Mehmet Özay 15.08.2021
Açe’de Helsinki Barış Anlaşması’nın 16. yılı... Aradan geçen on altı yılda yeni bir nesil ortaya çıkar ve Açe’de yerel siyasette egemen yapı değişime uğrarken, Açe barışı olarak adlandırılan gelişmenin bugün, nasıl bir Açe ortaya çıkardığını dikkatle ele almak gerekir. Ya da büyük umutlar beslenen Barış Anlaşması’nın niçin kayda değer değişimleri gündeme getiremediğine bakmak gerekir.
Bugün Açe’de istisnasız
herkesin anlaştığı bir konu varsa o da, barış ortamının getirdiği rahatlık. Barış
olgusu, doğal olarak Helsinki Barış Anlaşması’nda belirtilen üç temel kavramdan
birine tekabül etmesiyle gayet anlamlı. Ancak aynı anlaşma maddesinde, “kapsamlı
ve sürdürülebilirlik” olgularının ne kadar kabul gördüğü veya pratikte neye
tekabül ettiği konusu gayet sorunlu bir durum arz ediyor.
Geçen yılki
yazımızda dile getirdiğimiz üzere, Açe’de barış anlaşmasına taraf olan siyasi
elitin temsilcilerinin, ‘adalet’ ve ‘samimiyet’ vurgularında bir değişiklik
yok. Hatta bu yaklaşımlarının vurgusunun artarak devam ettiğini söylemek bile
mümkün...
Barış anlaşmasının
on altıncı yılında yine benzer liderlerin demeçlerine bakıldığında, merkezi
yönetimle aralarındaki anlaşmazlığa konu olan hususların halledilmesinin, iki
taraf arasında “şüpheleri ortadan kaldıracağı” vurgusu dikkat çekiyor.
İlk etapta şunu
söylemekte yarar var. Açe’deki barışı ve barış sonrasında doğan ‘sorunları’ ve ‘çözüm
önerileri’ kimin nereden baktığıyla değerlendirmek mümkün. Ancak bu yaklaşım,
mevcut durumu anlamaya maalesef yetmiyor. Aksine mevcut durumu, daha da
anlaşılmaz ve karmaşık kılmaya yarıyor. Bunun ötesinde, içerden ve dışardan bazı
çevreler, bunu bilerek (ya da bilmeyerek!) yapmak suretiyle anlaşılmazlığı ve
karmaşıklığı bizzat körüklüyorlar.
Uluslararasılıkta ısrarcı olmak
2005 yılı başından
Ağustos ayının ortasına kadar süren Helsinki’deki görüşmeler, sadece Endonezya
merkezi hükümeti ile Açe Özgürlük Hareketi (Gerakan
Aceh Merdeka-GAM) arasında yapılmadı. Bu görüşmeler, uluslararası
çevrelerin katkılarıyla ve desteğiyle sonuçlandırıldı. Bu durum, anlaşmanın
uluslararası bir kimlik kazanmasını sağladı ve bugüne kadar da bu özellik devam
ediyor.
Söz konusu bu durum,
sadece Açe’de literal anlamda barışın hakim olmasına yaramakla
sınırlandırılamayacağı barışı gerektiren temel sosyal, ekonomik dinamiklerin de
hayata geçirilmesinde, aynı uluslararası çevrelerin varlığına ihtiyaç duyulduğu
her geçen gün daha da iyi anlaşılıyor.
Bu çerçevede, aradan
geçen son on altı yılda Açe barışının ve bu barışın dinamikleri olan unsurların
somut siyasal, toplumsal ve ekonomik gerçeklikler olarak hayata geçirilememiş
olmasını anlamlandırmak için hareket noktası, söz konusu barış anlaşmasında
neye nasıl dikkat çekildiğiyle bağlantılıdır.
Parçalı yapı ve çözümsüzlük
Bugün, Açe
toplumunun birbirinden bağımsızmış gibi gözüken farklı kesimlerinde yaşanan
sorunları, yine birbirinden farklı açılardan tanımlama, tasvir etme yaklaşımı indirgemeci
bir durum arz gediyor.
Elbette bunun anlaşılabilir
nedenleri olabilir... Ancak, aradan geçen on altı yıl rağmen, bunun hâlâ böyle
devam ediyor oluşu, ortada ciddi bir zaman kaybının da olduğuna işaret ediyor. Bu
noktada, temel eksiklik ilgili toplum kesimleri arasında ortak bir paydanın
bulunamamış olmasıdır. Bu durum, bir döngü gibi bir ortak payda etrafında biraraya
gelememiş kesimlerin tümünü aynı olumsuzlukla etkilemeye devam ediyor ve böyle
giderse daha da fazla etkileyecektir.
Bu anlaşmazlığın
farkında olan toplumun tüm ilgili kesimlerinin temsilcilerinin, farklılıklarını
bir kenara bırakarak, ‘sorunlar ve çözümler’ çevresinde birleşmeleri gerekiyor.
Böylesi bir ortak paydanın varlığında buluşmak, açıkçası kendini mağdur
hisseden kesimlerin referans noktası olarak Helsinki Barış Anlaşması’nı
almaları halinde bir aşama kaydedilebileceğini bize gösteriyor.
Taraflar kimlerdir
denildiğinde, aslında sorunlar nelerdir sorusundan başlamak gerekiyor. bu
çerçevede, sivil toplum kuruluşlarından, köyünde temel ekonomik ihtiyaçlarını
sağlayacak tarım araç gereçlerinden ve imkânlarından yoksun çiftçilere; eğitim imkânlarından
istifadede geri bırakılan kesimlerden, kampüslerdeki profesyonel yönetim
sorunlarına; sağlık sektöründeki
aksaklıklardan, geniş deniz havzasına ve kaynaklarına rağmen balıkçılık
sektörünün geliştirilememesine; eski savaşçıların ekonomik geri
kalmışlıklarının giderilememesinden devlet kurumlarındaki yolsuzluklara kadar
pek çok sorunu saymak mümkün.
Bu tekilmiş gibi
gözüken sorunların, aslında birbiriyle eklemlenmiş büyük ekonomik ve toplumsal
yapı ile bağlantılı olması, ilgili toplum kesimlerinin tek tek ortaya çıkarak
sorunları gündeme getirmek yerine, ortak bir akıl etrafında sorunları ele almak
ve nihayetinde referans kaynağı olan Helsinki Barış Anlaşması’nda tüm bunların
neye tekabül ettiğini incelemekle mümkün.
Yerellikten uluslararasılaşmaya
Açe’nin
sorunlarını yerelleştirme çabasının, bugüne kadar çözüme yaramadığını geçen
on yıllar göstermiş durumdadır. Bu noktada, üç temel hususa değinmekte yarar
var. İlki, Açe’de toplumsal ve ekonomik yoksunluğun ortadan kaldırılmasında dikkat
çeken temel başlıklar eğitimin kalitesinde, mesleki yapılaşmada, teknoloji
transferinde, ekonomik yoksunluğun çözümünde, yatırımlarda, idari şeffaflık ve
sürdürülebilirlikte, etik yaklaşımlarda vb. konularda Açe’nin var olduğu
belirtilen değerlerinin önemi kadar, yitirilmiş olan bu değerlerin yeniden
yeşertilmesine gerek var.
İkincisi, ulusal
standartlarda ekonomi ve idari yönetimin ülkenin en ücra köşelerinden biri olarak
kabul edilen Açe’ye hangi şekillerde ulaştığı ve/ya ulaştırılamadığının üzerinde
durma gerekiyor. Bu noktada, gelişmekte olan bir ülke statasündeki Endonezya
yönetiminin merkezinde de var olan genel ve temel sorunların, giderek artan
boyutta Açe eyaleti’nde zuhur edip etmediği ve böyle bir durum var ise, bunun
önünün alınıp alınamayacağının anlaşılması gerekiyor.
Üçüncüsü, Açe’nin
uluslararasılaşması... Bu husus son derece önemli... Önemli, çünkü Açe halkının
temsilcisi olarak, gerek daha önceki dönemlerde, gerekse 1970’lerden itibaren
gündeme gelen siyasi oluşumların ortaya koydukları kimlik-ekonomi ilişkisi hiç
kuşku yok ki, Açe’nin tarihsel birikiminden ve hafızasından neşet eden bir
talep.
Açe’nin üzerinde
yükseldiği toprakların jeo-stratejik yapısı ve sahip olduğu jeo-ekonomik
kaynaklar onu bir yandan, yanı başındaki Malaya Yarımadası ile Bengal Körfezi, öte
yandan Hint Okyanusu’na hakim Hindistan ve Batısı’ndaki dünya ile ilişkilerini
karşılıklılık ilkesine göre yürütmesine olanak tanıyordu.
Bağımsızlık, ulus-devlet
süreci vb. değişen koşullar, sınırların oluşması, yaşanan çatışma ortamlarına
rağmen, Açe’nin bu tarihsel mirası kendini her daim hissettiriyor. Endonezya
Cumhuriyeti’nde, “Açeliler farklı” söylemi
sıradan bir farklılık değil. Yüzlerce etnik yapıya ev sahipliği yapan bu modern
ulus-devlette hiç kuşku yok ki, her bir etnik yapı çarpıcı farklılıklarıyla öne
çıkıyor.
Bunu folklorik/kültürel
bir zenginlik olarak anlamak kadar, belki de Açe konusuna bunun dışında bir
yapısal özellikle bakmakta yarar var. O da, yukarıda dile getirdiğimiz
kimlik-ekonomi ilişkisinin tarihsel yapılaştırıcı özelliklerine sahip olmak
arzusudur. Haddi zatında, bugün sıradan bir Açeli’nin refah içerisinde yaşama talebinin
ardında, bir toplumsal hafızanın ürünü olarak bu tarihi geçmişin yer aldığını
söylemek gerekir.
Açe’nin yakın
geçmişine kronolojik olarak bakılacak olursa 1945, 1962 yılında ve 2005
yıllarında merkezi yönetimlerle yapılan ilgili anlaşmalarla Açelilere verildiği
belirtilen otonom haklar -ki bunlar eğitim, kültür, din gibi toplumsal yapıyı
oluşturan güçlü yapısal kurumlardır, olduğu gibi giderek ekonomik bağlamın da güçlü
bir referans olarak ortaya çıktığı görülür.
Bunun hiç kuşku
yok ki, bugüne kadar süren tartışmanın en görünür yüzü, 1976 yılında gündeme
gelen hareketin lider kadrolarının söylemidir. Ancak, bu söylemin salt ekonomik
nedenlerle ilişkilendirilemeyeceği gene söz konusu lider kadrolarının diğer
söylemlerini de içerek bir yaklaşımı ortaya koymakla mümkün olacaktır.
Açe barışına giden
sürecin gayet dinamik ve Endonezya sınırlarının ötesine taşan bir bağlamı
olmuştu. Bugün, Açe toplumumun siyaset ve toplum liderlerinin öncülüğünde
oluşturulacak bir mekanizmanın, söz konusu bu uluslararasılığa vurgu yaparak
var olan sorunların çözümünde ortak hareket etmeleri Açe ve Endonezya için olduğu
kadar, bölge için de bir kazanım olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder