Mehmet Özay 13.06.2017
Marawi şehrine yönelik istila hadisesi, birkaç
açıdan sadece Filipinler’de değil, bölgede de kafaların iyice karışmasına neden
oluyor. Aslında DEAŞ’ın gündeme geldiği ilk günden bu yana bölge halklarının kafalarının
karışık olduğuna şüphe yok. Bu terör hareketine sempatiyle yaklaşan çevrelerin,
bu oluşumun hangi coğrafi ve siyasi şartlarda ve kimler marifetiyle üretildiği
konusunda kafa patlatmalarını
beklemenin beyhude olduğu da ortada.
Öte yandan, Filipinler ordusu Marawi istilasını aradan
geçen üç haftaya rağmen sona erdiremezken, hafta sonunda ABD ordusunun devrede
olduğu açıklaması gündemde yer buldu. Bu durumda, geçen yılkı tartışmalar
hatırlanacak olursa, ABD’nin yeniden bölgeye dönüşünden ziyade bölgeden hiç
çıkmadığı anlamı taşıyor.
Güvenlik kaygısı
Kutsal bir eylem adına hareket ettiklerine ileri
süren ve bölge toplumları içerisinde sempati toplayabilen bir söylemi gündeme
getiren oluşuma karşı, bölge ülkelerinin savunma konumu almaktan öte bir
yönelim sergilediklerini söylemek ise güç. Marawi şehrini istila girişimi, işte
bu pasif bekleyişin sonucu. Tüm bu süreçler sonrasında bölgede DEAŞ yapılanmasına
eklemlendiğini ileri süren Maute ve Ebu Seyyaf adlı grupların Marawi’deki
girişimleri, böylesi bir tehdidin bugün ulaşabildiği noktayı göstermesi kadar,
bölge ülkelerinde terör kaygısının da arttığına işaret ediyor.
Öte yandan, bu gelişmeyi Güneydoğu Asya
Müslümanlarının tümüne tahvil edecek bir anlayışı zaman zaman gündeme taşıma
gayreti içinde olan çevrelerin varlığına tanık olunuyor. Tıpkı ikinbinli
yılların başlarında yaşananlarda olduğu gibi. ‘Haziran başında bitiriyoruz’
denilmesine rağmen, Marawi şehrinin terörden halen temizlenememesi, Filipinler
devletinin ulusal güvenlik konusundaki zaafı kadar, halk katmanlarında da
yönetime beslenen güvenin kaybı anlamı taşıyor. Sorun bu kadarla da bitmiyor. Sayıları
dört yüz civarında olduğu belirtilen söz konusu silahlı girişime Marawi
şehrindeki bazı politikacılar ile bazı sivillerin de destek verdiği iddiaları
beklenen tehlikenin boyutuna işaret ediyor.
ABD’nin dönüşü
Filipinler güvenlik güçleri Marawi şehrinde terör
sıkışmasına maruz kalırken, sorunun üstesinden gelebilmek amacıyla ABD
ordusundan destek talebinde bulunulduğu görüşü bir anda gündeme oturdu. Bununla
birlikte, ortada bir karışıklık olduğu da aşikâr. Bu konuda ‘evet böyle bir
destek var’ anlamında önce Filipinler ordusu ve Pentagon sözcüleri açıklama
yaptı. Ardından ABD Manila büyükelçiliği, “Filipinler hükümetinin talebi
üzerine bu desteği veriyoruz” dedi.
Ancak, başkan Duterte, ABD’nin herhangi bir desteğinin
olduğu konusunda bilgi sahibi olmadığını ve de kendisinin böyle bir destek
talebinde bulunmadığını ifade ederken, ABD’nin bu yöndeki desteğine de teşekkür
etmekten geri kalmadı. Ülkenin bu denli hassas bir konusunda, başkan
Duterte’den habersiz bir karar alınabileceğini düşünmek saflık olur. Aksi halde,
ortada başkan ve ordu arasında terörle mücadelede izlenen güvenlik
politikasında bir çelişki ortaya çıkması devlet adına bir zaafiyet işaretidir.
Bununla birlikte, ABD ordusunun desteği şu anda
‘teknik’ boyutta sürse de, sahadaki mevcudiyeti iki ülke askeri işbirliğinin
süpriz gelişmeler karşısında her an yeniden şekillenebileceğini ortaya koyuyor.
Bugün Marawi semalarında uçan ABD gözlem uçaklarının varlığının iki ülke
arasında 1951 yılında imzalanan ortak savunma anlaşmasına dayanması da, ABD’nin
öyle kolay kolay bölgeden çıka/rtıla/bileceğini göstermiyor.
Başkan Duterte, geçen yıl ortalarından itibaren
ABD’nin ülkesindeki askeri varlığını yadsıyan ve askeri anlaşmaları askıya
aldığı yönündeki açıklamalarıyla gündeme gelmişti. Bugün ise, Marawi istilası
karşısında yardım için ABD’ye başvurulduğu açık. Bu durum, Duterte yönetiminin
sadece ulusal güvenlik noktasında değil, uluslararası ilişkiler noktasında da
bir zaafiyeti olarak değerlendirilebilecek bir gelişme.
Marawi: Müslüman şehri ve ‘barış’
Marawi, ülkenin güneyinde yüzyıllardır Müslüman
Moro halkının vatanı kabul edilen Mindanao Adası’nın önemli şehirlerinden biri.
Şehrin iki yüz bin kişiye varan nüfusunun büyük bir bölümü de Müslümanlardan
oluşuyor. Terör girişiminin böylesi bir mekânda gerçekleşmesi bir başka handikaba
işaret ediyor. Ramazan ayında evlerinden olan, yaşanan travmayı uzun süre
atlatamayacak olan halk, bir de terör unsurlarınca kalkan olarak kullanılıyor. Marawi’deki
bu durumun bir başka şehirde gündeme gelmeyeceğinin ise garantisi yok.
Bölgede ciddi bir güvenlik açığının bu denli büyük
ölçekte ortaya çıkmasında Bangsamoro Temel Yasası’nın (BTY) Manila merkezi
yönetimince yani senato tarafından onaylanmamış olmasının büyük bir etkisi var.
Söz konusu Yasa’nın kaleme alınmasından bu yana üç yıl geçmesine rağmen, Filipinler
merkezi yönetimindeki milliyetçi çevrelerin onay vermemesinin, bugün yaşanan
şiddet olaylarındaki rolü yadsınamaz. Barış anlaşmasının kadük hale getirilmesi,
bu gibi ortamları adeta münbit bir ortam kabul eden Maute ve Ebu Seyyaf gibi
grupların mobilizasyonuna ve ses getirici eylemlerine zemin hazırlıyor. Moro
Müslümanlarını temsil makamındaki ve son barış anlaşmasına imza atan Moro
Müslüman Kurtuluş Cephesi’nin (MILF) bu çatışma ortamında barışçıl bir rol
üstlenmesi bölgedeki rolünü bir kez daha kanıtlıyor. Öyle ki, çatışmaların
ortasında kalan halktan bir grubun güvenlik koridori oluşturularak
kurtarılmasında MILF’in rolü önem arz ediyor.
Bölgede güvenlik alarmı
Bölge ülkelerinde, özellikle de kahir ekseriyeti
Müslümanların teşkil ettiği Malezya, Endonezya ve önemli bir Müslüman azınlığı
barındıran Singapur’da yönetim ve güvenlik güçleri, olası bir benzer durumla
karşısında neler yapılabileceğine çevrilmiş durumda. Singapur başbakanı Lee
Hsien Loong’un geçen gün verdiği bir mülâkatta, “Ada ülkesinde bir saldırının
olup olmayacağını değil, ne zaman olacağını tartıştıkları” cümlesi dikkat
çekiciydi.
Malezya hükümeti ise, 2103 yılında Sabah
eyaleti’ne yönelik silahlı istila girişimi sonrasında bölgede oluşturduğu özel
güvenlik birimine rağmen, bugüne kadar Güney Filipinler ve Sabah arasındaki
sularda korsanlık/adam kaçırma faaliyetlerini engelleyebilmiş değil. Bu yönde
alınabilecek en önemli tedbir olarak Malezya-Endonezya ve Filipinler savunma
bakanlıkları, Nisan ayı sonlarında bölge sularında ortak sahil güvenlik
kontrolleri gerçekleştirilmesi konusunda bir anlaşmaya imza attılar. Singapur
savunma bakanlığıysa bir süredir, bu üçlü güvenlik oluşumu içerisinde yer almak
istediğini yüksek sesle dile getiriyor.
Bölgenin bir diğer ülkesi Tayland ise, güneydeki
Patani bölgesinde düşük yoğunluklu olduğu iddia edilse de, önemli bir çatışma
ve huzursuzluk kaynağına sahip. Patani’de mücadeleyi yürüten gruplar arasında
birlikten söz edilememesi, her an küçük de olsa bir grubun dış unsurların etkisiyle
‘uluslararası terör’ ağına çekilebilme ihtimalini içinde barındırıyor. Patani
ile Bangkok yönetimi arasında akamete uğrayan barış görüşmeleri sonrasında
giderek artış eğilimi gösteren şiddet olaylarının gene bazı gruplar üzerinde
doğuracağı intikamcı baskılar, on yıllardır mağduriyete maruz kalan Patanililer
arasında en azından bir kısmının benzer bir eylem içine sürüklenmesine yol
açabilir.
Bu ülkeleri güvenlik konusunda birlikte hareket
etmeye sevk eden bazı nedenler var. İlki bu ülkelerdeki ‘sempatizanların’ bir
bölümünün zamanla sıcak çatışmalarda yer almaları. Bunun son örneğini de,
Marawi şehrindeki çatışmalarda farklı milletlere mensup onlarca teröristin yer
alması oluşturuyor. Öte yandan, bölgedeki su yolları üzerinde hareket
kabiliyeti sergileyen terör unsurlarının mobilitesine müdahalede tek tek
ülkelerin yaşadığı sınır ve sahil güvenlik zaafiyeti. Sonuç olarak bölgede
terörle top yekün mücadele kadar, yukarıda zikredilen istikrarsız bölgelere
topyekün barış getirilmesinin de bu süreçteki hayati önemi unutulmamalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder