Mehmet Özay 15.06.2022
Filipinler’de genel seçimlerin ardından devlet başkanlığı koltuğuna oturan Küçük Ferdinand Marcos döneminde, Bangsamoro barışının geleceği konusu, ülkenin öncelikli siyasi ve hatta ulusal güvenlik alanlarından birini oluşturuyor.
2010 yılında iktidara gelen ve Bangsamoro barışına giden
süreci gayet iyi yönettiği söylenebilecek Benigno Aquino iktidarı böylece
ulusal güvenliği sağladığı gibi, bunun doğrudan ve dolaylı yansıması olarak
ekonomik kalkınma konusunda da olumlu gelişmelere imza atmıştı.
2016’dan itibaren ülkeyi yöneten Rodrigo Duterte ile
Bangsamoro geçiş süreci hazırlığı ve kovid-19’un neden olduğu durgunluk,
sonrasında yeni başkan Küçük Marcos’un bu alanda uygulanacak politikaların
yapıcı olma dışında bir başka sürece yönelmemesi gerekir.
Geçiş sürecini yönetmek
2014 yılında Moro İslami Kurtuluş Cephesi (Moro
Islamic Liberation Front-MILF) ile Filipinler merkezi hükümeti arasında
varılan barış antlaşmasıyla, Bangsamoro’ya tanınan özerk yönetim süreci bölge
valisi ve 80 kişilik meclis üyesiyle üç yıllık geçiş süreci başlatıldı.
Bununla birlikte, 2022 yılında tamamlanması beklenen geçiş
süreci uygulaması, kovid-19 engeli başta olmak üzere çeşitli alanlardaki
eksiklikler nedeniyle 2025 yılına kadar ikinci bir dönem uzatılmış durumda.
Söz konusu bu sürecin ülkede iktidarın yeni ismi küçük
Ferdinand Marcos’un ilk üç yılına tekabül etmesi geçiş döneminin daha da
dikkatli bir şekilde gözlemlenmesini gerektiriyor.
Daha önceki yazılarda da dile getirdiğimiz üzere, 1970’li
ve 80’li yıllarda baba Ferdinand Marcos döneminde yaşanan şiddet olaylarının
anısı unutulmuş değil.
Ve Küçük Marcos seçim kampanyası döneminde bu geçmişi
aklamaya çalışırken, kendisinin önümüzdeki birkaç yılda Bangsamoro konusunda
nasıl bir politika izleyeceği merak konusu.
Bangsamoro, bölgesel önem ve kalkınma
Filipinler kadar, Güneydoğu Asya güvenliği için de önemli
olan Bangsamoro barışının, sadece özerk yönetim çabasıyla başarı elde etmesini
beklemek mümkün değil.
Bunun bazı köklü nedenleri bulunuyor. Örneğin, 1970’lerden
2014 yılına kadar, Bangsamoro toplumunun Filipinler devletinden bağımsızlık
ve/ya otonom yönetim talebi nedeniyle, bölgede yüksek ve düşük yoğunluklu olarak
zamanla inişli çıkışlı seyir takip eden çatışma evreleri yaşanmıştı.
Kırk yılı aşkın çatışma döneminde Bangsamoro’nun zamanın
gerektirdiği insan kaynakları, teknik bilgi ve uzmanlık, finans ve yatırım gibi
birbiriyle bağlantılı ve çok yönlü ekonomik ve toplumsal kalkınma unsurlarından
geri kaldığı gerçeği aslında bugün kendisini çok daha derin bir şekilde
hissettiriyor.
Bu durum, barış geçiş sürecinin yaşandığı içinde
bulunduğumuz dönemde, Bangsamoro özerk yönetiminin tek başına altında
kalkabileceği bir süreç olmadığını, bölgedeki diğer benzeri gelişmelerle
yapılacak karşılaştırmalarla fark etmek ve anlamak mümkün.
Kaldı ki, son dönemde özellikle, 2013’den bu yana giderek
artan bir seyirle Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Güney Çin Denizi’nde egemenlik
hakkı ve bu yöndeki sivil ve askeri girişimlerinin doğrudan etkisini gösterdiği
ülkelerin başında Filipinler geliyor.
Bu çerçevede, Bangsamoro özerk yönetimine konu olan
Mindanao Ada’sının belirli bölümleri ile Sulu, Palawan, Tawi Tawi Adaları’nın,
Güney Çin Denizi’ne komşu olması bölgedeki gelişmelerin daha özerk yönetim
yapısı hayata geçirilmeden uluslararasılaştığını ortaya koyuyor.
Her ne kadar, özerk yönetim antlaşmalarında merkezi
hükümet savunma, dış politika, maliye gibi alanlarda söz sahibi olsa da, bölgede
yaşanan gelişmelerin özerk yönetime konu olan yerel hükümetler ve geniş halk
kesimlerini doğrudan etkileyebilecek ekonomik ve askeri gelişmelere açık olduğu
da bir o kadar gerçek.
Uluslararası destek önemli
Bangsamoro özerk yönetiminin, yukarıda dikkat çekilen
birbirinden farklı Adalar coğrafyasında gündeme gelmesi, gerek idari yapılanma
ve koordinasyonun sağlanmasında, gerekse kalkınma hedefli projelerde işini
zorlaştıracak unsurların başında ulaşım ve iletişim konularının geldiğini
gösteriyor.
Mindanao Adası merkezli özerk yönetim yapısının diğer
adalara ulaşımı sağlayacak çözümler üretmesi hem bölgesel, hem de ulusal ve
uluslararası insan hareketliliğini sağlayacak şekilde plânlamalar yapılmasını
gerekli kılıyor.
Bunun içinde, özellikle deniz ve hava limanlarının inşası
ve var olanlarının geliştirilmesi, kalkınma hedeflerinde stratejik bir öneme
sahip.
Bu çerçevede, geçtiğimiz günlerde Mindanao’daki Cotabato
ile Tawi Tawi arasında ilk seferler başlatılırken, benzeri sürecin Sulu ve
Palawan Adaları’na yönelik olarak da ortaya konması gerekiyor.
Ekonomik kalkınmada ikinci aşama, bölgenin ekonomik
değerlerinin doğru tespit edilmesidir. Bunun ardından, söz konusu bu değerlerin
salt hammadde olarak ulusal ve bölge marketlerine ulaştırılmasından ziyade, ara
ve son ürünler şeklinde piyasaya ulaştırılması bölge halkının ekonomik
kazanımını tedrici olarak artıracaktır.
Kalkınma tuzağı ya da alternatifler
Bu noktada, bölgenin tropik iklim akla deniz ve kumu
çağrıştırırken, hiç kuşku yok ki, turizm kalkınmada akla gelen unsurların
başında geliyor.
Dev oteller zinciri yerine, bölgenin doğal inşa
özelliklerine uygun konaklamalar bir çare olarak düşünülebilirken, bildik
anlamda turizmin bölge halkının değerlerine uygun olup olmadığı konusu da
dikkatle ele alınmayı bekliyor.
Özellikle, ulusal hükümetin bir yandan yatırım kolaylığı
öte yandan, hazır mekânların varlığı gibi özelliklerle turizmi bir alternatif
olarak bölge toplumuna sunması başlangıçta iyi bir seçenek olarak değerlendirilmelidir.
Ancak, turizmi birincil yatırım hedefi haline getirmek
yerine, bölgenin orman, tarım ve su ürünleri gibi doğal kaynaklarının bölgede
oluşturulacak küçük ve orta ölçekli işletmeler vasıtasıyla, bölgenin zengin
nüfus yapısına sahip pazarlarına hitap edecek bir yapılanma sergilemesi orta ve
uzun vadede çok daha kalıcı etkiler yapacaktır.
Bu ve benzeri hususları, bundan on beş yıl önce Açe
örneğinde dile getirdiğimizi hatırlayacak olursak, bugün Açe’nin niçin ekonomik
kalkınma süreçlerinde arzu edilen seviyeye ulaşamadığını da daha iyi idrak
etmiş oluruz.
Açe ve Bangsamoro arasındaki yakın benzerlikler bize,
Bangsamoro özerk yönetiminin ne tür adımlar atması gerektiği konusunda gayet
önemli veriler ve tecrübeler sağlıyor.
Bir yandan, Bangsamoro özerk yönetiminin başında bulunan
Hacı Murad İbrahim, öte yandan yönetimde yer alan kadrolar ile bölge
üniversitelerinde öğrenim mezun olmuş genç ve nitelikli uzmanların bu konuda
gerekli analizleri yapmış olduklarını ümit ediyoruz.
Bu çerçevede, hatırlatılması gereken bir diğer husus, Hacı
Murad İbrahim’in, 2011 yılında Malezya’nın Cohor Eyaleti’nde 8. İslam Ekonomi
Forumu’na katılmasıdır. Hacı Murad İbrahim’in gerek o forumda gerekse, ondan
sonra kurulduğu varsayılan ilişkiler sürecinde başta helâl endüstrisi olmak
üzere bölge kalkınmasına yenilikçi yaklaşımlar sergilemesi gerekiyor.
Bu süreç, bir yandan Manila merkezi hükümeti ve bu
bağlamda, aktif yönetime hazırlık yapan Küçük Marcos’un yapıcı politikalarıyla
desteğine ihtiyaç duyduğu gibi uluslararası çevrelerinde ilgisini bölge
kalkınmasına çekebilmesi gerekir. Hiç kuşku yok ki, böylesi bir süreç hem
Bangsamoro’nun hem de Filipinlerin kazanması anlamına gelecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder