Mehmet Özay 29.06.2017
1 Temmuz
2017, Hong Kong Adası yönetiminin İngiltere’den Çin Halk Cumhuriyeti’ne
geçişinin 20. yılı. Bu tarihi olay, sömürge döneminde İngilizlerin Doğu
Asya’daki ticaret merkezi Hong Kong’u 155 yıl sonra terk etmesi anlamı taşıyor.
İngilizler Ada’da 1997 yılına kadar varlıklarını sürdürmüş olsa da, 1949
yılından itibaren komünist Çin yönetimi, Ada’yı kendi egemenlik sahası
içerisinde görmeye devam etti.
Tek devlet iki sistem
İngiltere ve
Çin arasında 1984 yılında Londra’da imzalanan ‘Ortak Deklarasyon’la, Ada’nın Çin'’
devri 1 Temmuz 1997 tarihinde gerçekleşirken, Ada ‘Özel Yönetim Bölgesi’ ilân
edildi. Çin tarafının görüşmelerde gündeme getirdiği ‘tek devlet iki sistem’ kavramı
da böylece uluslararası siyaset literatüründe yerini aldı. İlk etapta, yukarıda
dikkat çekilen ‘sömürge’ kelimesinin içkin olduğu olumsuzluk dikkate
alındığında, Hong Kongluların ‘çok şükür’ demeleri beklenebilir. Ancak aradan
geçen yirmi yıllık süre zarfında Hong Kong toplumunda tam aksi bir psikolojik
ve toplumsal tepkinin gündeme geldiği gibi, giderek artan bir gelecek endişesi
ve hatta korku halinden bahsetmek mümkün.
Devir
teslimden sonra kimi çevrelerde komünist Çin’in Ada’yı tipik bir Çin şehrine dönüştüreceği
yönündeki karamsar beklenti gerçekleşmedi. Pekin yönetimi ‘devrimci’
denilebilecek bir değişime kapı aralayarak Hong Kong üzerine çökmemiş olsa da,
bugüne kadarki ‘özerk yönetim’ uygulamalarında Ada halkını memnun edecek istikrarlı
bir yapının da hayata geçirilebildiğini söylemek güç. Aksine, merkezi yönetimin
Ada siyaseti üzerinde tedrici bir şekilde nüfuzunu ortaya koymakta oluşu,
‘ortak deklarasyon’da vurgu yapılan ‘elli yıllık süre boyunca Ada’nın özerk
yönetiminin korunması’ konusundaki hükmün de sorgulanmasını gündeme getiriyor.
Demokrasi umudu ve mücadele ruhu
Zaten Ada
toplumunun bir kesiminin 2014 yılında başlattığı ve bugüne kadar süren
toplumsal ve siyasal eleştirilerin temelinde de merkezi yönetimin bu konudaki
müdahaleleri bulunuyor. Bu noktada, Çin komünist yönetimi Ada toplumsal ve
siyasal yaşamını ‘devrimci’ bir girişimle değiştirmek yerine, işi zamana yani
elli yıllık sürece yayarak gerçekleştirmek istediği yönünde bir algı ortaya
çıkıyor. Adanın siyasi yönetim mekanizmasındaki işlerlik üzerindeki
inisiyatifler, Hong Kong’da ‘özerk yönetimi’ tedrici olarak ortadan kaldıracak
ve Ada’yı tipik bir Çin şehri haline getirecek düzenlemelerin ‘sabır ve
kararlılıkla’ uygulandığı anlamı taşıyor.
Bugüne kadar
beşer yıllık dönemler halinde Ada siyasi yönetime tabi olurken, ilk iki dönem
valisinin ‘demokrasi’ yönündeki eğilimleri Ada halkının umutlarını diri
tutmalarını sağlamıştı. Ancak son üç dönemde merkezi yönetimin siyasi
ağırlığını hisssettireek şekilde seçim ve atamalarda oynadığı rol ve bu sürecin
Ada toplumsal yaşamına etkileri eleştirileri ve hatta gösterileri de
beraberinde getirdi. Bunun kitlesel bir harekete dönüşmesiyse, 2014 yılında
başlayan ve aylarca süren ‘Sarı Şemsiyeliler’ adıyla da bilinen eylemler
silsilesi Ada toplumunda Pekin yönetimi müdahalelerine karşı sessiz
kalınmayacağının işaretiydi.
Pekin ‘standartları’
Öte yandan,
geçen eylül ayında yapılan temsilciler meclisi seçimleri ve ardından Mart
ayında valilik seçimi merkezin siyasi kontrol mekanizmasında elini giderek
ağırlaştırdığına işaret ediyor. Temsilciler meclisinde demokrasi yanlısı iki
milletvekilinin ihracıyla kalınmadığı, aynı zamanda diğer bazı vekillerin de
peyderpey etkisiz hale getirilmelerine tanık olunuyor. Valilik seçiminde ise
kamuoyu yoklamalarında Ada halkının yüzde ellisinin desteğini alan John Tsang yerine,
Pekin yönetiminin desteklediği Carrie Lam seçildi. Bu süreç, Çin komünist
partisi yönetiminin ‘demokrasi’, ‘özerklik’, ‘seçimler’ gibi siyasi kavramlar
ve bunların Ada siyaseti ve toplumsal yaşamında karşılıkları konusunda batı
ülkelerindeki standartlardan farklı bir anlam kazandırdığına işaret ediyor.
Bu anlamda, adına
‘özerk yönetim’ denilen siyasi yapının, Ada’da ‘demokratik’ uygulamaların devamını
sağlamak yerine, merkezin egemenliğini sağladığı manivelaya dönüşmüş durumda.
Burada şunu da hatırlatmakta fayda var. Ada’nın İngiliz yönetiminde bulunduğu
dönemde valinin belirlenmesinde halkın doğrudan seçim hakkı bulunmamakla
birlikte, yeni dönemde böylesi bir hakka kavuşacağı varsayılıyordu. Gelişmeler
bunun aksi bir istikametin ortaya çıktığını gösterirken, Çin yönetiminin siyasi
mekanizmaya müdahalesi, halk katmanlarında gelecek endişesinin ortaya çıkmasına
neden oldu. Bu endişe, Ada’da toplumsal bir harekete dönüşerek, barış ve huzuru
olumsuz etkilerken, aynı zamanda Pekin yönetiminin aldığı karşı tedbirlerle sürecin
giderek daha çok çatışmacı bir sürece gittiğini gösteriyor.
Siyasi aidiyet olgusu: Hong Kongluluk
Pekin
yönetiminin valilik seçimlerinde ada halkına oy hakkı şeklinde vermeyi vaad
ettiği ‘demokratik’ katılım bugüne kadar gerçekleşmezken, valilik seçimlerinde
Pekin yönetiminin siyasi ağırlığını hissettirdiği bir süreç işlemeye devam
ediyor. Ada halkının bir bölümünce merkezin ada siyaseti üzerindeki
manipülasyonu olarak değerlendirilen bu süreç, Ada’da toplumsal barışının
temellerini sarsmaya aday bir görüntü çiziyor. Ada halkı Hong Kong’un elli
yılın sonunda sıradan bir Çin şehri olmayacağını ve bunun toplumsal dayanağını
ise kendilerini Çin’li değil, Hong Kong’lu olarak tanımlamalarıyla ortaya koyuyor.
Bu durum,
hiç kuşku yok ki, İngiliz sömürge döneminin ürettiği ve sömürge sonrası dönemde
bir toplumsal bilinç şeklinde gündeme gelen sosyo-kültürel ve siyasal aidiyete
işaret ediyor. Anglo-Sakson kültürünü yedeğine almış Ada halkı, geçmişten
tevarüs eden ‘özgürlükler’ ile tanınmayı, en azından Ada yaşamında bunun
izlerinin sürmesi talebini yineliyor. Bu noktada, merkezi yönetimin siyasi ve
kültürel baskı araçlarıyla var olduğunu kanıtlama çabası, halkta var olan
hissiyatın siyasi bir bilinç şeklinde ortaya çıkmasına yol açıyor.
Bugüne kadar
uygulanan politikalar Hong Kongluları tedirgin etmeye yeterken, yaşanabilecek
değişim ve dönüşümler bağlamında gelecek otuz yılda kendilerini nelerin
beklediği konusunda iyimser olamıyorlar. Bunda da hiç kuşku yokki, Pekin
yönetiminin 1987 Tiannanmen Meydanı müdahalesi, Uygur ve Tibet özerk bölgelerine
yönelik politikaları, Çin’in bir parçası olduğu iddiasını sürekli tekrarladığı
ve gerektiğinde askeri bir müdahaleyle egemenlik hakkını korumakta tereddüt
etmeyeceğini belirttiği Tayvan politikasının da şu veya bu şekilde bir etkisi
var. Bu nedenle olsa gerek, bir süredir etkili olmaya çalışan toplumsal
muhalefet hareketini yirmili yaşlardaki gençler üstleniyor. Bunun nedeni ise
gayet açık. Orta ve orta yaş üzeri kesimlerin otuz yıl sonra Ada yaşamındaki
rolleri ile bugün yirmili yaşlarda olanların otuz yıl sonra içinde yer
alacakları konum arasındaki fark oluşturuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder