Mehmet Özay 22 Eylül 2014
31 Ağustos 1957 tarihinde İngiliz sömürgeciliğinin sona erdiği ve Malay Federasyonu
adıyla yeni bir devletin dünya sahnesine çıktığı gün olarak tarihe geçti.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında o dönemki adıyla Malaya topraklarına yeniden
giren İngilizler, diğer sömürgelerinin aksine Malaya’ya bağımsızlık verme
yanlısı değildi. Bunda çeşitli nedenler aranabilir. En başta gelen neden bu
toprakların Çin ve Hindistan arasındaki su yollarının üzerinde kayda değer bir
öneminin olması. Yani jeo-stratejik olgu... Bir diğeri, İngilizlerin 1876
tarihinde başlayan Malay topraklarındaki varlığına karşı bölge halklarından
-yani Müslüman Malaylar ve göçmen azınlıklardan- kayda değer siyasi veya askeri
direnişin ortaya çıkmamış olması. Üçüncü sebep ise nüfus yoğunluğu düşük ancak
–kaynaklar bakımından zengin ve üretim kapasitesi yüksek bir belde olarak
dikkat çekmesi.
Bu girişimde aslında İngilizler gönderilen özel vali ile neredeyse arzulanan
hedefi gerçekleştirmek üzereydiler. Bu topraklarda hüküm süren dokuz sultana
sunulan, aslında empoze edilen Malay Birliği projesine imzalar da toplanmıştı. Ancak
Malay sivillerin/entellektüellerin siyasilerin belki de koca Malay tarihinde
ilk defa böylesine büyk çaplı bir karşı çıkışla Sultanların elini kolunu
bağladığına tanık olundu. Bu girişim, aynı zamanda, tüm bölge tarihçilerinin
hem fikir olarak dile getirdikleri üzere, geç de olsa Malay milliyetçiliğinin
yükselişi anlamını taşıyordu. Dato Onn bin Cafer önderliğindeki Malay
milliyetçileri çeşitli toplantıların ardından Cohor Eyaleti’nin başkenti Cohor Baru’da
“Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’nu (UMNO) kurdu... Umno’nun kuruluşu,
yüzyıllardır süren monarşi hakimiyetinin de ülke siyasetinde tek güç ve ses olmasının
sonu anlamı taşıdığına kuşku yok.
Bununla birlikte, İngiliz sömürgeci yönetimi Malaya topraklarına
bağımsızlık verilmesi fikrinde gene inisiyatifi elden bırakmadı. Bunun üzerine,
İngiliz yönetimi ülkeye bağımsızlığın ancak üç etnik yapının aralarında
anlaşması şartına bağladı. Malay milliyetçileri arasında Çin ve Hint kökenli
etnik yapılarla birarada yaşamanın koşulları konusunda görüş ayrılıkları çıktığına
kuşku yok. Bu bağlamda, dönemin Malay lideri Dato Onn, UMNO’ya Çin ve Hint
kökenli politikacıların da alınması ve etnik temelli siyasetten vazgeçilmesi
çağrısı kimi Malay çevrelerinde şok ve korku etkisi yaratması bir anlamda Dato
Onn’un liderlik kariyerinin de sonu anlamı taşıyordu. Böylece, 1951 yılında
Dato Onn, görüşlerinin kabul görmemesi üzerine UMNO’dan ayrıldı. Yerine geçen
isim ise bugün adı çokça duyulan Tunku Abdulrahman oldu. İngiltere’de hukuk
eğitimi görmüş olan Tunku Abdul Rahman’ın Kedah sarayına yakınlığı,
İngiltere’de öğrenim görmüşlüğü gibi özellikeriyle İngilizler tarafından
‘seçilmiş’ bir lider olduğu intibaı vermiyor değil. Tunku, Çin ve Hint etnik
yapılarını temsil eden liderlerle uzun süren görüşmelerin ardından İngilizlerin
şartlarının yerine getirilmesiyle bağımsızlığı ülkeye kazandıran lider olarak
tarihe geçti.
Tabii bu noktada, Malaya topraklarında bağımsızlık ve ulus-devlet sürecinin
bittiğini söylemek mümkün değil. Öyle ki, 1963 yılında Brunei, Singapur, Sabah
ve Sarawak gibi şu veya bu şekilde İngiliz sömürgeciliğinde uzun süreli yer
almış bölgelerin Malaya Federasyonu ile birleşmesi gündeme geldi. Süreçte Brunei’nin
dışarda kaldığı, ancak Singapur-Sabah ve Saravak’ın katılımıyla bugünkü Malezya
Federasyonu kurulmuş oldu.
Burada Singapur’un özel konumuna değinmek gerekir. Lee Kuan Yew ile Tunku
Abdulrahman arasında somut bir şekilde takip edilebilecek Singapur ve Malezya
merkezi yönetiminin kimi siyasi konulardaki anlaşmazlığı, 1965 yılında
Singapur’un Federasyon’dan ayrılarak -Ada’nın o dönemde karşılaşabileceği tüm
potansiyel tehditlere rağmen - Singapur Cumhuriyeti adıyla yeni bir devlet
kuruldu.
Bu ikinci kuruluş sürecinin ardından adı Malezya Federasyonu olan devlet,
geleneksel Malay devletleri olarak da bilinen Malay Yarımadası’ndaki dokuz
eyaletin başındaki dokuz ayrı sultan ile Penang Adası, Malaka şehri, Sabah ve
Sarawak merkezden atanan dört özel vali ile yönetiliyor. Federal hükümetin
başında ise dokuz Malay sultanı arasında beş yılda bir yapılan dönüşümle bir
kişi Federal Sultan olarak ülkenin başında bulunuyor.
Federal Sultan, ülke siyasetinde sembolik rol oynasa da, ülkenin var
oluşunu sağlayan üç önemli maddeden biri sultana bağlılık olması dolayısıyla
dikkat çekiyor. Sultan, aynı zamanda ordunun başı kabul ediliyor. Eyalet
sultanları ise eyaletlerde İslam dini ve Malay geleneğinin hamisi konumunda
bulunuyor.
1957 yılında bağımsızlık kazanan o dönemki adıyla Malaya Federasyonu,
1947-1960 yıllarında özellikle kırsal bölgelerde etkin olan ‘Malaya Komünist Partisi’nce
gerçekleştirilen gerilla savaşına konu oldu. Savaş sırasında Japonlara karşı
İngiliz birlikleriyle yanyana savaşmış olan komüsit gerilla hareketinin temel
hedefi bölgede komünist bir devlet tesis etmekti. Bağımsızlık öncesinde
başlayan ve sonrasında da bir süre devam eden bu gerilla savaşında İngiltere
Krallığı, Avustralya, Yeni Zelanda ve Malaya topraklarında çeşitli ırklardan
oluşturduğu askeri birliklerle karşılık verdi.
Ülkenin modern tarihinde dikkat çeken bir diğer önemli gelişme ise etnik
azınlıklar arasında zaten var olan hoşnutsuzluğun pratikte anarşiye döndüğü 13
Mayıs 1969 ve sonrasındaki olaylar oldu. Komünist gerilla hareketinin ardından
ülkedeki en önemli süreç kabul edilen 13 mayıs 1969 anarşi olaylar yüzlerce
kişinin ölmesiyle sonuçlandı. Çinliler ve Malay müslümanlar arasında gerçekleşen
çatışmalar başkent Kuala Lumpur olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerine yayıldı.
Bu olayların temelinde bağımsızlıktan itibaren Malayların ekonomik
gelişimden pay alamamaları, Çinlilerin giderek artan rollerine dikkat
çekilmektedir. Gelişmelerin siyasi sorumluluğu ülkenin kurucu babası ve ilk
başbakan Tunku Abdulrahman’a çıkartıldı. Ülke iki yıl boyunca başında Başbakan
yardımcısı Tun Razak bin Hüseyin’in olduğu özel bir komite tarafından
yönetildi. Malezya entellektüellerinin bir bölümü, bu dönemde ordunun değil de
sivillerin ülkeyi yönetmesini benzer ülkelerdeki gelişmelerden farklılık olarak
öne çıkarmaktadırlar. Ancak bu süreçle birlikte, ülkenin siyasi ve toplumsal
yapısının yeniden yapılandırıldığına tanık olundu. Bu anlamda, eğitimden,
ekonomiye ve siyasi idareye kadar Malay haklarının ve azınlıkların konumunun
belirlendiği 1970 yılında yapılan Anayasa’daki düzenlemeler, ülkede ırklar
arası etkileşimi belirlemesi nedeniyle dikkat çeker. Bu etkinin bugüne kadar
sürdüğünü söylemekte fayda var.
1970-1975 yıllarında Başbakan olan Tun Razak bin Hüseyin kalkınma
hamlesine, Müslüman Malay nüfusunun yoğun olarak yaşadığı yerler olan kırsaldan
başladı. Temelde Tun Razak’ın bu kırsal kalkınma politikasının ardından
ekonomik geri kalmışlıkla malul Malay kitlelerinin ‘diriltilmesi’ amaçlanmıştı.
Bu süreç, Felda gibi önemli devlet kurumlarının yeşermesine ve gelişmesine konu
oldu.
1981 yılında Başbakan olan ve 2003 yılına kadar bu görev sürdüren Dr.
Mahatir Muhammed ülkenin kalkınmasında başat rol oynadı. Küresel gelişmelere
paralel olarak neo-liberalizme kapılarını açan Malezya, bir yandan da ekonomi de
devlet kontrolünü bırakmadı.
Batıyla ilişkiler kadar, Japonya-Çin gibi bölge ülkeleriyle de ticari ve
yatırım ilişkilerini sürdüren Malezya, zamanla ucuz emek ve yatırım
imkânlarıyla Japonya-Güney Kore-Çin-ABD ve AB ülkelerinden önemli yatırımlarına
konu oldu. İmalat sanayiindeki gelişmelere paralel olarak endüstriyel kalkınma
hamlesi bu dönemde dikkat çeker. Ülkenin siyasi angajmanlarına bağlı olarak
‘devlet eliyle İslamlaşma’ süreci de Dr. Mahathir döneminin dikkat çeken
hususiyetlerindendi. İslam bankacılığı, helal gıda, hac kurumu gibi kayda değer
yapılaşmalar bu dönemde ortaya kondu.
Malezya’nın hem ekonomik hem de islami kurumsallaşma noktasında kayda değer
başarısı üçüncü dünya ülkeleri için bir model ülke olarak sunulmasına neden
oldu. Uluslararası ilişkilerde bağlantısızlar grubunda yer alan Malezya, önce ‘ASAa’
ardından ASEAN adını alan alan birliğin kurucu ülkeleri arasında yer alıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder