Mehmet Özay 18 Kasım 2013
Filipinler’deki doğal afet bir kez daha Güneydoğu Asya’yı dünya gündemine
taşıdı. 8 Kasım günü ülkenin orta bölgelerinde Samar ve Leyte Eyaletleri’ni
vuran Haiyan Tayfunu 7 ilâ 13 milyon arasında kişinin yaşamını etkilediği ileri
sürülüyor. Özellikle Tacloban şehrinde etkili olan tayfundan etkilenenler,
günlerce ‘acil yardımların’ kendilerini ulaşmasını beklerken, hükümet ve
Birleşmiş Milletler arasında felâketin boyutları konusunda görüş ayrılıkları
gündeme damgasını vurdu. Bu durumun, hükümet ve BM’nin çalışmalarının
güvenilirliğine gölge düşürdüğüne kuşku yok. Tüm bu hususlar doğal afetler
karşısında hazırlıksız yakalanmanın bir örneğinin daha ortaya çıkması kadar,
hemen sonrasında ilk yardım faaliyetlerinde ciddi aksaklıkların yaşanması
ilgili ülke yönetimlerinin ve yardım kuruluşlarının yeni stratejiler
geliştirmelerini zorunlu kılıyor.
Bu noktada, bazı istatistiki bilgileri gündeme getirmekte fayda var. Ölü
sayısı konusunda Birleşmiş Milletler ve Filipinler Hükümeti’nin birbiriyle
çelişen rakamlar gündeme getirdiklerini söylemiştik. Bu bağlamda, BM İnsani
Yardım Koordinasyonu (OCHA) yetkilileri sahadaki çalışanlarından aldıkları
bilgilere göre geçen Cuma günü yaptıkları açıklamalarda ölü sayısı tahmini
olarak 10.000 olarak veriyordu. Filipinler Hükümeti’nin oluşturduğu olağanüstü
kriz masası ise bu sayının 2360 civarında olduğunu ileri sürüyor. Devlet Başkanı
Benigno Aquino da yaptığı açıklamada ölü rakamlarını 2500 olarak vermişti. Aynı
günlerde hükümet yetkilileri 1140 kişinin de kayıp olduğunu ilân ediyordu.
Filipinler yönetimi ile BM’nin ölü sayısı konusundaki çelişkili açıklamaları
üst düzey bir polis memurunun görevden alınmasına kadar vardı. Söz konusu polis
memuru, hükümet kaynakları yerine, BM kaynaklarından hareketle açıklamada
bulunması onu görevinden etti.
Öte yandan, 500.000 kişinin evsiz kaldığının açıklanması, kısa ve orta
vadede yardım çalışmalarının gıda ve ilaç dağıtımının dışında hangi boyutlarda
seyretmesi gerektiğini de ortaya koyuyor. Ancak temel yardım çabalarının bile
mağdurlara ulaştırılmasında önemli sıkıntılar yaşandığı dikkate alındığında,
yarım milyon insanı yeniden hayata bağlayacak ve toplumsal yaşamlarına geri
döndürecek sürecin ne kadar uzun olacağını kestirmek güç.
Adalar ülkesi Filipinlerin orta kesimlerini vuran Haiyan Tayfunu akıllara
2004 yılında Açe, 2011 yılında da Japonya’yı vuran tsunamileri akla getirdi.
Aradan geçen yaklaşık on güne rağmen, felâket sonrası yardım faaliyetlerinde
önemli derecede aksamalar yaşanması gündemde yer etti ve etmeye devam ediyor.
Neredeyse her büyük felâkette yaşandığı üzere, mağdurların getirilen yardımlara
ulaşmak için bölgedeki havalimanlarından başlayarak kaotik görüntüler ortaya
çıktı. Öyle ki, kimi yerlerde yardım malzemeleri taşıyan ekiplere açlık ve
susuzluğun neden olduğu psikolojiyinin de etkisiyle şiddete varan boyutlarda
vak’aların yaşanması resmi makamların ve yardım kuruluşlarının çalışmalarında
yeni stratejiler geliştirmelerini zorunlu kılıyor. Bu durum, sadece yardımları
organize eden kurumlarda çalışanları değil, mağdurlar arasında güçlüler
karşısında zayıf konumda bulununların güvenliğini de yakından etkiliyor.
Güneydoğu ve Doğu Asya’da uzanan adaları ve sahillerini etkisi altına alan
muson yağmurları ve bu döneme denk gelen kasırga ve tayfunlar aslında yeni
değil. Bu anlamda Filipinleri etkisi altına alan tayfun bir sürpiz olmadığı
gibi, yakın geçmişte bölgede yaşanan benzer felâketlerden de ders
çıkartılmadığı yönünde ciddi kaygılar var. Bu noktada, mağdurların uzun süre
yardım alamamaları, hava ulaşım desteğinin yeterince gündeme getirilmediğini
ortaya koyuyor. Daha dün bile uluslararası yayın yapan televizyon kanallarının
bölgedeki muhabirleri kitlelerin hâlâ ‘aç ve susuzluğundan’ bahsediyor. Kimi
ülkeler kısa sürede yardım ekiplerini ve malzemeleri başkent Manila’ya taşısa
da, merkezden felâket bölgesine ulaşmak için yeterli alt yapının olmaması
bölgedeki mağduriyeti daha da artırıyor. Bu süreçte bir diğer çarpıcı sorun ise
güvenlik konusundaki zaafiyetin neden olduğu yağma ve şiddet. Bu husus örneğin,
güçlünün zayıfı ezmesinden tutun da, soygun ve katl ile sonuçlanan vak’alar
şeklinde farklı derecelerde gündeme geliyor.
Doğal afetten etkilenen yüzbinlerce kişi hayata tutunma süreci yaşarken,
yardımlar konusundaki girişimler uluslararası ilişkiler boyutunda da ele
alınmaya başlandı. Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki, özellikle
Japonya’nın Okinava askeri üssünden hareket eden deniz piyadeleri felâket
bölgesine kısa sürede ulaşmasına rağmen, Çin’in yardım konusunda çekimser bir
tutum takınması gündeme getirilen konular arasındaydı. Amerika’nın eski
kolonisi Filipinler’de uzun yıllar sahip olduğu deniz üslerine yönelik eleştiriler
ve halkın tepkisine rağmen, felâket sonrasında bölgede ilk yardım çalışmalarını
gerçekleştirmesi Amerika’nın bu tip durumlarda izlediği ulusal politikası
olarak değerlendirmek gerekir. Kimi gözlemciler 2004 yılında yaşanan tsunami
sonrasında ABD deniz ve hava kuvvetlerinin Açe’ye yardımının Endonezya ile
ilişkilerin yeniden rayına oturmasında önemli bir işlev gördüğünü hatırlatarak,
benzer bir sürecin Filipinlerle ilişkiler de gerçekleşebileceğine dikkat
çekiyorlar.
Bu süreçte dikkat çeken yardım çabalarından biri de, Manila’daki
kimi ülke büyükelçiliklerinin faaliyetleriydi. Ancak bu gelişmelerde dikkat
çeken bir yön ise ASEAN’la ilgili. Siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirme
konusunda önemli çabalara imza atan Birlik, bölgeyi sık sıkziyaret eden doğal
afetler karşısında bugüne kadar tutarlı birpolitika izlemiş değil. Bu durum, ne
yazık ki, Haiyan Tayfunu’nun neden olduğu felâket sonrasında da gözlemlendi.
ASEAN üyeleri arasında Malezya ve Endonezya kimi devlet ve sivil kurumlar
vasıtasıyla yardıma yönelik çabalar içine girse de, ASEAN’ın bu tip gelişmeler
karşısında herhangi bir hazırlığının olmadığı dikkat çekiyor. Son dönemde,
ASEANlılık olgusunu dillendiren yetkililerin üye ülke halkları arasındaki
sosyal ve kültürel bağları geliştirme konusundaki söylemlerinin tam da karşılık
bulması beklenen deprem, tayfun gibi doğal afetler bağlamında gerekli araçları
harekete geçirme konusunda henüz adım at(a)madıklarını gözleniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder