Mehmet Özay 05.10.2020
Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi Japonya’da Yoshihide Suga’nın başbakanlık dönemi başladı. Suga’nın başbakanlığı Şinzo Abe’nin sürpriz istifası ile gündeme geldi.
Japonya’da, 2006-2007 ve ardından 2012 yılı Aralık ayından 2020 Eylül
ayına kadar devam eden ve toplamda 9 yıla varan başbakanlığı ile ülkenin en
uzun dönem başbakanı unvanına sahip Shinzo Abe’nin sağlık sorunları nedeniyle
başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.
Halihazırda, Japonya’da Abe dönemi sona ererken, yeni dönemin neler
getireceği konusunda tartışmalar sürüyor.
Japonya’nın, 2010 yılında küresel ekonomide ABD’nin ardından ikinciliği
Çin’e kaptırmasına neden olan ekonomik durgunluk sonrasında, sadece Japon
siyasetine değil, dünya ekonomisinde de yankı uyandıran Abenomics olarak
kavramsallaştırılan ekonomi politikalarıyla dikkat çeken bir lider olarak
tanınıyordu.
Abe, ayrıca Japonya’yı 2. Dünya Savaşı sonrasında ulusal güvenliği
tesiste kendi ordu ve teknolojik imkânlarıyla yeniden yapılaştırılacak bir
güvenlik sistemini gündeme getirmişti. Bu noktada, uluslararası
anlaşmazlıklarda savaşa başvurmama ve bu anlamda kara, deniz ve hava
kuvvetlerini oluşturmama şeklinde özetlenebilecek Anayasa’nın 9. Maddesi’ni
değiştirmek suretiyle Japon savunmasını ve ordusunun ülke sınırları dışında
etkinliğini ortaya koymaya yönelik yapılaşma hiç kuşku yok ki ülke için yeni
bir güvenlik paradigması anlamına geliyor.
Bu durum, karizmatik bir siyasetçi olarak bilinen ve yukarıda kısmen
dikkat çekildiği üzere ortaya koyduğu ulusal politikalar ve uluslararası
siyasete katkısı ile gündem belirleyen Abe sonrasında ülke politikalarında nasıl
bir yapılanma olacağı sorusunu akla getiriyor.
Özellikle, kovid-19’la mücadelede sürecin devam ettiği ve bu gelişmenin
ülkede ekonomiyi yeniden yapılandırmaya zorladığı bir ortamda, Abe’nin istifası
hiç kuşku yok ki önemli bir gelişme olarak algılanıyor.
Öte yandan, iktidardaki Liberal Demokrat Parti (Liberal Democrat
Party-LDP) içerisinde belirlenen yeni başbakan adayı Yoshihide Suga, son
sekiz yıl boyunca kabine sekreteri olarak görev yapan ve bu anlamda, Japonya’da
en uzun süreli başbakanı unvanına sahip sabık başbakan Şinzo Abe’ye en yakın
siyasetçilerden biri olarak tanınıyor.
Suga’nın, Şinzo Abe’nin ortaya koyduğu ve ulusal ve uluslararası
politikalarda yeni paradigmalar olarak adlandırılan politikaları ne şekilde
sürdüreceği veya kendine has bir siyasi uslüp geliştirmek suretiyle, bunları
yeniden yapılandırıp yapılandırmayacağı önümüzdeki dönemde yakından izlenecek
konular olacaktır.
Kovid-19 ve ekonomi önceliği
Yeni başbakan Suga’nın önceliği hiç kuşku yok ki, kovid-19’la mücadele
olacaktır.
Şu anda alınacak somut politik kararlar, süreci kontrol altına almada
bir başarı ölçütü olabileceği gibi, aynı zamanda Suga’nın liderlik profilinin
de testi anlamına gelecektir. Ayrıca, kovid-19’la mücadelenin sürdüğü bu
ortamda ekonomi politikalarının nasıl şekillendirileceği de büyük önem taşıyor.
Bu noktada, bilinçli Japon kamuoyunun, kovid-19’un ulusal ve
uluslararası politikaları belirleyiciliğinin öne çıktığı bu dönemde Suga’nın, sağlık
ve ekonomi politikalarıyla bu süreci nasıl yöneteceğine odaklanması bir baskı
unsuru olacağı gibi, yeni başbakana destek olarak da algılanabilir.
Kovid-19’un etkili olduğu ve ikinci çeyrekte gayri safi milli
hasılada 27.8’lik kayıb anlamına taşıyan
gelişme, 2020 yılı için yüzde 6 olarak belirlenen büyüme oranının düşmesinin
kesin olduğuna kuşku yok.
Bu rakamlara rağmen, Japonya G-7 yani gelişmiş ülkeler içerisinde en
iyi performans sergileyen ülke konumunda. Bununla birlikte, 2. Dünya Savaşı’nın
en olumsuz ekonomisinin ortaya çıkmasında hiç kuşku yok ki, imâlat ve endüstri
sektörlerinde ihracat gelirlerindeki düşüş ile 2020 Tokyo olimpiyatlarının
ertelenmesiyle bu küresel etkinlikten hasıl olacak gelirin kaybı önem taşıyor.
Bir sonraki genel seçimlerin normal şartlarda 2021 Sonbahar’ında
yapılacağı düşünüldüğünde, Suga’nın bu kadar kısa bir süre zarfında kapsamlı ve
yapısal eko-politik değişikliklerine gitmesi rasyonel bir tutum olmayacaktır. Bu
nedenle, önceliğin kovid-19’a karşı güven tesis edici politikalar şeklinde
yapılandırılması önceliği ortada durmaktadır.
Alınacak tedbirlerdeki başarı ve aynı zamanda ekonomik faaliyetlerin
arzu edilir bir yapılanmaya kavuşması, 2021 seçimlerine Suga’nın güçlü bir
başbakan adayı olarak çıkmasını sağlayacağı gibi mensubu olduğu iktidardaki LDP
siyasi gücünü koruması ve hatta geliştirmesine yol açabilecektir.
Çeşitli ülkelerde gözlemlendiği üzere, varoluşsal bir durum arz eden
kovid-19’la mücadelede siyasilerin liderlik vasıflarına benzer bir süreci Suga’nın
sergilemesi onu Abe sonrasında önemli bir testen geçmesi ve bir anlamda güçlü
lider profili olarak kendisine dönmesini sağlayan bir faktör olacaktır.
Bu durum, aynı zamanda Abe’nin başbakanlıktan ayrılırken yerine uygun
gördüğü Suga’nın liderlik niteliğinin seçim sürecinde, onun LDP içerisinde
geniş kesimlerce kabul edilip edilmemesini ve karşısına yeni ve güçlü
rakiplerin çıkıp çıkmamasını belirleyecektir.
Japonya’da 21. yüzyıl yapılaşması
Abe, 21. yüzyılın kendine özgü yapılaşması olarak dikkat çeken ve iç ve
dış faktörler şeklinde sınıflandırılabilecek gelişmeler karşısında, ülkesini bu
yüzyılın gelecek dönemlerine hazırlama amacı taşıyan politikalar ortaya
koymuştu.
Buna ilâve olarak, Abe’nin başbakanlığı boyunca sergilediği karizmatik
kişiliğinin, Japonya’yı yapılanmakta olan yeni siyasal ve ekonomik sürece dahil
etme ve bu anlamda, söz konusu bu yeni döneme hazırlama çabasının politikalar
ötesi bir olguya tekabül ettiği dikkate alındığında, Suga’nın işinin pek de
kolay olmadığını ortaya koymaktadır.
Yukarıda da dikkat çekildiği üzere, Suga, Abe döneminin kabine sekreteri
olarak görev yapan bir siyasetçi olması ve bu çerçevede Abe politikalarına
yakından tanık olması, hatta katkıda bulunmuş olması gayet önemlidir.
Bu noktada, Abe gibi bir liderin ardından Suga’nın işinin kolay
olmadığı kabul edilebilirse de, Abe’nin başbakanlığı döneminde kabine
sekreterliğini başarıyla sürdürmüş olmasının getirdiği avantajları da unutmamak
gerekir. Bu noktada, bürokrasiyi ve siyaseti yakından tanıyan Suga’nın geniş kitleleri
nasıl etkileyeceği belirleyici olacaktır.
Çin’in dünyanın ikinci büyük ekonomisi olması, ABD’nin -her ne kadar
başkan Donald Trump yönetimi ile birlikte rafa kaldırılmış olsa da, Barack
Obama döneminin Asya-Pasifik bölgesinde yeniden güçlü bir aktör olarak
yapılaşma kararı, ASEAN’ın giderek önemli bir bölgesel aktör olarak ekonomi ve
siyasal ilişkilerde cazibe merkezi haline gelmesi örneklerinde olduğu gibi, bu
yüzyılın ilk on, on beş yılında gelişen olaylar zinciri karşısında, Abe’nin
kararlı duruşu ile ortaya konulan politikalar onu küresel bağlamda önemli bir
aktör olarak öne çıkartırken, Suga’nın böylesi bir siyasi kişiliğin gölgesinde
kalmaması gerekiyor.
Bu aşamada, ülkenin demografik yapısındaki değişimden, askeri yapının iç
savunmadan dışa yani, bölgesel ve hatta küresel aktörlüğe doğru evrilmesi, ekonomik
büyümenin kaçınılmaz unsuru kabul edilen üretim sektöründe yabancı işçi göçüne
kapıların açılması, Çin’in Doğu ve Güney Çin Denizi üzerinde teritoryal
hakimiyet iddiası karşısında bu önemli suyolları üzerinde küresel serbest
ticaretin ve seyrü-seferin garanti altına alınması gibi unsurlar dikkat
çekiyor.
Bu noktada, bir yanda Çin’in tarihsel nedenlere dayandırmak suretiyle
2013’den bu yana yapılandırmakta olduğu teritoryal hakimiyet tezi öte yanda,
ABD’nin küresel kapitalizmde sahip olduğu konumunu yeniden tesis etmek amacıyla
Çin’i doğrudan karşısına almak suretiyle ortaya çıkan ticaret savaşları, hem
aynı bölgede bulunması hem de dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olması
dolayısıyla Japonya’yı öne çıkartmaktadır.
Söz konusu bu gelişmeler, Japonya’nın ekonomi ve askeri yapılaşmasında
rol oynarken, Asya-Pasifik bölgesindeki ülkelerce bunun nasıl algılanacağı da
önem taşımaktadır. Öyle ki, Suga hükümetinin bu gelişmeleri göz ardı etmeyen
bir uluslararası ilişkiler siyaseti gütmesi gerekiyor.
Bu noktada, 2. Dünya Savaşı ya da bölgedeki adıyla Pasifik Savaşı’na
yol açan ve Japonya’nın bölge ülkelerinde Batı sömürgeciliğini sona erdirme
yönündeki girişimi sürecinde özellikle, bazı ülkelerdeki icraatların açtığı
toplumsal yaraların hatırlanmasına yol açıyor.
Japonya’yı yeniden güçlü bir şekilde bölgesel ve uluslararası aktörlüğe
taşıyan Abe sonrasında yeni başbakan Yoshihide Suga’nın siyasi performansı
sadece Japon halkı tarafından değil, küresel siyaset çevreleri ve kamuoyu
tarafından da izlenmeye değer olacaktır.
https://www.dunyabulteni.net/makale-yorum/japonyada-abe-donemi-sona-erdi-h479895.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder