Mehmet Özay 05.08.2021
ABD’de Joe Biden yönetiminin Asya-Pasifik bölgesiyle yeniden yakınlaşma çabaları somut gelişmelerle ortaya konulurken, bu sürecin bölge ülkeleri üzerinde nasıl karşılık bulacağı ise merak konusu.
Temmuz ayının son
haftasında, ABD savunma bakanı Lloyd Austin’in Singapur, Filipinler ve Vietnam’a
yaptığı ziyaret bu yöndeki somut gelişmelerin ilki olarak değerlendirilirken, bakanın
görevinden de anlaşılacağı üzere işbirliğini güvenlik eksenli olduğu ortada.
Bu süreçte, ABD’nin
ikili işbirliği kadar ASEAN’la ilişkilerinde de en önemli ülke olarak Endonezya
ortaya çıkıyor. Endonezya’nın önümüzdeki yıl G-20 dönem başkanlığını üstlenmesi
öncesinde iki ülke arasında yeniden ilişkilerin geliştirilmesi konusunda
çabalar ortaya konulmaya başlandı.
Dışişleri bakanı Retno
Marsudi 3 Ağustos’ta Washington’u ziyaret ederken, gelişmelerin Çin’in
bölgedeki varlığıyla doğrudan ilintisi bulunuyor
Suyolları güvenliği ve caydırma politikası
ABD, Trump döneminde
açıkça tanık olunduğu üzere, Çin’le sadece ticaret alanında değil, bunu da
içine alacak şekilde daha büyük bir sorun yani, Güney Çin Denizi başta olmak
üzere Pasifik Okyanusu’nun batısındaki suyollarının kontrolü özelinde karşı karşıya
geliyor.
Austin’in ABD’nin Çin’e
karşı konumunu “caydırma stratejisi” olarak belirlerken, bölge ülkelerinin
bazısıyla var olan veya diğer bazılarıyla yeni açılımlara ihtiyaç duyulan
anlaşmalarla söz konusu bu caydırmayı bölgesel olarak yapmak arzusunda. Buna da,
bölgesel güvenlik şemsiyesi çerçevesinde “ortaklığın gücü” adını veriyorlar.
Caydırma eksenli güvenlik
politikası öncelleyen ABD’nin, bölge ülkeleri ile tekil ilişkiler kadar, bölgesel
bir birlik olarak ASEAN ile de görüşmeler yapması olası gözüküyor.
Tabii ASEAN
denildiğinde karşımıza, Laos-Kamboçya gibi Çin yanlısı üye ülkeler çıkmakla
birlikte, temelde belirleyici konumu ile Endonezya’nın ABD’nin hedef ülkeler
arasında olduğunu söylemek mümkün.
Stratejik diyalog ortaklığına doğru
Endonezya’nın hem
teritoryal egemenlik sahasının büyüklüğü, hem de Çin’le 2016 yılından bu yana Güney
Çin Denizi’nin en güney bölgesi olan Natuna Adaları dolayısıyla yaşadığı kriz dikkate
alındığında, Joko Widodo (Jokowi) yönetiminin ABD’nin yeniden bölgeye
yönelmesinden gizli/açık bir memnuniyet duyduğu söylenebilir.
Bunun bir
göstergesi olarak Endonezya dışişleri bakanı Retno Marsudi, ABD’ye yaptığı
resmi ziyarette dışişleri bakanı Anthony Blinken ile görüşmesi, böylesi bir
ilişkiye kapı aralama amacı taşıyor.
Trump öncesi
dönemde gündeme gelen “stratejik diyalog ortaklığı” sürecinin yeniden
başlatılacağı ve bu ziyaretin bunun alt yapısını oluşturduğu yolunda dışişleri
bakanı Blinken’in açıklaması gayet önemli.
Bu durum, savunma
bakanı Austin’in ziyaretinin ardından, başkan yardımcısı Kamala Harris’in bu ay
sonlarında yani, 20-26 Ağustos’da bölgeye yapacağı ziyaret Endonezya hedef
ülkelerden biri olmasa da, verilen mesajlar bölge ülkelerini ve tabii ki Endonezya’yı
da içine alacaktır.
Çin’in itici politikalarına karşı denge arayışları
Yakın geçmişe göz
atıldığında, bölgedeki örneğin Malezya, Singapur, Filipinler gibi ASEAN’ın
diğer önemli ülkelerinin Çin-ABD karşıtlığında dengeli politika gütme
hedeflerinin hiç kuşku yok ki, Endonezya yönetimince de öncellendiği ve
paylaşıldığı görülecektir.
Ancak son birkaç
yıllık gelişmelere ve özellikle de, Temmuz ayının başında, Çin’de komünist
partisinin kuruluşunun 100. yıldönümünde Şi Cinping’in yaptığı konuşmanın
detaylarına bakıldığında, bölge ülkelerinin güvenlik olgusu ile önümüzdeki
dönemde giderek daha fazla yüzleşeceklerini dikkate almak gerekiyor.
Her ne kadar, Şi Cinping
hedefe ABD başta olmak üzere Batılı ülkeleri koyduğunu güçlü bir şekilde ima
etse de, bölgede yaşanacak olası bir sıcak gelişmeden en çok etkilenenler bölge
ülkeleri ve özellikle de ASEAN olacaktır.
Bu durum, ASEAN’da
önceliğin bölge ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi ve bölgenin güvenlik ve
istikrar odaklı politikalara konu olması yönündeki arzusuyla çelişiyor.
Bu durumda, Çin’in
bugüne kadar bölge ülkelerine güvenlik konusunda tatmin edici bir söylem ve
eylem gerçekleştir/e/memesi ve çokça ihtiyaç duyulan güven ortamını sağlayacak
unsurun ABD olması, bölge ülkelerini ve ASEAN’ı bu yöndeki gelişmeleri düşünmeye
itecektir.
Bu noktada, Filipinler’de
Rodrigo Duterte yönetiminin geçen birkaç yılda Çin’e yakınlaşma, ABD’yı dışlama
politikasının yerini savunma bakanı Austin’in ziyaretinde gözlemlendiği üzere Çin’le
mesafeli, ABD ile yeniden yakınlaşmaya ve işbirliğine evrilme izlenimi verdiği
görülüyor.
Savunma bakanı Austin’in
ziyaretinde, Singapur ve Filipinler ile somut adımlar atılmaya başlanması,
bölgedeki diğer ülkeleri de benzer yönelimler sergilemeye ikna edici bir boyutu
bulunuyor.
Endonezya birincil hedef
Benzer bir
durumun, Endonezya hükümetince de ortaya konulacağını söylemek mümkün
gözüküyor. Endonezya iç politikasındaki dengeler dikkate alındığında, Jokowi
hükümetinin son dönemde Çin’le ekonomik yakınlaşmasına önemli tepkiler olduğu
bir gerçek.
Öte yandan, gerek
kovid-19 sürecinin ekonomiye verdiği zarar, gerekse Jokowi yönetiminin ekonomi
ve idari alandaki reformlarının akamete uğradığı görüntüsüne, bir de bölgede Çin’in
yayılmacı söylemi ve süreçleri eklendiğinde, Jokowi yönetimi yeni bir güven
ortamı tesisinde ABD ile yakınlaşma eğilimi sergileyecektir.
En azından,
kabinedeki ve bürokrasideki ABD yanlılarının böylesi bir süreci başkana kabul
ettirebildikleri dışişleri bakanı Retno Marsudi’nin ABD ziyaretiyle ortada.
Bununla birlikte,
stratejik diyalog ortaklığı sürecinde, Endonezya tarafı ABD ile sadece askeri
ve güvenlik işbirliğini değil, kendisinin çokça ihtiyaç duyduğu ekonomik
modernleşmesine katkı yapacak ticaret ve yatırım alanlarına konuşlanacaktır. Retno
Marsudi de bu konuyu Washington’daki daha ilk görüşmede ortaya koyarak, ABD ile
ilişkilerin Endonezya’nın sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmadaki rolüne
ve önemine atıfta bulundu.
Buna, başkan Jokowi’nin
anayasada bir değişiklik yapılması halinde üçüncü dönem devlet başkanlığı
koltuğuna oturmak için hazırlandığı konusu eklendiğinde, ABD ile ilişkilerin Jokowi
yönetimine gayet olumlu sonuçlar doğuracağı ortada.
Endonezya-Çin karşılaşması
Endonezya’nın
geniş bir bölgede Takımadalar ülkesi olduğu hatırlandığında, Çin’le karşı karşıya
gelmemesi olanaksızdır. Bu, temelde tarihsel bir gerçeklik olarak kendini
ortaya koysa da, içinde bulunduğumuz dönemin koşullarına göre yeniden tanımlanmaya
ihtiyaç duymaktadır.
Çin’de 2012
yılında komünist partisinin başına geçen ve devlet başkanlığı koltuğuna oturan
Şi Cinping, 2013 yılından itibaren Çin’in dış politikası ve uluslararası
ilişkiler terminolojisine yeni kavramlar gündeme getirmesiyle bir anlamda
küresel bir yönelime yol açtı.
Bu çerçevede, Kara
ve Deniz İpek Yolları projeleri gündeme getirilirken, Çin yönetimi bir yandan Bölgesel
Kapsamlı Ekonomik İşbirliği (Regional
Comprehensive Economic Partnership-RCEP) benzeri açılımlarla Asya-Pasifik
bölgesinde ticaret kurallarında belirleyici olma arzusunu somutlaştırmaya
çalışıyor.
Öte yandan,
Endonezya açısından değerlendirildiğinde, 2014 yılında devlet başkanlığı
koltuğuna oturan Jokowi’nin uzun bir aradan sonra ülkesinin Takımadalar
varlığını yeniden keşfetmeye yönelik politika manevraları ortaya koyduğuna
tanık olundu.
Jokowi yönetiminin
denizcilik alanındaki politika açılımlarında, hiç kuşku yok ki, ülke iç
siyasetinde/merkezde yaşanan güç çatışmalarından, ardından gelen demokratikleşme
süreçlerinden sonra ekonomik kalkınmanın geniş toplum kesimlerine yayılmasının
amaçlandığı bir döneme işaret ettiği ortadadır.
Yerel
yönetimlerde, temiz ve şeffaf yönetim ile halkın takdirini kazanması onu devletin
zirvesinde siyasi rol almasına olanak tanırken, gerek iç gerekse dış koşulların
da desteklediği veya zorladığı şekilde ekonomik gelişmenin sektörler bazında
şekillenerek ortaya konulmasını zorunlu kılıyordu.
Ülke haritasına,
demografik yapıya bakıldığında açıkçası denizciliğin birincil ekonomik kalkınma
rolü oynayabileceği hemen fark edilir.
İşte Jokowi’nin denizcilik
politikalarıyla yaptığı da buydu. Ancak bu durum, Çin’in Şi Cinping’le gündeme
getirdiği ekonomik yapılaşma ile örtüştüğü alanlar kadar, her iki ülke
açısından bakıldığında denizcilik özelindeki açılımın hem iki ülke hem de
ilgili denizlerdeki ilişkilerin içinde çatışma olgusunun da gayet net biçimde
yer aldığı bir çeşitlenmeye yol açtığı da ortadadır.
İşte bugün söz konusu bu çatışma sürecinin
bir yandan Endonezya-Çin, öte yandan ABD-Çin boyutu Endonezya-ABD stratejik diyalog
ortaklığının yeniden güncellenmesini sağlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder