisin Perde Arkası: 1920-1923, Rıza Nur; Grace Ellison, İstanbul: Örgün Yayınevi, s. 5, 9.

[2] H. Aliyar Demirci. (2011). “Osmanlı Meşrutiyet Dönemi (1876-1918)”, Yakın Dönem Türk Politik Tarihi, (ed.), Süleyman İnan, Ercan Haytoğlu, 3. Baskı, Ankara: Anı Yayıncılık, s. 4. (3-42).

[3] Amit Bein. (2007). “A ‘Young Turk’ Islamic Intellectual: Filibeli Ahmet Hilmi and the Diverse Intellectual Legacies of the Late Ottoman Empire”, International Journal of Middle East Studies, Vol. 39, No. 4, (Nov.). (607-625).

[5] Şevket Süreyya Aydemir. (2018). Tek Adam Mustafa Kemal, 1922-1938, Üçüncü Cilt, 35. Baskı, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 134.

[6] Metin Hasırcı. (2016). Abdülhamid’in Şifre Katibi Mehmet Selahattin Efendi’nin Anıları: İttihat ve Terakki Cinayetleri, İstanbul: Parola Yayınlar, s. 47.

[7] Ali Haydar Beşer. (2013). “Said Halim Paşa’nın Düşünce Dünyası Ve İktisadi Meselelere Bakışı”, Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Yıl: 2013, Cilt: 2, Sayı: 1, s. 15.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder