Mehmet Özay 19.04.2022
Bu yıl G-20 zirvesine ev sahipliği yapacak olan Endonezya, başta Doğu Avrupa’daki gelişmeler ve devam eden kovid-19 nedeniyle tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya.
Kollektif çözüm hedefi
Kasım ayında Bali’de gerçekleştirilecek olan zirve
öncesinde, bu önemli toplantının hedefini göstermesi açısından, ‘Birlikte
iyileşme, birlikte güçlenme’ sloganının seçilmiş olması, aynı zamanda önemli
bir zorluğun da olduğunu ortaya koyuyor.
Zirveye hazırlık noktasında gerçekleştirilen Maliye
Bakanları toplantısı ve ardından, bazı ilgili ülkelerle ikili görüşmeler Kasım
ayındaki toplantıyı şekillendirme bakımından önemli gelişmelerdi.
Gerek bu görüşmelerde verilen mesajlar ve gerekse
doğrudan zirve yaklaştıkça ortaya konulan tutum, Endonezya siyasi aklının
ülkenin modern tarihinde dış politikasını biçimlendiren ve kendinde bir yaklaşıma
işaret eden, “bağımsız ve aktif” (bebas aktif) yaklaşımını görünür
kılmayı hedefliyor.
Kovid-19 ve Doğu Avrupa bileşkesi
Söz konusu zirveden, inişli çıkışlı seyri devam eden
kovid-19 kriziyle geçen son iki buçuk yıl zarfında, küresel ekonomideki küçülme
ve daralmayı sona erdirmeyi ve küresel bir sinerji oluşturmaya yönelik
kararların alınması/güncellenmesi beklentisinin bulunduğuna kuşku yok.
Bununla birlikte, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin
gerçekleştiği, geçtiğimiz 24 Şubat’tan itibaren Doğu Avrupa krizinin ortaya çıkması
ve gelişmelerin küresel bir boyuta taşınması, hem ev sahibi Endonezya hem de
katılımcı ülkeler için G-20 zirve toplantısının, daha da komplike siyasi ve
ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalınacağına işaret ediyor.
Aşağıda değinilecek olan bu sorunların aşılıp aşılmaması
bir yana, zirve gününe kadar ABD/NATO ile Rusya’nın farklı bir çatışma evrenine
girmemesi, hiç kuşku yok ki, en büyük temennilerden biri olacaktır. Rusya’nın
Ukrayna’yı işgaliyle başlayan kriz ortamı sürerken, bu gelişmenin küresel
yansımaları gıdadan enflasyona, turizmden finansa çeşitli alanlarda kendini
hissettirmeye devam ediyor.
Özellikle de, 2020’nin başlarından itibaren kovid-19 ile
başlayan başta sağlık ve ekonomi alanı olmak üzere çeşitli alanlarda
başgösteren gerilim ve daralma ile mücadelede, gündeme gelecek çözümler
noktasında ortak bir yaklaşıma varılması konusundaki temenni ve hazırlıklar,
uluslararası platformlardan en önemlisi olan G-20 zirvesinin bu yıl daha da
zorlu geçeceğine işaret ediyor.
Soğuk Savaş sonrası dönemle yüzleşme
İlk etapta söz konusu bu gelişme, Doğu Avrupa krizi
olarak adlandırılmayı hak etse de, bu coğrafya ile sınırlı olmayan bir etkiye
sahip olduğu gayet aşikâr. Öte yandan, Doğu Avrupa krizini sonlandırmaya
yönelik olarak başlatılan barış görüşmelerine hız verilmesi, umutlu bir
bekleyiş anlamına gelse de, bazı kesimlerin barışı istemediği de ortada.
Bununla birlikte, Doğu Avrupa’daki sorunun nüksetmesiyle
Soğuk Savaş sonrası (post-Cold War) döneme geçildiği konusu ve bu
sürecin neden olduğu belirsizliğinin, küresel güvenlik ve ekonomik refah
yoksunluğu ile kendini ortaya koyması olması sadece, ABD/NATO ve Rusya arasında
bir mücadelenin olmadığını da ortaya koyuyor.
Öyle ki, halen devam etmekte olan savaşın etkilerinin
sadece, Doğu Avrupa ile sınırlı kalmadığı, aksine turizmden imâlat sanayiine,
eğitimden gıda güvenliğine, silahlanmadan iklim değişikliğine gibi pek çok
alanda çoktan küreselleşmiş olan sorunlar yumağına dönüştüğü gözüküyor.
Bu durum, dünyanın farklı coğrafyalarındaki
ulus-devletlerin gelişmeleri kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirme ve
buna göre politikalar oluşturma konusunda bir çaba içerisinde olmalarını
zorunlu kılıyor. Ancak, sorunların büyüklüğü tekil çözümler yerine, kollektif
yaklaşımı gerektirdiği de aşikâr.
Zirveye, “bağımsız ve aktif” politikasıyla hazırlık
Bu noktada, küresel ekonominin ilk yirmi ülkesini
biraraya getiren G-20’nin bu yılkı ev sahibi Endonezya, çeşitli düzeylerdeki
toplantılarına çoktan ev sahipliği yapmaya başladı. Maliye bakanları toplantısı
hiç kuşku yok ki, Kasım ayında yapılacak zirve öncesi önemli bir süreçti.
Doğu Avrupa krizinin bir yandan küresel finans ve
ekonomiye etkileri bakımından, doğrudan G-20 toplantısıyla bağlantılı olması
kadar, bu bloğun gizli/açık lideri konumundaki ABD’nin, Doğu Avrupa
çatışmasında tarafların meşruiyet haklarına dair bazı girişimleri olduğu
görülüyor.
Bu çerçevede, modern ulus-devlet yapısı içerisinde
dışişleri ve genel olarak uluslararası ilişkilerde “bağımsız ve aktif” (bebas
aktif) bir politikayı benimsemiş olan Endonezya Kasım ayında Bali’de
yapılacak olan toplantıya Rusya’yı davet etme konusunda açık bir görüş ortaya
koyuyor.
Endonezya siyasi eliti, Doğu Avrupa’da yaşanan gelişmeyi,
G-20 gibi ekonomik bir blok için, üye ülkelerden biri olan Rusya’yı engelleyici
bir mahiyette görmediğini ifade ediyor.
Öte yandan, G-20 içerisinde ABD’nin başını çektiği
Anglo-Sakson blok ise Rusya’nın davet edilmesi yanlısı olmadığı gibi, Ukrayna’nın
ulus-devlet meşruiyetini ortaya koyacak şekilde toplantıya misafir ülke olarak
davet edilmesinden yana bir görüşü gündeme getiriyor.
Endonezya’nın Rusya ve Ukrayna’yı aynı masada buluşturma
noktasında istekli olması, bu gelişmenin salt sembolik öneminden ziyade, o
döneme kadar devam edeceği varsayımından hareket edilirse, soruna barışçıl bir
çözüm bulma noktasında arabuluculuk rolüyle küresel arenada başarılı bir ev
sahibi ülke olarak görülme ve tanınma arzusunda.
Böylesi bir uluslararası politika izlemenin, Endonezya
için yeni bir olgu olmadığını yakın tarihi geçmişe bakarak görmek mümkün.
Örneğin, 2. Dünya Savaşı sonrasında Doğu ve Batı
bloklarının Soğuk Savaş kavramının ortaya çıkmasına neden olacak kutuplaşmasına
karşı alternatif olarak Bağlantısızlar grubunca, Cava Adası’ndaki Bandung
şehrinde 1955 yılında bir konferans düzenlenmişti.
Dönemin sorunlarına yönelik olarak ortaya konulan söz
konusu bu önemli uluslararası etkinlik, NATO-Varşova Paktı ayrışmasına taraf
olmayan ve küresel sorunlara farklı açılardan yaklaşılması gerektiğini gündeme
taşıyan Bağlantısızlar adıyla, üçüncü bir alternatif yapı ortaya koyan gelişme
gayet dikkat çekiciydi.
Yukarıda dikkat çekilen iki temel husus, ev sahibi ülke
Endonezya ile küresel ekonominin liderlik yapısı arasında ayrışmayı ortaya
koymaktan öte bir anlama sahip.
Endonezya siyasi eliti, yukarıda dikkat çekilen bağımsız
dış politikasına uygun olarak, Rusya’nın davet edilip edilmeyeceği konusunda
görüşleri dikkate almak yerine, kendi politikası gereği ‘bağımsız’ ve ‘aktif’
bir kararla Rusya’yı zirveye davet etmeyi plânlıyor.
Aslında, tam da bu durumun, Doğu Avrupa krizi ile
birlikte artık, Soğuk Savaş sonrası dönemin sona erdiği yönündeki yaklaşımların,
somut ve pratikteki karşılığına tekabül ettiğini söyleyebiliriz.
Endonezya siyasi eliti bir yandan, dış politikasında
gayet yerleşik bir yöntem olan ‘bağımsız ve aktif’ yaklaşımı devam ettirme ve
bu sayede kovid-19 ve Doğu Avrupa krizlerinin neden olduğu küresel sorunların
çözümüne katkı yapmayı arzu ediyor.
Ancak, gelişmeler bunun pek de kolay olmadığını ortaya
koyuyor. Kasım ayında yapılacak G-20 Zirvesi’ne yaklaştıkça Endonezya’nın
yaklaşımı ile özellikle, Anglo-Sakson ülkelerin hangi konularda
uzlaşabildikleri daha net ortaya çıkacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder