Mehmet Özay 01.03.2021
Malezya’da sivil darbenin birinci yılında darbenin mimarlarından başbakan Muhyiddin Yasin’den demokratik seçim müjdesi...
Malezya’da
seçilmiş demokratik hükümete karşı, 24 Şubat 2020’de Sheraton Hareketi olarak adlandırılan girişimle gündeme gelen ve
ardından 1 Mart 2020’de Muhyiddin Yasin’in federal sultan tarafından başbakan
olarak atanmasının ardından, yeni bir hükümetin kurulmasıyla sonuçlanan sivil
darbenin birinci yılı.
Başbakanlık
koltuğunda oturan Muhyiddin Yasin, bu vesileyle bugün yaptığı açıklamada,
kovid-19’la mücadelede mesafe kat edilir edilmez, federal parlamentonun feshi
için federal sultana ‘tavsiyede’ bulunacağını açıkladı.
Bugün gelinen
noktada, söz konusu sivil darbenin, iç içe geçmiş bir dizi siyasi senaryolara
sahne olduğu aradan geçen süre zarfında daha iyi anlaşılıyor. Bu konuda geçen
yıl içerisinde birbiri ardına kaleme aldığımız yazıların süreci izah etmeye,
bir anlamda taşları yerli yerine koymaya yardımcı olduğu söylenebilir.
Bugün birinci
yılının dolduğu bu darbe, Güneydoğu Asya ülkelerinde yaşanan diğer gelişmeleri
özellikle de, Tayland’da 2014’de ve Myanmar’da geçtiğimiz 1 Şubat’ta yaşanan
darbe ve sonrası gelişmeler bölgede gayet yaygın bir konu olan demokratikleşme
sorunun baştan yeniden ele alınmasını gerektirecek boyutlar içermektedir.
Bununla birlikte,
bu çerçevede bir yazıyı bir başka çalışma konusu yapmak istediğimizi söyleyerek,
Malezya’da darbenin birinci yılına dair bazı görüşleri paylaşmakta yarar var.
Çatışmacı Malay partiler
Malezya’daki darbeye
konu olan ve darbeyi gerçekleştiren taraflara bakıldığında ortada, kahir
ekseriyetini Malay toplumunu temsil ettiği iddiasındaki partilerin oluşturması,
darbenin temel cephesinin Malayların egemenliğindeki siyasetin kendi iç
hesaplaşması olarak değerlendirilmesine neden oluyor.
24 Şubat 2020’den
bir gün önce Federal Meclis’teki tabloya bakarak, temsil edilen Malay kökenli
partileri hatırlamakta yarar var.
Bu partilerden ilk
üçünü, o dönemki PH hükümetinin saç ayaklarını da teşkil eden Halkın Adaleti
Partisi (Partai Keadilan Rakyat-PKR),
Emanet Partisi (Partai Amanah) Yerli Birlik Partisi’nden (Parti Pribumi
Bersatu Malaysia-Bersatu) oluşturuyordu.
Burada önemli bir detayı hatırlamakta fayda var. O da,
iktidarın önemli ortağı ve kurucu unsuru olarak dikkat çeken PKR’ın başındaki
yönetim dikkate alındığında, Malay etnik kökenli bir parti olarak adlandırılmak
yerine, çok etnikli bir parti özelliği göstermesiyle dikkat çekiyor.
PKR’ı burada zikretmemizin sebebi, partinin başında Enver
İbrahim gibi karizmatik bir liderin bulunması ve reformcu yönelimlere sahip siyaset
yapma biçimiyle, gayet önemli oranda Malay nüfusuna hitap etmesidir.
Diğer partilere
gelecek olursak, karşımıza ülkenin kurucu partisi ve 61 yıl iktidardaki Ulusal
Cephe’nin omurgasını teşkil eden Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu (United Malay National Organization-UMNO)
ve Malezya İslam Partisi (Parti Islam SeMalaysia-PAS)
çıkıyor.
Meşru hükümet içinde darbeci siyasiler
Partiler
düzeyindeki bu ayrışmaya karşılık, 24 Şubat girişimini şekillendiren unsurların
başında PH iktidarı içinde yer alan Bersatu ile, PKR içerisindeki bazı
milletvekillerinin darbe girişiminin tam da odağında yer almalarıdır.
Bu anlamda, o
dönem Dr. Mahathir Muhammed’in başında
bulunduğu Bersatu’da başkan
yardımcısı Muhyiddin Yasin ile, PKR’da başkan yardımcılarından Azmin Ali başta
olmak üzere on milletvekilinin, ‘içerden’ sivil darbenin hazırlayıcıları olarak
siyasi aktörlüğe soyunmuş olmalarıdır.
Malay siyasi etiği ve rol-modellik
Burada sorgulaması
gereken hususlardan biri, darbe öncesi ve sürecinde karşımıza çıkan Malay
eksenli siyasi partilerin ve siyasilerin geniş Malay toplumuna yön vermek ile
siyasi çıkar hesaplarının birarada bulunduğu bir yöneliminin olup olmadığıdır.
Yukarıda dikkat
çekilen partilerin toplumsal yapıda karşılık geldiği ayrışmada, genel bir Malay
seçmen kitlesinin varlığına karşılık, sosyo-ekonomik yapıdaki yerleri ile bugün
ve gelecek için talep ve beklentileri farklılaşan geniş bir kitlenin olduğunu
unutmamak gerekir.
Bir diğer husus,
bir an için var olduğu düşünülebilecek siyasal etik yaklaşımından hareketle,
Malay kitlesini temsil eden, söz konusu çoklu Malay etnik kökenli partilerin,
ülke nüfusunun yüzde 40’lık bölümüne tekabül eden azınlık kesimine bir
rol-model olma gibi sorumluluğunun olup olmadığı gündeme getirilebilir.
Malezya’da 1957
yılındaki bağımsızlıktan bu yana, monarşik parlamenter (Westminster modeli) sistemin varlığı, federal ve eyalet
parlamentolarının beş yılda bir yapılan seçimlere tekabül ederken, bu yapıyla ülkede
pragmatik demokrasinin varlığına gönderme yapılmaktadır.
Ancak yaşanan
darbe girişimi süreci ve devamında ortaya çıkan durum, dışardan gözlemcilere
ülkenin pragmatik demokratik yapılaşmasının geniş Malay kitlesine arzu
ettikleri sosyo-ekonomik düzeyi getirmediği gibi, diğer yüzde 40’lık bölüme de
bir örneklik teşkil etmekten uzak bir görünüm çizdiği yolunda kayda değer
veriler sağlıyor.
Siyasal etik ve rasyonalite
Bugün darbenin
birinci yılında, hâlâ başbakanlık koltuğunda oturan Muhyiddin Yasin’in federal
parlamentodan güvenoyu almamış olduğunu hatırlamak gerekir.
Bu cümleyi sarf
etmek bile ne denli karmaşık bir siyasal sistemin var olduğuna işaret ediyor.
Darbeye konu alan bir ülkeden, parlamentonun dışardan desteklerle kurulan bir
hükümetten ve bu yapının güvenoyu alıp almadığından bahsediyoruz!
Başbakan Muhyiddin
Yasin, bu gerçeği bugün yaptığı açıklamasıyla doğrudan teyit ederken, acaba bir
Malay siyasetçi olarak geniş Malezya kamuoyu önünde ne gibi bir duygu ve
düşünceye sahipti?
Muhyiddin Yasin,
mevcut darbeci hükümetin görevinin, ülkenin içinden geçmekte olduğu sağlık
yani, kovid-19 ve ekonomi krizinden kurtarmak olduğu yönündeki ifadesi, siyasi
etikten, samimiyetten ve de rasyonaliteden gayet uzak bir yaklaşım olarak
dikkat çekiyor.
Ülkede demokratik
yöntemle belirlenmiş ve görev başındaki PH hükümetini, hem de kovid-19’un ayak
seslerinin duyulmaya başlandığı bir dönemde alaşağı etme sorumluluğunu en
başından bu yana üstlenmesi gereken bir siyasetçi olarak Muhyiddin Yasin,
aradan geçen süre zarfında parlamentoda en düşük destekle azınlık hükümeti
olmanın getirdiği siyasi varoluş sorunu karşısında ne türden sağlık ve ekonomi
politikasına imza atmış olabilir ki?
Muhyiddin Yasin,
açıklamasında yakın gelecekte yapılacağı intibaını verdiği seçimlere atıfla
Malezya vatandaşlarına, “... Kimi isterseniz seçmekte özgürsünüz... demokrasi
dediğimiz de bu zaten.” açıklaması, olsa olsa pragmatik demokrasinin temel bir
göstergesiydi.
Darbeye giden
süreçte, hükümette ekonominin temellerini elinde tutan Dr. Mahathir Muhammed ve
onun görev verdiği PKR’ın o dönemli başkan yardımcısı Azmin Ali marifetiyle
Umut Koalisyonu’nun reformcu ekonomi politikaları hayata geçiril/e/medi.
Darbeci hükümetin
başbakanı Muhyiddin Yasin, 1 Mart 2020’den bugüne kadar aradan geçen süre
zarfında, kovid-19’la mücadelede geniş kesimlerin özellikle de, -açıkça ifade
edilmese de Malay kesimlerin- giderek yoksullaşmaları karşısında gerekli
tedbirleri alamadığını ifade etmek gerekir.
Bunda kusurun
sadece başbakan Muhyiddin Yasin’de değil, darbenin arkasında yer alan tüm Malay
siyasi partilerinin ve siyasi aktörlerinin rolü olduğunu açıkça belirtmek
gerekir.
Malezya’da dikkat
çekilmesi gereken gayet temel bir durum var. O da, siyasal bir yönetim tarzı
olarak demokrasinin seçimlere katılmak ve oy vermek kadar, seçilenlerin yönetme
hakkını koruma olduğu, demokrasi ile bağdaşmayan yollardan hükümeti alaşağı
etme yöntemlerinin ise demokrasiyle bağdaşmadığı, siyasi etiğin hiçe sayıldığı
gerçeğine dikkat çekilmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder