22 Kasım 2013 Cuma

İngiliz Milletler Topluluğu Derde Deva Olur mu? / Can The Commonwealth of Nations be remedy?

Mehmet Özay                                                                                                                  21 Kasım 2013

İngiliz Milletler Topluluğu’na üye ülkeler, Sri Lanka’nın başkenti Kolombo’da biraraya geldi. Üç gün süren toplantılarda temsilin, Devlet Başkanları ve Başbakanlar düzeyinde olması toplantının önemini ortaya koyuyordu. İki yılda bir gerçekleştirilen bu toplantının bu yılkı ev sahibi iç savaştan 2009 yılında çıkmış Sri Lanka’ydı. Her ne kadar, Toplantı, Filipinler’deki afetin gündeme damgasını vurmasıyla pek de öne çıkmadıysa da, bu Birliğin kayda değer bir önemi olduğuna kuşku yok. İngiliz Milletler Topluluğu, bir anlamda 2. Dünya Savaşı’yla birlikte İngiliz sömürgeciliği tedrici olarak sona erse de, o dönem ve akabinde Asya, Afrika, Pasifik’deki ‘bağımsız’ ülkelerin İngiltere ile bağlarının devamlılığının sağlanması açısından göz ardı edilemecek bir yapı.

İngiltere Başbakanı David Cameron’un yanı sıra, Prens Charles katıldığı Kolombo’daki toplantının ana gündem maddesi “eşitlikçi kalkınma” başlığını taşıyordu. Bu başlığın neye tekabül ettiğini kısaca irdelemeden önce, biraz da aradan geçen sürede neler olup bittiğini ortaya koyan bir ironi olarak değerlendirilebilecek bir hususa değinmek gerekir. Dr. Mahathir’in Milletler Topluluğu’nun varlığına dair yaptığı hicvi hatırlatmakta fayda var. Dr. Mahathir, yıllar önce Kraliçe’nin de hazır bulunduğu benzer bir toplantı da, “’Birlik’i’ (Common) anladıkta ‘refahı’ (wealth) pek göremedik” dediği rivayet edilir. Yani Dr. Mahathir, bu yaklaşımıyla daha sömürge döneminden başlayarak modern ulus devletler sürecinde devam eden İngiltere ile ‘ortaklıklardan’ bağlı ülkelerin neler kazanıp kazanamadıklarını düşündürtmeye sevk ediyordu. Bu düzeyde olmasa da Başbakan Necib, Malezya’nın Birlik’ten beklentisini ortaya koyuyor ve temel hedefin üye ülkeler arasında ‘ortak kazanımlar’ olmasından taviz verilmemesini dile getiriyordu.

Üç gün süren görüşmelerde ana tema eşitlikçi ekonomik kalkınma olmakla birlikte, Sri Lanka’nın ‘özel konumundan’ kaynaklanan nedenle gündeme Cameron ile Sri Lanka Devlet Başkanı Mahinda Rajapakse arasında yaşanan gerilim damgasını vurdu. Toplantının sivil savaşın henüz yakın geçmişte sona erdirildiği Sri Lanka’da gerçekleştirildiği söylemiştim. Bu tip sivil savaşların akabinde geçmişe yönelik insan hakları ihlâlleri konusundaki söylemler yerini fiiliyata, yani mahkemelerde hesap görülmesine terk ediyor. Bununla birlikte, Sri Lanka yönetiminin etnik Tamil azınlığa yönelik insan hakları ihlâllerinin henüz adalet önüne taşınmamış olması Kanada, Hindistan ve Mauritus tarafından protesto edildi ve bu üç ülkeden katılım gerçekleşmedi. Ancak İngiliz Başbakanı Cameron geçmişte yaşananlar noktasında Sri Lanka yönetimini eleştirmekten geri durmadı. Görüşmelerde geçmişte yaşanan insan hakları ihlâllerini ele alacak bağımsız bir komisyon oluşturulması fikri Sri Lanka Devlet Başkanı’nca şiddetle reddedildi. Bu nedenle Cameron ile Rajapakse arasında gerginlik yaşandı. Cameron, insan hakları ihlalleriyle ilgili bağımsız komisyon kurulması konusunda Sri Lanka yönetimine üç aylık süre tanıdığını, aksi halde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ni harekete geçireği tehdidinde bulundu. Cameron söylemle de kalmadı, çatışmalara konu olmuş Tamil azınlığın yaşadığı Jaffna’ya tarihi bir ziyarette bulundu. Cameron, ülkenin 1948 yılında bağımsızlığını kazandığı 1948’den bu yana Jaffna’yı ziyaret eden ilk devlet başkanı oldu. Organizasyonun daha ilk günkü toplantılarına katılmayıp Tamil etnik azınlığı ziyareti yeğleyen Cameron, sahada hâlâ çadırlarda yaşayan insanları görmesi, başkente dönüşünde yukarıda zikredilen ‘tehdidi’ yapmasına neden oldu.

Kolombo’daki toplantının ana konusu ‘kalkınma’ derken, ilgi alanımıza topluluğun üyeleri arasındaki Malezya giriyor ister istemez. Bu çerçevede, yukarıda dile getirdiğimiz Cameron-Rajapakse atışmasına karşılık, Sri Lanka yönetimi, Malezya’nın turizm konusundaki tecrübelerinden istifade etmenin yollarını aradı. 1980’lerden bu yana periyodik kalkınma hedefleri koyan ve bu minvalde belirli vasatlara ulaşan Malezya’nın ‘modelliği’ çeşitli coğrafyalardaki kalkınma hamleleri hedefleyen ülkeler için de ‘parmakla’ gösteriliyordu. Bu bağlamda, Sri Lanka’nın böyle bir taleple gelmesinin doğallığı kadar, Malezya için kaçırılmayacak bir fırsattı.

Malezya Başbakanı Necib bin Razak toplantının ana gündem maddesinin görüşüldüğü oturumlarda, ‘piyasa ekonomisine’ inandıklarını söylüyordu. Ancak bunun yanı sıra hükümetin kimi noktalarda, tabii bu bağlamda ülkedeki farklı etno-ekonomik sınıflar arasında ‘eşitlikçiliği’ gerçekleştirmeye matuf bir müdahaleciliğe de atıfta bulunuyordu. Malezya’nın ‘örnekliği’ belki de burada yatıyor. Yani, bir yandan ‘piyasa ekonomisi kuralları içerisinde oynamak ve öte tarafdan da, ülkenin sömürgecilik döneminden tevarüs eden sosyo-ekonomik geri kalmış ‘Malay’ etnik çoğunluğun ayakları üzerinde durmasını sağlayacak bir ‘devlet müdahaleciliği’. Şayet ülke yönetiminin ortaya koyduğu bir başarı varsa bu olsa olsa müdahalecilik dozunun ayarlanmasında. Yoksa emperyal kapitalizmin dünkü patronu İngiltere ile 20. yüzyıldaki patronu ABD böylesi bir uygulamaya izin verir miydi diye sorulabilir.

Peki Başbakan Necib’in de bu toplantıda gündeme getirdiği başarı neydi? Çinli azınlığın ekonomi sektöründeki başat konumu karşısında adını açıkça ortaya koymasa da, Malay Müslümanlara sağlanan başta eğitim temelli olmak üzere sağlanan yardımlarla sosyal mobilitelerinde görülen ‘pozitif’ değişim. Bunun istatiktiki açılımı ise 1970 yılında 43.3 olan fakirliğin 2011’de %1.7’ye gerilemiş olması. Tabii bu açılım, tüm bu yüzdelerin ‘Malaylarla’ sınırlı olduğu anlamına geldiğini iddia etmek zor. Diğer etnik azınlıklar arasından veya diyelim ki Borneo Adası’ndaki Sabah ve Saravak Eyaletleri’ndeki yerli etnik unsurlar arasındaki sosyo-ekonomik gelişmeler unutulmamalı.
Öte yandan Prens Charles ile Necib bin Razak arasında bir görüşme gerçekleşti. Görüşme talebinin Prens Charles’dan geldiği söyleniyordu. Prens, bu vesileyle İslami finans konusunda öncü konumunu sürdüren Malezya’nın bu finans maharetiyle görece küçük ülkelerin iklim değişikliği karşısında tedbirler alınmasında işlevsel olup olmayacağını gündeme getirmiş. Henüz görüşmenin detaylarına vakıf olamasak da, ilginç bir talep olduğuna kuşku yok. Bu bize, geçen yıl Cohor’da düzenlenen İslam Ekonomi Forumu’nda can alıcı konuşma yapan Singapur Maliye Bakanı’nın İslami finansının çok daha fazla açılım yapması gerektiği yollu söylemini getirdi. Bu çerçevede, sıcak para ihtiyacının dorukta olduğu bir dönemde, doğudan batıya İslami finansa sarılmayı bekleyenlerin olduğu ortaya çıkıyor.


Eşitlikçi kalkınma olgusunun tartışmaları süreceğe benziyor. Bu minvalde, Başbakan Necib, fakirliğin ortadan kaldırılması, refahın yaygınlaştırılması  bağlamında Topluluk içinde ele alınan hususların 3-5 Aralık tarihlerined Bali’de düzenlenecek Dünya Ticaret Organizasyonu Bakanlar Konferansı’nda da ele alınmasına çalışacaklarını söylüyordu. Ayrıca, Necib’in bu hususun, Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde önemli bir rol oynayabileceği konusundaki ‘cesurane’ talebi kabul görmüş gözüküyor. Bu minvalde, Birliğe üye ülke Maliye Bakanları önümüzdeki yıl biraraya gelerek BM’de görüşülecek 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi’ne bir tasarı sunmaları bekleniyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder