Mehmet Özay 21 Kasım 2013
İngiliz Milletler Topluluğu’na üye ülkeler, Sri Lanka’nın başkenti
Kolombo’da biraraya geldi. Üç gün süren toplantılarda temsilin, Devlet
Başkanları ve Başbakanlar düzeyinde olması toplantının önemini ortaya
koyuyordu. İki yılda bir gerçekleştirilen bu toplantının bu yılkı ev sahibi iç
savaştan 2009 yılında çıkmış Sri Lanka’ydı. Her ne kadar, Toplantı, Filipinler’deki
afetin gündeme damgasını vurmasıyla pek de öne çıkmadıysa da, bu Birliğin kayda
değer bir önemi olduğuna kuşku yok. İngiliz Milletler Topluluğu, bir anlamda 2.
Dünya Savaşı’yla birlikte İngiliz sömürgeciliği tedrici olarak sona erse de, o
dönem ve akabinde Asya, Afrika, Pasifik’deki ‘bağımsız’ ülkelerin İngiltere ile
bağlarının devamlılığının sağlanması açısından göz ardı edilemecek bir yapı.
İngiltere
Başbakanı David Cameron’un yanı sıra, Prens Charles katıldığı Kolombo’daki
toplantının ana gündem maddesi “eşitlikçi kalkınma” başlığını taşıyordu. Bu
başlığın neye tekabül ettiğini kısaca irdelemeden önce, biraz da aradan geçen
sürede neler olup bittiğini ortaya koyan bir ironi olarak değerlendirilebilecek
bir hususa değinmek gerekir. Dr. Mahathir’in Milletler Topluluğu’nun varlığına
dair yaptığı hicvi hatırlatmakta fayda var. Dr. Mahathir, yıllar önce
Kraliçe’nin de hazır bulunduğu benzer bir toplantı da, “’Birlik’i’ (Common)
anladıkta ‘refahı’ (wealth) pek göremedik” dediği rivayet edilir. Yani Dr.
Mahathir, bu yaklaşımıyla daha sömürge döneminden başlayarak modern ulus
devletler sürecinde devam eden İngiltere ile ‘ortaklıklardan’ bağlı ülkelerin
neler kazanıp kazanamadıklarını düşündürtmeye sevk ediyordu. Bu düzeyde olmasa
da Başbakan Necib, Malezya’nın Birlik’ten beklentisini ortaya koyuyor ve temel
hedefin üye ülkeler arasında ‘ortak kazanımlar’ olmasından taviz verilmemesini
dile getiriyordu.
Üç gün süren görüşmelerde ana tema eşitlikçi ekonomik kalkınma olmakla
birlikte, Sri Lanka’nın ‘özel konumundan’ kaynaklanan nedenle gündeme Cameron
ile Sri
Lanka Devlet Başkanı Mahinda Rajapakse arasında yaşanan gerilim damgasını
vurdu. Toplantının sivil savaşın henüz yakın geçmişte sona erdirildiği Sri
Lanka’da gerçekleştirildiği söylemiştim. Bu tip sivil savaşların akabinde geçmişe
yönelik insan hakları ihlâlleri konusundaki söylemler yerini fiiliyata, yani
mahkemelerde hesap görülmesine terk ediyor. Bununla birlikte, Sri Lanka
yönetiminin etnik Tamil azınlığa yönelik insan hakları ihlâllerinin henüz adalet
önüne taşınmamış olması Kanada, Hindistan ve Mauritus tarafından protesto
edildi ve bu üç ülkeden katılım gerçekleşmedi. Ancak İngiliz Başbakanı Cameron
geçmişte yaşananlar noktasında Sri Lanka yönetimini eleştirmekten geri durmadı.
Görüşmelerde geçmişte yaşanan insan hakları ihlâllerini ele alacak bağımsız bir
komisyon oluşturulması fikri Sri Lanka Devlet Başkanı’nca şiddetle reddedildi. Bu
nedenle Cameron ile Rajapakse arasında gerginlik yaşandı. Cameron, insan
hakları ihlalleriyle ilgili bağımsız komisyon kurulması konusunda Sri Lanka
yönetimine üç aylık süre tanıdığını, aksi halde Birleşmiş Milletler İnsan
Hakları Konseyi’ni harekete geçireği tehdidinde bulundu. Cameron söylemle de
kalmadı, çatışmalara konu olmuş Tamil azınlığın yaşadığı Jaffna’ya tarihi bir
ziyarette bulundu. Cameron, ülkenin 1948 yılında bağımsızlığını kazandığı
1948’den bu yana Jaffna’yı ziyaret eden ilk devlet başkanı oldu. Organizasyonun
daha ilk günkü toplantılarına katılmayıp Tamil etnik azınlığı ziyareti yeğleyen
Cameron, sahada hâlâ çadırlarda yaşayan insanları görmesi, başkente dönüşünde
yukarıda zikredilen ‘tehdidi’ yapmasına neden oldu.
Kolombo’daki
toplantının ana konusu ‘kalkınma’ derken, ilgi alanımıza topluluğun üyeleri
arasındaki Malezya giriyor ister istemez. Bu çerçevede, yukarıda dile
getirdiğimiz Cameron-Rajapakse atışmasına karşılık, Sri Lanka yönetimi,
Malezya’nın turizm konusundaki tecrübelerinden istifade etmenin yollarını
aradı. 1980’lerden bu yana periyodik kalkınma hedefleri koyan ve bu minvalde
belirli vasatlara ulaşan Malezya’nın ‘modelliği’ çeşitli coğrafyalardaki
kalkınma hamleleri hedefleyen ülkeler için de ‘parmakla’ gösteriliyordu. Bu
bağlamda, Sri Lanka’nın böyle bir taleple gelmesinin doğallığı kadar, Malezya
için kaçırılmayacak bir fırsattı.
Malezya
Başbakanı Necib bin Razak toplantının ana gündem maddesinin görüşüldüğü
oturumlarda, ‘piyasa ekonomisine’ inandıklarını söylüyordu. Ancak bunun yanı
sıra hükümetin kimi noktalarda, tabii bu bağlamda ülkedeki farklı etno-ekonomik
sınıflar arasında ‘eşitlikçiliği’ gerçekleştirmeye matuf bir müdahaleciliğe de
atıfta bulunuyordu. Malezya’nın ‘örnekliği’ belki de burada yatıyor. Yani, bir
yandan ‘piyasa ekonomisi kuralları içerisinde oynamak ve öte tarafdan da,
ülkenin sömürgecilik döneminden tevarüs eden sosyo-ekonomik geri kalmış ‘Malay’
etnik çoğunluğun ayakları üzerinde durmasını sağlayacak bir ‘devlet
müdahaleciliği’. Şayet ülke yönetiminin ortaya koyduğu bir başarı varsa bu olsa
olsa müdahalecilik dozunun ayarlanmasında. Yoksa emperyal kapitalizmin dünkü
patronu İngiltere ile 20. yüzyıldaki patronu ABD böylesi bir uygulamaya izin
verir miydi diye sorulabilir.
Peki Başbakan
Necib’in de bu toplantıda gündeme getirdiği başarı neydi? Çinli azınlığın
ekonomi sektöründeki başat konumu karşısında adını açıkça ortaya koymasa da, Malay
Müslümanlara sağlanan başta eğitim temelli olmak üzere sağlanan yardımlarla
sosyal mobilitelerinde görülen ‘pozitif’ değişim. Bunun istatiktiki açılımı ise
1970 yılında 43.3 olan fakirliğin 2011’de %1.7’ye gerilemiş olması. Tabii bu
açılım, tüm bu yüzdelerin ‘Malaylarla’ sınırlı olduğu anlamına geldiğini iddia
etmek zor. Diğer etnik azınlıklar arasından veya diyelim ki Borneo Adası’ndaki
Sabah ve Saravak Eyaletleri’ndeki yerli etnik unsurlar arasındaki
sosyo-ekonomik gelişmeler unutulmamalı.
Öte yandan Prens Charles ile Necib bin Razak arasında bir görüşme
gerçekleşti. Görüşme talebinin Prens Charles’dan geldiği söyleniyordu. Prens,
bu vesileyle İslami finans konusunda öncü konumunu sürdüren Malezya’nın bu
finans maharetiyle görece küçük ülkelerin iklim değişikliği karşısında
tedbirler alınmasında işlevsel olup olmayacağını gündeme getirmiş. Henüz
görüşmenin detaylarına vakıf olamasak da, ilginç bir talep olduğuna kuşku yok.
Bu bize, geçen yıl Cohor’da düzenlenen İslam Ekonomi Forumu’nda can alıcı
konuşma yapan Singapur Maliye Bakanı’nın İslami finansının çok daha fazla açılım
yapması gerektiği yollu söylemini getirdi. Bu çerçevede, sıcak para ihtiyacının
dorukta olduğu bir dönemde, doğudan batıya İslami finansa sarılmayı bekleyenlerin
olduğu ortaya çıkıyor.
Eşitlikçi kalkınma olgusunun tartışmaları süreceğe benziyor. Bu minvalde,
Başbakan Necib, fakirliğin ortadan kaldırılması, refahın
yaygınlaştırılması bağlamında Topluluk
içinde ele alınan hususların 3-5 Aralık tarihlerined Bali’de düzenlenecek Dünya
Ticaret Organizasyonu Bakanlar Konferansı’nda da ele alınmasına çalışacaklarını
söylüyordu. Ayrıca, Necib’in bu hususun, Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde
önemli bir rol oynayabileceği konusundaki ‘cesurane’ talebi kabul görmüş
gözüküyor. Bu minvalde, Birliğe üye ülke Maliye Bakanları önümüzdeki yıl
biraraya gelerek BM’de görüşülecek 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi’ne bir tasarı
sunmaları bekleniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder