Mehmet Özay 27 Temmuz 2014
Endonezya Devlet Başkanlığı
seçimlerinde, Joko Widodo ve Yusuf Kalla ikilisi oyların yüzde 53.2’ini alarak
zafere ulaştı. Zaferi pekiştiren ise uluslararası çevrelerden gelen ‘tebrik
telefonlarıydı’. Aralarında ABD Başkanı Barack Obama, Avustralya Başbakanı Tony
Abbott, Malezya Başbakanı Necib bin Razak’ın bulunduğu devlet adamları gelecek
beş yılda Endonezya’yı yönetecek yeni başkana ‘siyasete hoş geldin’ mesajını
ilettiler. Joko Widodo bu sonuçla, doğrudan halk tarafından seçilen ikinci
devlet başkanı olma unvanını aldı. Jokowi adıyla bilinen Joko Widodo ve
yardımcısı Kalla’nın bu başarısı, ülke siyasetinde bir dönemin kapanması ve
yeni bir dönemin açılması anlamı taşıyor.
Burada hiç kuşku yok ki, atıfta
bulunulan eski dönem Suharto’nun ‘Yeni Düzen’ adıyla bilinen süreç. Son iki
dönemdir başkanlık koltuğunda oturan Susilo Bambang Yudhoyono ve son üç
seçimdir aday olan, ancak seçilemeyen Prabowo Subianto’yu bu dönemin örnekleri
olarak verebiliriz. Her ikisi de orduda önemli görevler işgal etmiş bu iki eski
generalin yanı sıra, sivil çevrelerden de benzer ideolojinin uzantısı çeşitli siyasetçileri
saymak mümkün. Suharto yıllarında orduda veya siyasi yaşamda aktif görev yapmış
liderlerin sona erdiğini ortaya koyuyor. Bu nedenledir ki, siyasetçileri artık
geride kaldı denebilir.
Aslında kimi çevreler 1998 yılı
Mayıs ayında Suharto’nun devrilmesiyle dönemin kapandığını ileri sürmüşlerdi.
Ancak otuz yılı aşkın başkanlığı döneminde siyasetin kılcal damarları olan
köylere kadar nüfuz eden bir siyasi rejimin kolay kolay sona ermesi mümkün
değildi. Bu süreçte, yeni siyasi partiler ve yüzler ortaya çıksa da, Suharto
döneminin yetişmiş kadrolarının bürokrasideki yapılanmaları etkisini kayıtsız
şartsız gösteriyordu.
Seçimin mağlup tarafında ise eski
General Prabowo Subianto ve yardımcısı Hatta Rajasa bulunuyor. Oyların
yüzde46.8’ini alan Prabowo üçüncü defadır başkanlık seçimlerini kaybediyor. Son
iki seçimi kaybeden, bu seçimlere ciddi bir şekilde hazırlanan Prabowo bu
performansına rağmen, az bir farkla da olsa başkanlığı Jokowi’ye kaptırdı. Bu
seçimlerin başka kaybedenleri de var elbette. Onlar da, Prabowo’ya destek veren
sözde İslamcı partiler. Bu hususlara aşağıda değineceğim.
Endonezya seçimlerinin iç
politikadaki bu portresinin yanı sıra, ASEAN’ın üyesi ve yaklaşık bir trilyon
Dolarlık hacmiyle bölgenin en büyük ekonomisi olması gibi özellikler, Endonezya
siyasetindeki istikrarın bölgedeki gelişmeleri yönlendirme, çerçeveleme gücünü
de ortaya koyacaktır. Temelde ASEAN bünyesinde bir liderlik krizi olduğu
dikkate alındığında, siyaseti açık ve cesurca yapma geleneğine sahip
Endonezya’nın potansiyel bir güç olduğuna kuşku yok. Jeo-politik ve
jeo-ekonomik portföylerdeki açılım çerçevesinde, bir yanda Çin öte yanda
seçimler sonunda bir başka umut vaat eden ülke Hindistan’daki gelişmelere
karşılık olarak Asya’nın bu önemli ülkesindeki gelişmeler yadsınacak gibi
değil.
Jokowi olgusunu uzunca bir süredir
izliyor ve işliyoruz. Jokowi’nin ülke siyasal yaşamının yapısal organları
içinde yer almayan, sivil değerlere büyük önem vermesi, bürokrasi yerine
icraatı öncellemesi kendine mahsus özelliklerinden birkaçı. Bu özellikler
nedeniyledir ki, Jokowi adı Başkanlık yarışında gündeme gelmesinden itibaren,
geçen on yıl zarfında sükûtu hayale uğramış geniş kitleler nezdinde kabul gören
bir figür. Tabii, Jokowi’nin adının başkanlık yarışında yer alması ile Jokowi
adının hangi partiden seçimlere gireceği arasındaki farkı da görmüş olduk bu
süreçte. Jokowi adının oluşturduğu bir ‘aura’dan bahsederken, Endonezya
Demokratik Mücadele Partisi (PDI-P)’nin aday olarak belirlenmesiyle bunun kayda
değer bir seçmen grubunda Jokowi’ye yönelik yaklaşımda bir değişim ortaya
çıktı.
PDI-P’nin Suharto döneminin
muhalefeti üstlenen siyasi parti olduğu hatırlansa da, lideri Megawati
Sukarnoputri’nin halka vaad edebileceği bir söylemi, bir iktidar projesi
olduğundan bahsetmek mümkün değil. Megawati’nin çevresinin bunu öngörememesi
mümkün değil. Bu nedenledir ki, PDI-P’nin bir siyasi parti olarak varlığını
sürdürmesi popülaritesi yüksek Jokowi sayesinde olabilecek en iyi seçimdi.
Bununla birlikte, Jokowi’nin taşıdığı sivil yönelimli yapısı ile PDI-P’nin
Sukarnolu yıllara özlem duyan aşırı-milliyetçi duruşu arasında bir çelişki
olduğuna kuşku yok. Başkanlığı sürecinde Megawati’nin güdümünde bir emanetçi
siyasetçi rolü mü oynayacak, yoksa topluma akseden ‘yumuşak dokunuşu’ kayda
değer bir ideolojik bir siyasi harekete dönüştürebilecek mi sorusu önemli.
Çünkü 52 yaşında olduğu dikkate alındığında Jokowi’nin icraatları çerçevesinde
ikinci dönem seçilme şansı mutlaka ki var. Bu süreçte Jokowi’nin en önemli güç
kaynağı yardımcısı Yusuf Kalla olacak. Kalla’nın devlet tecrübesine haiz oluşu,
iş çevrelerine mensubiyeti, uluslararası yapılarla bağlantısı Jokowi’nin
zaafiyet noktalarında bir destek özelliği kazanacak. Biri orta sınıf diğeri
elit iş çevrelerine mensup başkan ve yardımcısının ülkeye nasıl bir tasarım
sunacakları merak konusu.
İki yıl öncesine kadar ülkenin yeni
devlet başkanı olacağına kesin gözüyle bakılan Prabowo Subianto son on yılını
ülke üst siyasetine vermiş bir emekli general. Prabowo’nun geldiği kaynaklar,
onu Suhartolu yılların geri dönüşünün sembolü olarak öne çıkartıyordu. Prabowo
bu siyasi duruşu, kampanya boyunca koyu bir milliyetçi duruşla dışa vurdu.
Endonezya halkının Prabowo’ya ‘ihtiyaç’ hissetmesinin ardında, 1998-2014 yılları
arasındaki reform döneminin hayal kırıklıkları oluşturuyor. Bürokrasi,
yolsuzluklar, eğitim-sağlık- başta olmak üzere refah indeksinde başarılamayan
hedefler, ‘Hiç değilse güçlü bir lider’ söylemiyle Suhartovari bir lideri, yani
Prabowo’yu öne çıkartıyordu. Tabii, bu yapının Suharto dönemi ürünleri olarak
değerlendirilmeyi hak eden medya, iş çevreleri ve de en önemlisi bürokrasideki
destekçilerinin rolünü unutmamak gerekir. Prabowo’ya destek verenler sadece bu
kitle değil.
Adına ‘İslamcı’ denilen ‘Halkın Emaneti
Partisi’ (PAN), ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’ (PKS), ‘Ulusal Birlik Partisi’
(PPP)’nin ve de ülkenin en önemli cemaat yapısını teşkil eden ‘Alimler
Birliği’nin (Nahdat’ul Ulama), sicilinde insan hakları ihlâlleri bulunan bir
generalin ardına takılmaları, politika gözlemcilerinde ‘pür pragmatizm’ olarak
değerlendirildi. ‘Pragmatizm’ olgusunun, adına ‘İslamcı’ denilen yapılarla
bağını anlamlandırmak zor olsa da, Endonezya siyasetinde ‘maddi ilişkilerin’
kayda değer rol oynaması, bu partileri oluşacak herhangi bir iktidarda
alabilecekleri bakanlık sayısıyla siyasete konuşlanmalarına neden oluyor.
Öyle ki, ittifak oluşumu sürecinde
Jokowi-Kalla ikilisinin potansiyel ittifak partilerine ‘bakanlık dağılımı’
değil, siyasi birlik yaklaşımı sözde İslamcı partilerin işine gelmeyecek yeni
bir anlayışı içeriyordu. Temelde Prabowo etrafında örüntülenen bu ittifakın, 30
Eylül 1965 ‘darbesini’ gerçekleştiren ve akabinde ülkede önemli bir ‘kıyıma’
neden olan Suharto’ya destek veren çevrelerle benzerliğine dikkat çekmekte
fayda var. Bu anlamda geniş Müslüman kitlelerin oyunu alan bu partilerin ‘derin
devlet’ bağlamlarına paralel bir siyasete soyunmaları ‘1999 ruhuna’ tezat
teşkil ediyor.
Jokowi-Kalla ikilisini kolay bir
görev beklemediği ortada. Ancak Endonezya halkının ümitvar olma için yeterli
nedenleri var. Sadece bölge ülkelerine değil, dünyanın benzer ülkelerine de
örnek olabilecek bir seçim süreci geçiren Endonezya gelecek beş yılda önemli
değişimlere gebe.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder