18 Haziran 2022 Cumartesi

İttihat ve Terakki ve Mustafa Kemal’e suikast teşebbüsü / Center for Union and Progress (CUP) and the attempt of assassination to Mustafa Kemal

Mehmet Özay                                                                                                                            16.06.2022

Türk siyasi tarihinde suikastler başka ülkeleri aratmayacak denli çeşitlilik ve süreklilik arz eder. Aslında, bu noktada bu suikast olgusunu sosyolojik bir vakıa olarak toplumların siyasal yapılarının bir özelliği olarak görmek mümkün.

Osmanlı Devleti’nin, erken dönemler yani, Batılılaşma ile başlayan Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı’yla (1856) güçlü bir nitelik taşıyan toplumsal ve siyasal değişimler sürecinde suikastlerin padişahların, üst düzey sivil ve asker bürokratların canına mal olacak düzeyde gerçekleşmesi, devletin nihayete erdiği yıllara kadar devam eder.

Padişahlar ki, kendileri sadece Osmanlı Devleti’nin değil, İslam dünyasının lideri konumunda yani, halife sıfatını da taşıyan siyasiler olmalarıyla başka bir önem taşırlar. Ancak, bu önem onlara yönelik eylemlerin gerçekleşmesinin önünü alabilmiş değildir.

Bu sürecin devamında, yeni Cumhuriyet’in kurucusu sıfatını taşıyan, Mustafa Kemal’e yönelik suikast teşebbüsünün niçin ve hangi kasıtla gündeme geldiği ve sonuçları hiç kuşku yok ki, gayet önemlidir.

İttihat ve Terakki’de ayrışan yapılar

Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun böylesi bir sosyolojik ve de siyasi bir tecrübe ve gerçeklik üzerine inşa edilmesi dikkate alındığında, yeni devletin güçlü liderlik profiline sahip bireylerine yönelik böylesi suikastların gerçekleştirilmesinin, temel itibarıyla bir sürpriz olmadığını söylemek gerekir.

Ancak, bazı ifadelere göre 14 Haziran 1926’da[1] veya 16 Haziran 1926 tarihinde Mustafa Kemal’e yönelik İzmir’de bir suikast teşebbüsünü diğerlerinden ayıran bazı özellikleri olduğunu da söylemek mümkün. Öncelikle, suikast düzenlenmeden söz sonusu bu gelişme içinde yer alan Giritli Şevki’nin ihbarı ile önlenmiştir.[2]

Bununla birlikte, bu süreçte yer aldığı belirtilen özellikle İttihat ve Terakki (Centre for Union and Progress-CUP) üyelerinin de içinde yer aldığı kişilerin tevkifi sadece o dönemi değil, Cumhuriyet’in ilk birkaç on yılını belirleyen gayet önemli bir gelişmedir.

Bunların başında, suikaste maruz kalan Mustafa Kemal’in, bu suikastı gerçekleştirme eğilimi sergileyen yapı yani, İttihat ve Terakki ile yollarını bir dönem birleşmiş olmasıdır.[3] Kaldı ki, bu hareket 1908’de 2. Meşrutiyetin ilân edilmesi ve ardından kısa bir süre sonra 2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi gizli/açık yeni bir ulus-devlete ve Cumhuriyet rejimine evrilen önemli bir tarihi dönemecin ortaya çıkmasına da neden olmuştur.

Karşı-devrimciler olgusu

Bu noktada, özellikle 1923-1926 yılları arasında yani, Birinci Meclis sonrasında oluşan BMM’nin aldığı ve dönemin anıları, resmi tarih söylemini ortaya koyan çalışmalar vb. eserlerde devrim nitelikli olduğu belirtilen yasama süreçleriyle, yeni Cumhuriyet’in ideolojik temelleri atılırken, hiç kuşku yok ki, geçmişle bir hesaplaşmanın olduğu da görülür.

Ancak, burada dikkat çekilmesi gereken husus, Mustafa Kemal’in liderliğine yönelik olduğu belirtilen söz konusu hesaplaşmanın veya siyaset jargonuyla ifade edilecek olursa, karşı-devrimin kimler tarafından yapılmak istendiği önemlidir.

Bu sorunun cevabının, pek de kolay bulunabileceğini söylemek güç. Bu güçlüğün bir yanında, Yeni Cumhuriyet oluşumu karşısında kendilerini dışarda bırakılmış hisseden, düşünen birbirinden farklı siyasal ve toplumsal yapıların olduğudur. Öyle ki, söz konusu suikat girişimiyle doğrudan bağlantısı olduğuna vurgu yapılan İttihat ve Terakki bile, aralarında İslamcıların, gayri-müslimlerin vb. yapıların da olduğu gayet kozmopolit bir siyasi yapı unsuruydu.

Nihayetinde adı, ilkeleri, sınırları ile Osmanlı Devleti’nden kapsamlı şekilde ayrışan, kendine Batı medeniyetini rol ve model alan ideolojik duruşun karşısında olabilecek siyasal ve toplumsal unsurların, bir tek cenahtan ibaret ol/a/mayacağını düşünmek mümkün.

Bununla birlikte, söz konusu suikast girişiminin ardından, topyekün denilebilecek bir sona uğrayan İttihat ve Terakki’nin olması gayet öne çıkan bir nitelik taşır. Bu yapı, yeni Cumhuriyet rejimi ile Osmanlı Devleti’ni sona yaklaştıran girişimlerin öncüsü bir partinin hesaplaşmasının da sona erdiği anlamı taşıyor.

Mustafa Kemal-İttihat ve Terakki ilişkisi

Öte taraftan, tıpkı aynı askeri akademi mezunları ve hatta arkadaşları gibi Mustafa Kemal’in de, Osmanlı Devleti’nde değişimi öngörün çabalar içine girmiş olduğu, zamanla bu yapı ile yollarının kesişmiş olması, hatta bir dönem, “İttihat ve Terakki’nin ordu ile sivil siyasi ilişkilerini birbirinden ayırması gerektiği” konusunda görüş beyan etmesi, ortada gayet grift ilişkilerin olduğuna işaret ediyor. [4]

Bu noktada, şu veya bu şekilde Osmanlı Devleti’ni sona yaklaştıran bir  İttihat ve Terakki yönetimi ile Osmanlı Devleti’nin siyasi varlığının sona ermesinin ardından, yeni bir devletin ortaya çıkışını sağlayan ve Kemalizm adı verilen ideolojik zeminin birbirinin devamlılığı konusu, zaman zaman gündeme getirilir.[5]

Örneğin, bu yazıya konu olan 16 Haziran 1926 tarihinde İzmir’deki suikast teşebbüsüyle ilgili olarak, “karşı devrimcilerin ve İttihad ve Terakki’cilerin Anayasa’yı değiştirmek, yönetimi ele geçirmek ve hükümeti devirmek emelleri etrafında şekillenmişti” yaklaşımı veya bu anlama gelebilecek tüm ifadeler aslında, böylesi bir sürecin var olduğuna işaret eder.[6]

Burada her ne kadar, suikaste giden süreçte, “karşı devrimciler” ile “İttihad ve Terakkiciler” ayrımı söz konusu olsa da, söz konusu gelişme sonunda, “ortadan kaldırılan yapının” İttihad ve Terakki olması,[7] sanki bir bakıma bir dönem Mustafa Kemal’in de içinde yer aldığı bu yapı bünyesindeki iç-doku uyuşmazlıklarına ve zamanla varoluş rekabetine dönüşen bir sürece işaret eder.

Bu gelişmede, biraz populist bir yaklaşım olarak da değerlendirmeyi hak eden bir başka iddia İttihat ve Terakki yanlılarının gerek 2. Meşrutiyet ve gerekse ardından, Milli Mücadele’deki katkılarına rağmen, kendilerine hak edilen “payın” verilmemesiyle ilgilidir.[8]

Değişim arzusu ve liderlik

Öyle ki, Batılılaşma evrelerinin başlarında yani, 1820’lerden itibaren sivil ve askeri bürokrasi ve ardından, edebiyat çevreleri öncülüğündeki entellektüel yapılaşmanın siyasal ve toplumsa birlik olgusu etrafındaki söylemlerine rağmen, hangi grubun veya akımın ilkeleri ve ideolojileri üzerinden birlik sağlanacağı konusu bizatihi çatışmacı bir evrenin doğmasına neden olmuştur.

Bu çatışmacı evren azınlıklar üzerinden sıcak çatışmaya evrilir ve bağımsızlıkçı hareketler olarak zuhur ederken, devletin ve toplumun merkezinde kabul edilebilecek çevrelerin siyasi ve toplumsal projelerini ortaya koyan söylem ve ideolojileri gazete sutünlarında, dönemin kahvehanelerinde, bürokrasinin koridorlarında ve gizli oda buluşmalarında kendini ortaya koyuyordu.

Tüm bu ve benzeri süreçlerin akabinde, önceki darbe girişimleri ve suikastler bir yana özellikle, 1909 darbesi İttihad ve Terakki Partisi’nin dikkate alındığında kapsamlı bir dönüşüme doğru gidildiğinin göstergesidir.

Bununla birlikte, neredeyle yarım yüzyıla varan özgürlükçü ideallere yönündeki söylemlerin somutlaşmış siyasal göstergesi olan İttihad ve Terakki Partisi, nedenleri bir başka yazının konusu olan nedenlerden ötürü tek partici yapıya evrilmesi hem kendi içindeki alternatif söylemleri, hem de dışında kalan ancak zaten mutlakiyetçi addeden yönetime karşı duran çevrelerin söylemleri bertaraf edici bir mahiyet kazanmıştır. Öyle ki, iktidarı döneminde, rakiplerini ‘suikastlarla’ ortadan kaldırmayı bile göze almıştır.[9]

Burada kısaca değinilmesi gereken husus hiç kuşku yok ki, Kuzey Afrika’daki son Osmanlı toprakları ile Balkanlar’da ortaya çıkan savaşların belirleyiciliği merkezde yani, İstanbul yönetimini teşkil eden İttihad ve Terakki bünyesinde gerileme, içe kapanma, tepkiselleşme gibi süreçleri de doğurmuştur.

Dönemin şartları itibarıyla, Osmanlı Devleti’nin siyasi yapısı içerisindeki iktidarını, 1. Dünya Savaşı süreciyle kaybeden İttihat ve Terakki, var olan insan kaynakları ve mücadele sürecini Milli Mücadele içinde sürdürmüş olsa da, siyasal ve entellektüel varlığını 1926 yılındaki suikast teşebbüsü zanlısı suçlamasıyla yitirmiştir.

Temelde bu gelişme, 1924 ve 1925 yıllarındaki devrim niteliğindeki kanunlarıyla yeni Cumhuriyet’e ideolojik rengini verme çabası kadar, Osmanlı Devleti ile bu devleti Meşrutiyet’e eviren İttihat ve Terakki’nin de sonu anlamına gelir.

Bir anlamda, İttihat ve Terakki’nin, 1909-1918 boyunca doğrudan ve dolaylı olarak iktidar aygıtını giderek daha çok güç kullanarak elinde tutma politikası, kısa bir süre sonra kendisine dönen ve onu ortadan kaldıran bir neden olarak karşısına çıkmıştır. Bu nedenle, söz konusu suikast girişimi, bundan önceki birkaç yıl içerisinde gerçekleştirilen devrimler kadar önemli sonuçlar doğurmuştur.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/06/16/ittihat-ve-terakki-ve-mustafa-kemale-suikast-tesebbusu-center-for-union-and-progress-cup-and-the-attempt-of-assassination-to-mustafa-kemal/

[1] Rıza Nur; Grace Ellison. (2007). İlk Meclisin Perde Arkası: 1920-1923, İstanbul: Örgün Yayınevi, s. 48.

[2] M. Galip Baysan, “Atatürke Suikast Olayı – 1 (16 Haziran 1926)”, 6 Mart 2014, https://www.altayli.net/ataturke-suikast-olayi-1-16-haziran-1926.html

[3] Mustafa Kemal’in, “… Hepimiz İttihat ve Terakki Cemiyeti azası idik…” ifadesi için Bkz.: Gülten Savaşal Savran. (2006). 1926 İzmir Suikastı ve İstiklal Mahkemeleri, Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, s. 15.

[4] Şerif Aksoy. (2008). “Önsöz”, İttihat ve terakki Cemiyeti Tarihi, İstanbul: NoktaKitap, s. 10. (9-10).

[5] Bkz.: İsmail Küçükkılınç. (2016). Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık, İstanbul: Ötüken Neşriyat, s. 15.

[6] Gülten Savaşal Savran. (2006). A.g.t., s. 2.

[7] Sina Akşin. (2017). “Önsöz”,  Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, 8. Baskı, İmge Kitabevi, s. 25. (25-30); İsmail Küçükkılınç. (2016). A.g.e., s. 15; Gülten Savaşal Savran. (2006). A.g.t., s. 3.

[8] Gülten Savaşal Savran. (2006). A.g.t., s. 3-4.

[9] Bünyamin Ayhan. (2010). “II. Meşrutiyet Döneminde İttihat ve Terakki, Siyaset ve Basın”, İkinci Meşrutiyet Devrinde Basın ve Siyaset, (ed.). Hakan Aydın), Konya: Palet Yayınları, s. 47. (43-70).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder