3 Temmuz 2014 Perşembe
Endonezya’da Başbanlık Seçimi’nde Son Viraj
Mehmet Özay 3 Temmuz
2014
Endonezya Başkanlık seçimi 9 Temmuz’da yapılacak. Başkanlık için iki aday
yarışıyor. Endonezya siyasal yönetim yapısında Başkan adayları bir yardımcı ile
seçimlere giriyor. Seçim kampanyası sürecinde adayların sergiledikleri
yaklaşımlar ve televizyonda canlı yayında milyonlarca seçmen kitlesi önündeki
performanslarının yanı sıra, sahada seçmenlerin olgun davranışları Güneydoğu Asya’daki
diğer ülkeler için örnek bir seçim atmosferi olarak değerlendirilmeyi hak
ediyor.
Önümüzdeki hafta yapılacak seçimde, seçim komisyonunca belirlenen listeye
göre söyleyecek olursak, ilk sırada eski general Subianto Prabowo ve yardımcısı
Susilo Bambang Yudhoyono (SBY) döneminin ekonomiden sorumlu bakanı ve ‘Halkın
Emaneti Partisi’ (PAN) lideri Hatta Rajasa bulunuyor. İkinci aday ise, Joko
Widodo, genel olarak bilindiği şekliyle söylersek Jokowi. Yardımcısı ise,
SBY’ın ilk dönem başkan yardımcılığını yapmış ve ülkenin köklü partisi
Golkar’ın bir dönem başkanlığını yürütmüş olan Yusuf Kalla.
Ancak bu iki aday ve yardımcılarının yanı sıra, bu adayları ortaya
çıkaran siyasi partiler, siyasi ekoller ve bu aday ve partilere destek veren,
yarışın odağında olmamakla birlikte kurulan ittifaklarla önemli rol oynayan
diğer siyasi oluşumlar ülkenin önümüzdeki beş yılını belirleyecek Başkanı ve de
dolayısıyla hükümeti belirleyecekler.
Başkan adaylarının kimler olduğuna kısaca değinelim. Bir yanda Suharto
döneminin generallerinden, 1998 yılındaki öğrenciler başta olmak üzere toplumun
çeşitli kesimlerinin destek verdiği gösterilerin bastırılmasında oynadığı rolle
dikkatleri üzerine çekmiş olan Subianto Prabowo bulunuyor. Prabowo’nun
Suharto’yla bağı sadece onun ‘emrinde’ bir subay olmasıyla sınırlı değil.
Suharto’nun kızıyla evli olması dolayısıyla ailevi bağı da bulunuyor. Ancak
Prabowo, o günkü koşullarda tüm girişimlerine rağmen, Suharto’nun siyasi
hayatının sona ermesini engelleyemediği gibi, olayları bastırma konusunda
sergilediği yaklaşımla ordudan ihracı sonrasında Ürdün’de sürgün hayatı yaşadı.
Prabowo’nun ordudaki ‘agresif’ yaklaşımının ordu sonrası sivil yaşamda
bir sure sonra siyasi hayatta rol alma çabası aslında ülkede Generallerin
siyasetle ilişkilerinin derinliğini ortaya koyması bakımından dikkat çekici.
Prabowo, ülkenin önemli siyasetçi ailelerinden birine mensup. Bu özelliği,
ordudaki rolü, Suharto’yla ilişkisi, Endonezya ordusunun ‘ekonomi ile içli
dışlılığı’ gibi faktörler bugün Prabowo’yu maddi anlamda en zengin politikacı
konumuna getirmiş durumda. Bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce, Jokowi
faktörünün öne çıkmasından önce kamuoyu göstergelerinde ilk sırada Prabowo’nun
bulunması ‘tek adam’ figürü olarak lanse ediliyordu.
Prabowo’nun yardımcı olarak kendisine PAN’ın liderini seçmesi bir tesadüf
değil. Dün SBY’ın kurduğu ve manevi lideri konumunda olduğu Demokrat Parti
seçimlerde Prabowo’yu destekleyeceklerini ilan etti. SBY yönetiminde Başkan
yardımcısı Boediono’ya eş değer bir işlev görmesi nedeniyle, SBY tarafından
Prabowo’ya yardımcı olarak önerdiğine şüphe yok. Bu anlamda eski generallerin
devir teslimi öngördükleri düşünüldüğünde herhalde yardımcılarının da benzer
çevreden olması anlaşılabilir bir durum.
PAN, ülkede oy oranları yüzde onu geçemeyen sözde İslamcı partilerden
biri. Muhammediy’ye grubunun önde gelen liderlerinden Amin Reis’in kurduğu
partide 2003 yılından beri genel başkanlık yapıyor. Benzeri diğer partilerle
birlikte siyaset yapmak yerine, her dönem öne çıkan partilerle ittifak kurarak
hükümette mümkün olduğunca bakanlık temin etme politikasıyla pragmatik yaklaşım
sergileyen partiler arasında.
İkinci aday ve yardımcısına değinelim. Endonezya siyasetinin yeni yüzü
Jokowi, önemli bir seçmen kitlesi için yeni umut anlamı taşıyor. Orta halli bir
tüccarlıktan Solo eski adıyla Surakarta Belediye Başkanlığı ve ardından Cakarta
Valiliği’ne yükselen Jokowi’yi mevcut siyasetçilerden ayıran temel hususlar
halkla birlikte olmayı tercih etmesi, halka hizmet noktasında bürokratik
engellemelerden mümkün olduğunca uzak kalmaya çalışmasıyla ayrılıyor. Bir
siyasi partinin veya ülkede yaygın bir şekilde tanık olunduğu şekliyle dini bir
yapılanmanın içinde aktif olarak yer almamış Jokowi’nin ulusal siyaset
dünyasının odağına oturması yeni bir siyasetçi tipolojisine işaret ediyor.
Ancak Jokowi’nin Solo Belediye Başkanlığı’nda sergilediği ‘yerel’
başarıyı bir siyasi lider olarak siyasi harekete dönüştür/e/mediğini görmek
gerekiyor. Bu anlamda, “Jokowi umut vaad ettiği kitleler nezdinde karizmatik
bir lider mi?” sorusuna olumlu cevap vermek mümkün değil. Aksine, kendisini
Belediye Başkanlığı’na taşıyan güçlerin -ki bunların başında ‘Endonezya
Demokratik Mücadele Partisi’ (PDI-P) geliyor- etkisiyle, önce Cakarta Valiliği
ardından da, bu görevde daha iki yılı dolmadan devlet başkanlığına adaylığının
belirlenmesi onunla ilgili bazı kaygıların da giderek güçlü bir şekilde ortaya
çıkmasına neden oluyor. Bu anlamda, Jokowi faktörü kimi siyasi odakların tespit
ve tertip ettiği bir proje olarak gündemde yer alıyor.
Öyle ki, PDI-P’nin manevi lideri konumundaki Sukarno’nun kızı
Megawati’nin 2004 ve 2009 seçimlerinde yaşadığı hezimet sonrasında bir kez daha
devlet başkanlığına adaylığını koyması beraberinde parti için de bir yıkıma
neden olacaktı. Bu bağlamda, Megawati, Jokowi faktörü üzerinden siyasete devam
etmekle aslında rasyonel bir seçim yaptı. Bu seçim, PDI-P’nin ulusal siyasette
var olabileceğinin kanıtı olarak ortaya çıktı. Ancak burada bir ikilemden de
söz etmek mümkün. O da, Jokowi gibi siyasi parti angajmanın girmeden nötr
anlamıyla tabandan aldığı destek ve bu tabanın umutlarına karşılık gelecek
ulusal politikalarda ne denli belirleyici olabileceği konusundaki şüphelerle
ilgili. Tam da bu noktada, Jokowi’nin yardımcısı olarak belirlenen isme yani,
Yusuf Kalla’ya bakmakta fayda var.
Golkar kökenli olmakla birlikte, ülkede sevilen bir siyasetçi olarak
kalmayan, uluslararası çevrelerle de yakın temasları olan biri. Yusuf Kalla,
başkanlık seçimlerine aday olmadı. Bir partiye de mensup değil. Ancak sahip
olduğu nitelikleri onu bir anda şüphe götürmeyecek şekilde ulusal siyasette
gene çok önemli rol almaya itti. Yusuf Kalla’nın Golkar gibi Endonezya
şartlarında köylere kadar örgütlenebilmiş bir siyasi hareketin başkanlığını
yapması; SBY’ın yardımcısı olarak 2004-2009 yıllarında ülke yönetiminde söz
sahibi olması; Açe Barışı’na giden süreçte tüm ‘bürokratik’ engelleri aşarak
‘Açe Özgürlük Hareketi’nin (Gerakan Aceh Merdeka -GAM) gerek sahadaki
komutanları, gerekse yurt dışındaki lider kadrosuyla doğrudan temaslar kurma
cesaretini gösterebilmesi, bir anlamda “Jokowi’de eksik olan nedir?” sorusuna
verilebilecek cevaplardan belki de bir kaçına karşılık geliyor. 2009 yılından
sonra köşesine çekilip oturmayan Yusuf Kalla, Endonezya Kızılay’ının başına
geçerek sosyal yardım meselesine el attı. Bu süreçte, pek de bu coğrafyada
kimsenin cesaretle üzerine gidemediği Myanmar’daki Arakanlı Müslümanlar
meselesinde Myanmarlı yetkililerle düzenlenen toplantılar silsilesinde başat
rol oynadı. Zaten iş çevrelerinden gelmesi nedeniyle de Kalla’nın başta komşu
ülke Malezya, Singapur ve Avustralya olmak üzere bölgede ve de küresel olarak
diğer ekonomi çevreleriyle ilişkilerinde sorun olmadığı aşikâr.
Bu seçim pek çok açıdan önem taşıyor. İlki, ülkenin iç sosyo-ekonomik
dinamikleriyle ilgili. Ülkede hâlâ bitmemiş reform sürecinin ne yöne
evrileceği; çeşitli etnik yapılar ile merkezi yönetim arasındaki mevcut
sorunların ne şekilde çözüme kavuşturulacağı; bu anlamda, 1999 yılında
başlatılan ancak reelde neye karşılık geldiği konusunda önemli açmazları
bulunan merkezden yönetim uygulamasının sonlandırılması; son yıllarda makro
ekonomik göstergeler dikkate alındığında ‘kayda değer’ yükseliş sergileyen
ekonomiye rağmen, bu ‘zenginliğin’ geniş halk kitlelerine ‘doğrudan’ nasıl
yansıtılacağı gibi alanlar dikkat çekiyor. Ulusal siyaset ve yönetim bağlamında
‘Açe Barışı’, ülkenin uluslararası arenada imajını olumlu etkilerken, bu Barış’ın aradan geçen
sekiz yıla rağmen, Açe’ye ve Açelilere neler kazandırıp kazandırmadığı; Barış
Anlaşması’nın maddelerinin pratikte ne denli karşılıp bulup bulmadığı da hiç
kuşku yok ki, merkezi güçlerin üzerinde düşünmesi gereken sorunlar arasında yer
alıyor.
İkinci alanda ise ülkenin yakın ve uzak komşuları ve küresel güçlerle
etkileşimi geliyor. Güneydoğu Asya Ülkeleri İşbirliği Topluluğu (ASEAN)’ın
önemli kurucu ülkelerinden biri olan Endonezya’nın, topluluğun 2015 yılında
Ekonomik Birliğe evrilme sürecinde nasıl bir rol oynayacağı kadar, Birlik
içerisinde ‘liderlik sorununun’ çözümüne nasıl katkıda bulunacağı izlenmesi
gereken bir durum. Birliğe üye ülkelerin bir bölümünün Çin’le, Güney Çin
Denizi’ndeki kıta sahanlığı meselesinden kaynaklanan sorunların çözümü söz
konusu olacaksa bunun Endonezya’nın aktif katılımından bağımsız olmayacağı da
ortada. Bu teritoryal hakların çakışmasından neşet eden sorunların ötesinde,
yükselen Çin faktörünün bölge üzerindeki tesirleri; Avustralya’yla mülteciler
sorunu başta olmak üzere bazı diğer sorunların varlığı; ABD’nin Güneydoğu Asya
ekseninde etkin bir siyaset gütmesi ve Hindistan’da gerçekleşen yönetim
değişikliğinin bölgeye etkileri Endonezya yönetimini bekleyen meseleler
olacaktır.
Tüm bu iç ve dış konularda güçlü bir Başkan ve Başkanlı uyumlu çalışacak
etkin bir hükümet hiç kuşku yok ki, Endonezya’yı bölge ve dünya siyasetinde önemli
bir yere taşıyacak. Ancak Jokowi’nin tüm popülaritesine karşın, halk nezdinde
karşılığı sınırlı bir siyasi yapının uzantısı olarak ortaya çıkması;
Prabowo’nun askerlik günlerinden kalan ‘sakıncalı duruşu’nun doğurduğu bazı
açmazlar, seçmenin son ana kadar karar verme süreçlerinde üzerinde duracakları
hususlar olacak. Bununla birlikte, bu iki başkan adayının dışında, ideolojik
temellerinden yoksun salt pragmatik bir yaklaşımla oluşacak yeni hükümette daha
çok sayıda bakanlıkla temsil edilme şansını elde etmeye çalışan ve önemli bir
kısmını sözde İslamcı partilerin oluşturduğu yapıların tabanlarını ikna etme
kabiliyetleri çerçevesinde ittifak kurdukları Başkan adayına oy
sağlayacaklar. Bir yanda, halkın içinden
çıkmış ve reform sürecinin devamcısı olarak görülen Jokowi, öte yandan reform
sürecinin önde gelen argümanlarından olan ‘eski general başkanlara son’
yaklaşımını yadsıtan, ancak güçlü başkan imajına sahip Prabowo gerçeği. Son
kamuoyu yoklamaları Jokowi’yi önde gösterse de, Prabowo’nun aradaki farkı
giderek kapattığını ortaya koyuyor. Jokowi ile sivil bir yönetim ülkeyi farklı
mecralara taşıyabilecek potansiyele sahip olacak; Prabowo ile sadece eski bir
generalin ülke yönetimini devralması değil, ‘güçlü ve milliyetçi bir lider’
duruşuyla Suhartolu yıllara bir tür dönüş anlamı taşıyacak.
http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/302889/endonezyada-baskanlik-seciminde-son-viraj
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder