Mehmet Özay 13.07.2017
Hasan di Tiro’nun 3 Haziran 2010’da vefatını Açe’nin uzun 20. yüzyılının
sonu olarak değerlendirmiştim. Bunu söylemem, Açe’yi Endonezya Cumhuriyeti’nin
33 eyaletinden biri olduğunu yadsıdığım anlamına gelmiyor. Açe gibi diğer otuz
üç eyaletin belki de büyük bir kısmında benzeri siyasi, toplumsal, dini
liderlerin var olduğunu biliyoruz. Bu toplum, siyaset ve dini liderlerinin her
biri hakkında da yazmak mümkün. Kaldı ki, Açe’nin bütün bir Takımadalar’da neye
karşılık geldiğini Cava milliyetçileri daha iyi biliyor. Ancak Açe’yi tarih
boyunca bölgedeki diğer ‘Malay’ topluluklarından farklı kılan unsurlar neyse,
Hasan di Tiro’yu da yaşadığı 85 yılık ömründe farklı kılan onlardı. Ve Hasan di
Tiro ve Açe tarihinin son 80 yıllık bölümüne önemli katkılarda bulunmasıyla da
böyle bir farklılık oluşturmada kayda değer bir rol oynadı.
Modern dönem İslam toplumlarında ‘dünyayı tanımak’, ‘demokrasiden’ söz
etmek, ‘bilimsel çalışmalar’ ve ‘entellektüel’ çabalar ileri sürmek, ‘bölge ve
dünya ticaretinde’ söz sahibi olmak gibi fenomenler popülerliğin ötesinde söz
konusu İslam toplumlarının uzunca bir süredir durağanlaşan, tekrara düşen,
açılıma muhtaç konumdaki durumlarından çıkışın argümanları oldu ve olmaya devam
ediyor.
Bu noktada, Hasan di Tiro’nun gerek bir tikel Müslüman birey olarak gerekse
bir siyasi ve toplumsal hareketin mensubu ve nihayetinde lideri olarak bu
alanlara isabet eden hem birebir yaşanmışlıkları hem ideolojik söylem noktasında
değerlendirmeleri bulunuyor. Bunu Hasan di Tiro’nun yaşamını dönemlere ayırarak
incelemek mümkün.
Sömürge dönemi koşullarında, yerel liderlerden Tengku Davud Beureuh’in öncü
eğitimci ve mücadeleciliğinin yanı başında bulunan Tiro sömürgenin neye tekabül
ettiğini ve bununla nasıl bir mücadele sürdürülebileceğini içinden çıktığı ‘Tiro
ailesi’ kadar, kuşkusuz ki Beureuh gibi bireylerden de devşirmiştir. Yüksek
öğrenimini sömürge yönetiminin merkezi kılınan Cava Adası’nda gerçekleştirmesi
onun ‘sömürge’ olgusunu bizzat tanıması ve tecrübesi anlamına geliyordu.
Aynı zamanda, bu süreç Açe toplumunun dışında, kozmopolit sömürge
merkezinde daha geniş bir çerçevede bulunan ‘Malay’ topluluklarına mensup
bireylerle etkileşimi, onların düşünce duygu dünyalarını algılamasına olanak
tanıyordu. Böylece, sömürge karşısında farklı ‘Malay’ unsurlarıyla ‘ortak’
hedefler için nasıl mücadelede birlikte hareket edilebileceğinin tecrübeleri
yaşanıyordu.
Öyle ki, genç yaşına rağmen, Endonezya’nın Hollanda sömürgeciliğine son
verip bağımsızlığını ilân etmesine ramak kala kurulan konseyde yer alması, onun
-aralarında Sukarno gibi bir siyasetçinin de bulunduğu- geniş Takımadalar
coğrafyasındaki temsil gücü yüksek liderlerle aynı masa etrafında yer
alabilirliğine işaret eder.
Hasan di Tiro’nun ‘dinleyen’, ‘eyleyen’ yönü kadar, ‘düşünen’ ve ‘yazan’
yönünün de bu dönemlerde ortaya çıktığı görülür. Örneğin, ‘Demokrasi’ kavramı
ve söylemi üzerine gerçekleştirdiği çalışması, onun yaşadığı dönemin siyasi
liderleriyle aynı kalibrede olduğunu ve geniş okur yazar çevresi bağlamında da
döneminin çok daha ilerisinde bulunduğunu bir başka açıdan ortaya koyar.
Hasan di Tiro’nun bağımsızlıktan kısa bir süre sonra, yeni Endonezya
Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler’deki yetkililerinden biri olmasıyla ulusalı
da aşan ve uluslararası bir arenaya taşınan bir boyuta yükseldiği görülür. O
dönem için Malay coğrafyasındaki liderlerin büyükçe bir bölümü için her açıdan ‘uzak’
bir nokta olan New York’daki yaşamı entellektüel birikimi ve dünya görüşünü
geniş bir çerçeveye oturtmasına olanak tanıyordu.
Değişen siyasi ortamın dışında yaşamını ‘iş adamlığı’ çerçevesine de
oturtmayı becerebilmiş bir liderdir Hasan di Tiro. Aynı zamanda, o dönem batının
‘saygın’ addedilen siyasileriyle de biraya gelip konuşabilecek bir kalibreyi
görmek mümkündür. Bununla birlikte, bu dönem, onun duruşunun içine kapanma,
izolasyon veya ‘vatan topraklarına’ yabancılaşma olmadığı da görülür. Öyle ki, Hasan
di Tiro ‘atalarım’ diyordu ve ‘bana bıraktıkları miras’...
Bu mirası yüklenebilecek bir ‘yürek’ taşıyordu Hasan di Tiro. Bu mirası,
aynı zamanda bir sorumluluk olarak Açe toplumuyla paylaşmak ve büyütmek
arzusundaydı. Bu paylaşma ve büyüme bencilce bir ‘sub-ethnic’ duruşa tekabül etmiyordu kesinlikle. Aksine, ana vatan
topraklarının içinde bulunduğu coğrafya kadar, benzer toplumlarda da özgürlüğün,
insan ve Müslüman olma şuurunun gerçek haliyle yansıtılması çabasına matuf bir
girişimdi.
Hasan di Tiro tüm imkânları ve donanımıyla bu süreci taşıyabildi. Ve ardından
çok önemli bir miras bıraktı. Bu mirası şimdi sadece Açe halkının değil, Endonezya
toplumu ve benzeri ‘müslüman’ toplumların anlaması için çaba sarf etmesi
gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder