Mehmet Özay 30.06.2022
Kadınların temelde çatışma ve savaş ortamlarında güvenliklerini konu alan ve “Kadın, Barış ve Sürdürülebilirlik” (Women, Peace and Sustainability-WPS) bağlamında, Birleşmiş Milletler 1325 Sayı’lı kararı ile ilgili gelişmeler bugün Kuala Lumpur’da ele alındı.
Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’ne bağlı İslam
Düşüncesi ve Medeniyeti Enstitüsü’ndeki (ISTAC) etkinlik, Belçika Büyükelçiliği
işbirliği ile gerçekleştirildi.
Genel olarak kadın güvenliğini konu alan BM genel kurul
kararı ile ilgili gerçekleştirilen uluslararası nitelikli foruma başta,
Malezya’dan çeşitli kamu sektörleri kadın liderleri ve araştırmacılar olmak
üzere sivil toplum temsilcileri, BM koordinatörü, İrlanda’nın BM daimi
temsilcisi sunumlarıyla katıldı.
BM’nin ilgili kararını Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (Association
of Southeast Asian Nations-ASEAN) bölgesinde Endonezya ve Filipinler
benimsemiş bulunuyor. Söz konusu uluslararası forumun gerçekleştirilmesinden de
anlaşılacağı üzere, Malezya söz konusu kararı tanıma konusunda çalışmalara
başlamış bulunuyor.
Bu noktada, konunun bugün gündeme gelmesinde özellikle,
kovid-19 sürecinde yaşanan mağduriyetlerde kadının yerinin öne çıkmasının rolü
büyük. Söz konusu bu gelişme, BM’nin ilgili kararının, kadının toplumsal yapı
içerisindeki yerinin ülke, bölge ve küresel boyutta yeniden gündeme
taşınmasında ve var olan kararın çeşitli resmi ve sivil kurumlar işbirliğiyle
hayata geçirilmesindeki aciliyete işaret ediyor.
Bu çerçevede, gerek çatışma ve savaş bölgelerindeki
kadınlara erişimde gerekse kovid-19 gibi küresel etkileri olan sağlık/doğal
gelişmelere müdahale ve mücadelelerde kadın liderliğinin de gündeme getirilmesi
önemliydi.
Malezya örneği
Malezya’nın bu kararı henüz onamamış ve ulusal eylem
plânı hazırlamamış olmasını, ilk etapta bir olumsuzluk olarak düşünmek mümkün.
Ancak, ilgili kararın çatışma ve savaş bölgeleri özelinde
olduğu dikkate alındığında, Malezya’nın sivil ve resmi kurumlarının dünyanın
farklı bölgelerinde kadınların maruz kaldıkları zorlukların aşılmasındaki rolü
ve işlevini, farklı bir şekilde değerlendirmek gerekir.
Bu noktada, forumun ana konuşmacılarından Prof. Dr.
Jemilah binti Mahmood, “Mercy Malaysia” bünyesinde Kosova, Afganistan,
Endonezya, Sudan, Irak, Sri Lanka, Kongo Demokratik Cumhuriyeti gibi
bölgelerdeki savaş ve çatışma alanları ile doğal afetler sonrası gelişmelere
müdahaleleri ve özellikle kadınların barış süreçlerine adaptasyonu ve bunun
sürdürülebilirliği noktasındaki ortaya konulan tecrübeleri dikkat çekicidir.
Bu durum, kadınların çatışma ve savaş ortamlarında maruz
kaldıkları fiziksel ve maddi yoksunlukların üstesinden gelinebilmesi için BM
tarafından ilgili kararın alınmasından çok daha öncesinden başlayarak, Malezya
sivil ve resmi kuruluşlarınca gerekli yardım ve müdahalelerin gerçekleştirildiğini
gösteriyor.
Bu noktada, bugün söz konusu uluslararası forumun Kuala
Lumpur’da gerçekleştirilmesi aslında, Jemilah Binti Mahmood Hoca’nın ve diğer
bazı katılımcıların tecrübelerinden hareketle, BM’nin 1325 sayılı kararının
günün koşullarına aktarılmasına matuf olduğunu söyleyebiliriz.
Bu durum, bir yandan Malezya’nın ilgili kararı resmi
olarak tanıması sürecine katkı yapacağı beklentisini doğururken, aynı zamanda ASEAN
özelinde konuyla ilgili tüm aktörlerin bölgesel işbirliğinin başlatılmasına ve
geliştirilmesine yönelik bir amacı da içinde taşıyor.
Toplumsal cinsiyet sorunu (mu?)
BM’nin 1325 sayılı kararı özellikle, çatışma ve savaş
bölgelerinde kadınlara yönelik çeşitli zulümleri önlemeye yönelik olarak
gündeme getirilse de, uluslararası foruma katılan özellikle, yabancı konukların
sunumlarında konunun toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden değerlendirilmeye
çalışılması dikkat çekiyordu.
Bu bağlamda değerlendirildiğinde bugünkü uluslararası
forumun da, iki farklı boyutta ortaya konulduğunu söylemek gerekir.
İlki, kadınların çeşitli süreçlerde maruz kaldıkları toplumsal
geri kalmışlık durumlarının ortadan kaldırılmasıyla ilgilidir. İkincisi ise,
kadın-erkek eşitliğini, Batı Avrupa / Kuzey Amerika toplumlarının tecrübe
ettikleri tarihsel ve sosyal değişimlerin ürünü olarak ortaya çıkan ve kadın
olgusunun ideolojikleştirilmiş haliyle Doğu toplumlarına ithâli meselesidir.
İkinci duruma dair, yani Batı’daki toplumsal süreçlerin
ürünü olarak kadın olgusunu/sorununu, modern dünyanın felsefi temellerinin açık
bir şekilde ortaya konduğu Aydınlanma düşüncesinden bağımsız ele almak mümkün
değildir.
Bu sürecin üretimi olan sosyolojik ve siyasal tutumların
uzantısı olarak kadın olgusuna yaklaşım, Batı dünyasında kendini feminizm
akımı/ideolojisi olarak gündeme taşımıştır. Bu konudaki bazı görüşlerimiz için,
daha önce kaleme aldığımız yazılara göz atılabilir.
Toplumsal eşitlikle ilgili dikkat çeken boyut hiç kuşku
yok ki, istatistiki/matematiksel eşitlik düşüncesinin gizli/açık gündeme
taşınması arzusudur. Bu noktada, katı seküler feminist bağlam ile Malezya gibi
kahir ekseriyeti Müslüman olan toplumlarda kadın ve erkek ilişkileri, kadının
toplumsal konumu vb. konuların ele alınışının birbirinden ayırt edilmesi
gerekir.
Bugünkü foruma katılan başörtülü, Müslüman kimlikli bazı
katılımcıların söylemlerinin, ‘katı seküler feminist bağlamı’ göz ardı eden
ve/ya böylesi bir düşüncenin felsefi ve sosyolojik arka plânını dikkate alma
gereği duymayan bir bağlamı olduğunu söyleyebiliriz.
Bunun, -bu yazıda ele alınmasına gerek olmayan- bazı anlaşılabilir
nedenleri olduğuna kuşku yok… Aynı zamanda, mevcut toplumsal yapı içerisinde
kadının konumu özelinde bir değişim sürecinin olduğunu yadsımakta mümkün değil.
Ancak, katı seküler feminist bağlam ile Müslüman kadının bizatihi kendini
çeşitli toplumsal kurumlarda var etme çabası arasında temel bir fark olduğunu
gözden kaçırmamak gerekir.
Geniş Malay toplumu ve kadın olgusu
Bu çerçevede, etkinliğin gerçekleştirdiği Malezya toplumu
özelinde ve Güneydoğu Asya’daki geniş Malay toplumları bağlamında kadın
olgusunu ayrı bir değerlendirmeye tabi tutmak gerekir.
Genel itibarıyla, ‘kadın ve haklar’ konusuna
bakıldığında, özelde Malezya genelde geniş Malay toplumu olarak adlandırdığımız
Güneydoğu Asya’daki Müslüman toplumlarda farklı bir toplumsal gerçekliğin
olduğu görülür.
Bu noktada, hem tarihsel süreç, hem de modern-ulus
devletler bağlamlarında geniş Malay toplumlarında Müslüman kadının içinde yer
aldıkları toplumsal yapılar içindeki konumunun örneğin, Ortadoğu eksenli
toplumsallaşmalardan farklılık arz ettiğini söylemekte yarar var.
Malezya ve bizim tanımlamamızla geniş Malay toplumlarında,
kadının toplumsal yapı içerisindeki yeri, dini ve kültürel bağlamlarıyla
kendini ortaya koyarken, modern ulus-devletlerin -yerel değerleri göz ardı
etmeyen- kendine özgü yapılaştırıcılığı, kadının rolünü/işlevini değişimin
motoru yapmak yerine, değişim içerisinde kadına geçmişteki rolünü güncelleyerek
bir yer vererek ortaya koymuştur. Bu durum, eğitim kurumlarından, kadının iş
dünyasındaki yerine kadar istatistiki verilerde karşılık bulmaktadır.
Kadının toplumsal konumundaki mevcut durumu, aşılması
gereken bir zorluk olarak görmek yerine, tarihsel gelişim içerisinde -diğer
toplumsal kurumlar gibi- değişim sürecine adaptasyon ve hatta değişimi
yönlendirme kabilinden bir süreçte görmek gerekir.
Bu noktada, kadınlara yönelik hakların, feminizm özelinde
ve sınırlarında dile getirilmesinin doğurduğu sorunların özellikle,
Ortadoğu’daki Müslüman toplumlarda gündemin ilk sıralarındaki sorunlardan
olması şaşırtıcı değildir.
Bu konunun sadece Müslüman toplumlarla da sınırlı
olmadığını örneğin, Asya’nın Müslüman olmayan, ancak Batı’dan farklı kültürel
yapılara sahip çeşitli ülkelerinde de gözlemlenebildiğini söylemek gerekir.
Bu çerçevede, bugün Kuala Lumpur’da düzenlenen forumun
acaba, bize nasıl bir mesaj vermek istediğini sorduğumuzda, karşımıza iki
farklı açılımın çıktığını görürüz.
İlki, Malezya gibi
görece geç dönemde ulus-devlet niteliği kazanmış bir toplumda kalkınmacı
modernleşme, benzeri toplumlardan farklı olarak görece kısa bir sürede gerçekleşirken,
bunda Müslüman kadının göz ardı edilemeyecek bir rolü olduğunu vurgulamak
gerekir.
Kalkınma süreçlerinin devamlılığı göz önüne alındığında
bugünkü toplumsal yapıda kadının yüksek-öğretim kurumu, sivil ve resmi
kurumlardaki konumu gibi göstergelerde kadının sadece yerini değil, sahip olduğu
Müslüman-Malay değerleriyle var olduğunu dikkatle değerlendirmek gerekir. Bu
durum, yukarıda değindiğimiz üzere, toplumu değiştirirken kadını bir araç
olarak kullanmak değil, kadını var olan ve benimsediği değerlerde geniş
toplumsal değişimde aktör konumuna taşımak anlamına geliyor.
Bu ifadeyi gündeme getirirken, Malezya’yı oluşturan
Müslüman olmayan diğer etnik yapıları paranteze aldığımı söylemeliyim. Bunu bir
ayrıştırmacılık olarak değil, ancak genel olarak Malay toplumlarında kadının
toplumsal ve ekonomik yaşama katılımı konusundaki benzerlikten hareketle ifade
ettiğimi belirtmeliyim.
İkinci durum ise, BM’nin 1325 No’lu kararını, farklı
yorumlamalara konu ederek, toplumsal gelişim süreçlerinde geri kaldığı
belirtilen kadını, kendi ayakları üzerinde tutmanın yegâne aracı olarak kadın
liderliğinin öncellenmesi meselesidir.
Bu noktada, tartışmaya konu olan ‘kadın, barış ve
sürdürülebilirlik’ olgusu üzerinde neredeyse tüm katılımcıların dile
getirdikleri şekilde, sivil ve resmi tüm ilgili tarafların sık ve yoğun
etkileşim halinde bulunarak ortak bir hedef oluşturma ve bu hedefe ulaşacak
araçlar üzerinde konsensüs sağlamaları gerekiyor.