Mehmet Özay 16.04.2022
Türk siyasi tarihini oluşturan gelişmeleri anlama çabalarını, salt ulusal gelişmeler çerçevesinde değerlendirme yönünde popüler medyanın ortaya koyduğu söylem, var olan doğrulara kısmen işaret etmektedir.
Gerçeklik inşası ya da manipülasyon
Bu durum, söz konusu medyanın popüler yanının içkin
olduğu şekilde, ulusal dinleyici kitlesine hitap etme arzusu ve bu yönde var
olduğu iddia edilebilecek bir talebi karşılamaya yönelik işlevine tekabül
ediyordur.
Ancak bu yaklaşım, siyasal tarihin yakın geçmişini ve bu
geçmiş dönemde sergilenen ekonomi-politiğin ulusal, bölgesel ve uluslararası
bağlamları gibi gayet kapsamlı bir çerçevede ele alma yeterliliğinde ol/a/maması
gayet önemli bir eksiklik olduğu gibi gerçeklikleri ortaya koyamama gibi bir
duruma da yol açabilmektedir.
Söz konusu bu durumun, yakın geçmişte yaşanmış siyasal
gelişmeleri yerli yerine koyma, gelişmeleri ve süreçleri birbirine ekleme, bunlar
arasında neden sonuç ilişkisi kurma noktasında gayet önemli bir eksikliği
içinde barındırdığını açık seçik ortaya koymakta fayda var.
Popüler medyanın geniş kitleleri kontrol etme yönelimi ve
istencinde ve yakın tarihsel geçmişi ve bu süreçte ortaya çıkan siyasal
gelişmeleri belirli amaçlar doğrultusunda kanalize edebilme yeteneğinde oluşu,
ortaya koyduğu çabaları haklı ve geçerli kılmaya yettiğini söylemek güçtür.
Popüler medyanın bu icraatı, yakın geçmişteki siyasal
gelişmeleri anlamamıza imkân tanımayacak ölçüde darlaştırılmış bir alan sunmaktadır.
Buna ilâve olarak ortaya çıkan kısıtlılık, bu alana dair söz söyleme yeterliliğine
sahip akademi dünyasının, araştırma kurumlarının biraraya getirdiği verileri
doğru ve etkin bir şekilde kullanılmadığını da akla getirmektedir.
Bu noktada, ortada bir bilgisizlik mi, istenmedik bir
manipülasyon mu yoksa, doğrudan bir kasıt mı olup olmadığı konusu ayrıca
incelenmeye değerdir.
İç politikayı anlamada kısır bakış açısı
Türk siyasal tarihinde kilometre taşları olarak kabul
edilecek örneğin Tek Parti, Demokrat Parti, darbeler, Özallı yıllar vb. gibi
dönemsel başlıkları ortaya koyarken, sadece ulusal düzeyde var olan siyasal
tartışmalar, hesaplaşmalar üzerinden değerlendirmek gayet yanıltıcıdır.
Bu durum, Türkiye dışında, dönemsel özelliklerin
uluslararası ve küresel bağlamlarından arındırılmış olduğu izlenimini güçlü bir
şekilde ortaya konulduğuna işaret eder.
Oysa, Türkiye Cumhuriyeti gibi kendini, -kabul edenler ve
etmeyenler olduğunu göz ardı etmeden- Osmanlı Devleti’nin varisi/devamı olduğu
iddiasındaki bir ulus-devlette ya da geçmişle var olan siyasal ve toplumsal bağını
ve ilişkisini ‘paranteze almış’ ve bu noktada kendini “yeniden doğmuş bir ulus”
olarak tanımlama çabasındaki bir siyasi yapıda dahi, ulusal siyaset
çerçevesinde olan biteni bölgesel, uluslararası ve küresel gelişmelerden
bağımsız okumak gayet hatalı ve sakıncalıdır.
İşte bu nedenle, yukarıda “popüler medyanın… ,” diyerek
atıfta bulunduğumuz durum, eleştirel bir tutuma tabi tutulmaya muhtaçtır.
Merhum Özal’ın başbakanlık, cumhurbaşkanlığı dönemlerine
yakından tanık olmuş bir neslin mensupları olarak, aradan geçen kırk elli yılın
ardından, bugün söz konusu bu dönemi Özal bağlamında tanıma, anlama çabasını
ortaya koyma iddiasındaki popüler medyatik söylemin, “bir lider üretme” çabası
gerçekliklere tekabül ettiğini söylemek gayet güçtür.
Aslında, söz konusu popüler medyatik söylemin bu çabasını
dikkate aldığımızda, Özal dönemine dair bu yaklaşımın, bu dönem öncesinde lider/ler
üretme çabasından farklı olmadığı dikkate alındığında, Türk siyasal tarihinin
evrelerini, toplumsal ve siyasal gerçeklikler üzerinden anlama çabasından bir
şekilde uzaklaşıldığı yönünde bir düşüncenin doğmasına sebep olmaktadır.
Ulusal politika ve bütüncül yaklaşım ihtiyacı
Özallı yılları, diyelim ki başbakanlık döneminin gündeme
geldiği 1983 yılından hayatını kaybettiği 1993 yılına kadar geçen süreyi ele
almak suretiyle, bu dönemi “öncü bir lider” kavramsallaştırmasına oturtmak, hem
ulusal ve bölgesel ve hem de, özellikle bu dönemin bizatihi öne çıkan
hususiyeti olan uluslararasılaşma ve küreselleşme etkilerini, nüfuzlarını,
etkileşimlerini göz ardı etmek anlamına gelmektedir.
Popüler medyanın bu çabasında ortaya konulan ürünün,
sınırlarının belirlendiği konusunda bir izah gündeme getirilmemiş olması kadar,
izleyici/dinleyici ekseninde gelişmeleri bütün boyutlarıyla anlama, -böyle bir
amaç var mı yok mu ayrı bir tartışma konusudur- konusunda bir talebi veya bu
talebin var olabileceğinden hareketle bunun giderilebildiğini söylemekte
güçtür.
Özallı yıllara yönelik bu ilginin, mühendis/ekonomist profiline
oturtulan bir lider olgusunda doğruluk payı yok değildir. Ancak, bu yaklaşım, bütün
bir resmi görme noktasında gayet önemli bir eksikliği içinde barındırmaktadır.
Ekonomi politik küreselleşme
Söz konusu bu dönemde Türkiye’yi, 1960’ların ve
1970’lerin ekonomi politik evreninden bir başka ekonomi politik evrene sıçrama
yapmasını sağlayanın, salt bir liderin ekonomi-politik yaklaşımı ile
açıklanamayacak boyutları vardır. Ve bunun temel bağlamı ise hiç kuşku yok ki,
tüm nüfuz ve etkileriyle küreselleşmedir.
Özallı yılları tanımlamanın başat unsurları arasında en
önde yer alan, Türkiye’nin kapılarını ‘dünyaya açması”, küreselleşmenin ne
demek olduğunun Türkiye’de bu dönemi tasvir etme amacını taşıyanların
gizli/açık ortaya koydukları söylemin bir parçasını oluşturur.
Buradaki eksiklik, ‘dünyaya açma’ olgusunun ortaya
çıkışında temel nedenlerin bir kişi ve/ya kurum ile sınırlı olduğu yönünde
ortaya çıkmaktadır. Dönemin ekonomi politiğinde belirleyici olgu olarak,
‘dünyaya açılmanın’ tek bir karar aşaması, tek bir lider bağlamı ile olmadığı,
bunun küresel belirleyicilerinin olmasıyla anlaşılabilir.
Merhum Özal’ın Amerika’daki eğitim ve çalışma süreci,
onun bir yandan Soğuk Savaş yıllarını dönemin küresel güçlerinden biri olan ABD
perspektifinden algılamasına imkân tanıdığı gibi, dünyanın o dönemki
gidişatında Türkiye’ye nasıl bir yön biçilebileceği sorusuna aranan cevaplara
da karşılık gelecek bir sürece tekabül etmektedir.
Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, Özallı yıllar
ile bu yıllar öncesindeki dönemi karşılaştırdığımızda, Türkiye’de sadece
ekonomi-politik dilin/söylemin değil, bunun alt yapısını teşkil eden kurumsal
yapının ve bu kurumların işleyişini sağlayacak yasaların, yönergelerin
oluşturulması sürecidir.
Yani değişimin, kurumsal bir bütünlük içerisinde gündeme
getirilmesidir. Söz konusu bu kurumsal bütünün oluşturulmasının bir tek lider
aklının değil, ulusal düzeyde diğer aktörlerin varlığı kadar, dönemin küresel
belirleyicilerinin de talep, istek ve hatta zorlamalarına tekabül eden
boyutlarını göz ardı etmemek gerekir.
Böylesi bütüncül bir yaklaşım, medyanın görevini daha
sağlıklı bir şekilde yerine getirmesine yok açabileceği gibi, aynı zamanda
dinleyicinin/izleyicinin Türk siyasal dönemlerini anlama talebi ve isteğinin de
karşılanmasına hizmet edecektir. Aksi halde, ortaya konulan gerçekliğin tekil
bir liderlik eksenli okumanın toplumsal ve siyasal değişmeleri anlamayı
kısırlaştıracağını unutmamak gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder