Mehmet Özay 22 Eylül 2014
ASEAN adıyla bilinen Güneydoğu Asya birliği, altı yüz milyona varan
nüfusuyla ekonomik kalkınmanın son dönemdeki adı olarak dikkat çekiyor. ASEAN’da
enerji sorununa dair kıs abir değerlendirme olan bu yazıda, aynı zamanda bölgenin
en önemliticaret partneri konumundaki Çin ve bir ölçüde de Hindistan’la ilgili bağlamlara
değineceğim. Çünkü ASEAN’ın kalkınma süreçlerindeki bölgenin en önemli iki
ülkesi Çin ve Hindistan’la ilişkilerde de bazı gelişmeler/gerilimlerden bahsetmek
mümkün.
1990’lardan bu yana ASEAN’da dikkat çeken kalkınma hamleleri, enerji
kullanımında 2.5 kat artışı gündeme getirdi. Mevcut büyüme oranları ve nüfus artışı göz önüne alan uzmanlar,
gelecek birkaç on yıl içerisinde bölgenin çok büyük enerji yatırımlarına
ihtiyaç duyacağı noktasında hem fikir. Bu durum,
ekonomik kalkınma ve yatırımlarda Batı’dan Doğu’ya yönelen değişim dalgasının
enerji alanındaki yansımasının da o oranda büyümesi anlamı taşıyor.
Endüstrileşme ve şehirleşmenin son dönemde artış göstermesi, aynı zamanda
birlik içersinde enerji talebinin de artması anlamı taşıyor. Bu tespitin
ardından şu soruyla devam etmek gerekir: Bu talep artışını karşılama noktasında
bölge ülkelerinin kapsamlı bir gelecek projeksiyonu bulunuyor mu?
Bölge yer altı ve yer üstü enerji kaynakları bakımından zengin olduğuna
kuşku yok. Konvansiyonel enerji kaynaklarına ilâve olarak alternatif kaynaklar
da potansyiel olarak bir değer taşıyor. Bu anlamda, kömür, petrol gibi yer altı
enerji kaynakları kadar, rüzgâr, dalga ve güneş enerjisi gibi alternatif enerji
kaynaklarına da sahip. Genel kullanıma bakıldığında elektrik üretiminde kömür
önemli bir rol oynuyor. Petrol vb. ürünlerle kıyaslandığında kömürün daha ekonomik
olması bölge ülkelerinin tercihlerindeki temel neden. Elektrik üretiminde
ikinci sırada ise ‘hidro elektrik santralleri’ yer alıyor. Mekong ve İrawadi (Irrawaddy)
nehirleri gibi önemli su yolları üzerinde baraj yatırımları Laos, Kamboçya, Vietnam
ve Myanmar için hayati önem taşıyor. Örneğin kamboçya’nın 2010-2019 yılları
arasında 10 adet hidroelektrik santralini planladığı biliniyor.
Öte yandan, alternatif enerji kaynakları bağlamında henüz kayda değer
üretim süreçlerine geçilememiş olsa da, orta ve uzun vadede bu alanda
yatırımları beklemek mümkün. Bu alanda gerek yatırım maliyetleri gerekse
teknoloji açısından Çin bölge ülkeleriyle önemli ilişkileri bulunuyor.
Bununla birlikte bölge ülkelerinin enerji kaynaklarına erişim konusunda Birlik
içerisinde keskin ayrımlar olduğu gözleniyor. Malezya-Singapur-Tayland-Brunei
bir yana, diğer altı ülkede enerji erişimi noktasında sıkıntılar bulunuyor. Bölge
ülkeleri arasında Malezya, Singapur, Vietnam ve Brunei %95 ortalama ile
elektrik erişiminde ön sırada yer alıyor. Bu noktada şu gerçeği ortaya koymak
gerekir. Dünya genelinde elektrik erişimi olmayan 1.3 milyar kişiden 127.4
milyonu ASEAN ülkelerinde. Ülkeler içinde en çok dikkat çekenler ise Endonezya
ve Filipinler. Tabii bunda her iki ülkenin -ki biri 240, diğer 100 milyon gibi-
kalabalık bir nüfus yapısına sahip olmasının ve birbirinden bağımsız adalar
üzerinde kurulu olmasının rolü büyük.
ASEAN içerisinde Malezya’ya ve Myanmar’a değinmekte fayda var. Malezya bölgenin en önemli ikinci petrol ve doğal
gaz ihraçatcısı konumunda. Petrol rezervleri daha çok açık denizlerde bulunan
ülkenin, 2013 yılı Ocak ayı verilerine göre tahmini 4 milyar varil rezervi
bulunuyor. Malezya ürettiği petrolün yarısını ihraç ediyor. Bu ihraçta hedef
ülkeler ise Avustralya, Japonya, Tayland ve Hindistan. Bu rakaml, Malezya’yı
Asya-Pasifik bölgesinde Çin-Hindistan, Vietnam ve Endonezya’dan sonra beşinci
sırada yer alıyor.
Enerji yatırımları bakımından bölgenin son birkaç yıldır en gözde ülkesi ise
Myanmar (Burma). Neredeyse tüm modern tarihi boyunca dışa kapalı bir rejime sahip
ülkedeki son dönemdeki ‘demokratikleşme’ süreçlerine paralel olarak, batılı
şirketlerin yatırımlar noktasında önemli anlaşmalar imzaladıkları biliniyor. Soğuk
Savaş döneminden bu yana Çin’in Myanmarla olan yakın ilişkisi bugün potansiyel
enerji kaynaklarının aktivasyonu noktasında işbirliği olarak yerini alıyor. Çin’in
bölge enerji koridorunda Myanmar’ın ayrı bir önemi var. Çin’in ‘tek kuşak-tek
yol’ (one belt/one road) adını verdiği Hindistan, Myanmar, Bangladeş rotasında
hem kara hem deniz bağlantısıyla dikkat çekiyor.
ASEAN bağlamında genel yaklaşımın yanı sıra, dikkat çekilmesi gereken
önemli bir alan da Hint Okyanusu’na komşu olmasından kaynaklanan husus. Bu
durum, bölgeyi enerji konusunda çok daha hassas kılmaya yetiyor. Bu noktada, Güneydoğu
Asya’yı enerji alanında dikkatlere sunan bir diğer olgu ise, Çin ve Japonya
gibi ekonomik kalkınmada dünya sıralamasında ikinci ve üçüncü sıradaki
ülkelerin enerji ihtiyaçlarının artarak devam etmesi. Bu iki temel özellik
Güneydoğu Asya’yı enerji sektöründe küresel dikkatlerin üzerine çevrildiği bir bölge
kılıyor.
Hint Okyanusu’ndan geçen petrol tankerleri Çin’in toplam petrol ihtiyacının
%80’ini, Japonya’nın %60’ını, Hindistan’ın ise %65’ini karşılıyor. Dolayısıyla bu su yolunun güvenliği sadece bu
üç ülke özelinde dikkat çekilmiyor. Küresel ekonomi ve kalkınma süreçlerini
kontrol eden ABD’de bu sularda kimin egemen olacağı konusunda ciddi düşüncelere
sahip. Çin’in bu ana deniz yolunu
çeperlere bağlayan yakın bölgede Andaman Denizi, Bengal Körfezi ve gönece uzak bölgede
Basra Körfezi gibi sularda da etkin olma
çabası son dönemde gündemde önemli yer işgal ediyor.
Çin’in karadan komşusu olan Myanmar’ın Bengal Körfezi’ne bakan ve birkaç
yıldır küresel medyaya konu olan Arakan Eyaleti açıklarında petrol sondaj
çalışmaları, liman inşaatı, petrol boru hattı gibi organik kalkınma ve yatırım
işleriyle meşguliyeti sabit. Bu girişimde, Çin’in özellikle son otuz yılda
sergilediği ve süreklilik arz eden büyümesi, ortadoğu eksenli enerji ithalinin
yanı sıra orta ve uzun vadede kendi kaynaklarını oluşturma noktasında çabalar
olarak da zuhur ediyor...
Bu amaçla, ASEAN’a komşu olmanın ve tarihsel ilişkilerin getirdiği
avantajlarla hareket eden Çin, Endonezya, Myanmar, Laos, Kamboçya’dakiler başta
olmak üzere, bölge enerji kaynakları üzerinde batılı şirketlerle girdiği bir tür
rekabetin giderek artacağını öngörmek mümkün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder