Mehmet Özay 31
Ekim 2013
Güneydoğu Asya’nın eko-stratejik önemi giderek artarken, sadece bölge
ülkelerindeki toplumsal ve siyasal gelişmelerin değil, aynı zamanda yakın
çevresindeki ülkelerin içinde geçmekte olduğu süreçlerde ASEAN’ı etkiliyor. Bu
bağlamda Bengaldeş’te yeni yılın başlarında yapılması plânlanan genel seçimler
öncesindeki iktidar ve muhalefet ilişkisinde giderek ivme kazanan ‘sertlik’
yanlısı gelişmeler kaygı uyandırıyor. Bengaldeş’de son dönem iktidardaki Halkçı
Parti’nin seçimlerde muhalefetin olası bir başarısını engellemek amacıyla
muhalefetteki Cemaat-i İslami liderlerine yönelik suçlamaları gündeme geldi.
Ancak bu suçlamalarda garip olan husus, söz konusu liderlerin ülkenin 1971
yılındaki bağımsızlık sürecindeki adına soykırım denilen süreçlerle
ilintilendirilmesidir. Başkent Dakka’da 2009 yılında kurulan Uluslararası Savaş
Suçları Mahkemesi marifetiyle Cemaat-i İslami’nin önde gelen liderlerinin
Pakistan’la ayrılma sürecinde Bengaldeşlilere yönelik şiddet olaylarındaki
iddialara dayanıyor.
Öte yandan, Şeyh Hasina liderliğindeki Halkçı Parti’nin (Awami League) bir
diğer uygulaması ise, seçim öncesinde mevcut hükümet yerine geçici hükümetin
görev alması konusundaki talepleri de göz ardı etmesi. İktidarın birkaç yıl
önce yasalarda yaptığı değişiklikle seçimler öncesinde geçici hükümet
uygulamasına son vermesi seçim tarihi yaklaştıkça muhalefet tarafından sokak
gösterileriyle tepkisine yol açıyor. Ancak hükümet geri adım atmak bir yana, bu
gösterileri de yasaklayarak tepkisini ortaya kokuyor. Bu süreçte, Şeyh Hasina’nın
elini güçlendiren hiç kuşku yok ki, 350 sandalyeli parlamento’da 262
milletvekilliğine sahip olması. Bu sorun iktidar/muhalefet çekişmesinin sona
ermeyeceği, dün Bengaldeş Ulusal Partisi komitesince önümüzdeki hafta üç gün
boyunca gösteriler düzenlenmesi kararıyla ortaya çıkıyor.
Bu süreçte Cemaat-i İslami nasıl bir rol oynayabilir? Cemaat-i İslami’nin
önemli bir siyasi hareket olduğu dikkate alınmakla birlikte, yakın gelecekteki
seçimlerde iktidara oynama gibi bir şansının olduğunu düşünmek güç. Bununla
birlikte, gözlemcilerin ortak kaanati, muhalefetin bir diğer önemli siyasi
hareketi 18 partiden ittifakından müteşekkil Bengaldeş Ulusal Partisi’nin
Cemaat-i İslami ile koalisyon ihtimalinin mevcut iktidarı sona erdirebileceği
yönündedir. Yukarıda zikredilen mahkeme ve cezaların ardından, hükümetin
Cemaat-i İslami’ye yönelik bir seçim ‘süprizi’ yapıp partiyi seçimlere
girmekten men edebileceği de konuşulan konular arasında. Şayet hükümetin böyle
bir karar alması halinde zaten meydanları doldurmuş olan kalabalıkların giderek
şiddet sarmalına dönüşmesinde katalizör işlevi görecektir.
Bununla birlikte, burada üzerinde durulması gereken husus, yoksulluk ve
fakirlikle mündemiç olan Bengaldeş toplumunun barış ve istikrarına vurulan
darbenin yanı sıra, Bengaldeş’in bir yanda Myanmar (Burma) öte yanda Hindistan
ile olan ilişkilerine yansımalarıdır. Dolayısıyla mevcut hükümetin bu siyasi
yapıya yönelik kampanyasını, sadece ülke içi siyaset dengeleri ile açıklamak
mümkün değil. Örneğin, Bengaldeş yönetiminin Hindistan’la ‘dirsek teması’nda
olması bu anlamda dikkat çekiyor. Bu noktada, İslami hareketlere yönelik
küresel manipülasyonların da Cemaat-i İslami’ye yönelik karalama
kampanyalarında etkisi olduğunu düşünmemek mümkün değil. Bu dengelerin kuşkusuz
ki bir yanında da, Bengaldeş ile Myanmar arasında sınırı teşkil eden Arakan
Eyaleti’nde olup bitenlerin de bir rolü olduğu aşikâr. Özellikle, son birkaç
yılda giderek artan bir şekilde dünya basınında yer tutan Arakanlı
Müslümanların dramının azımsanmayacak bir bölümünün Bendaldeş sınırları
içerisinde sürmesi bu anlamda dikkat çekici. Arakanlı mültecilerin insani ve
sosyal yardımlar noktasında Bengaldeş hükümetinden arzu edilen yardımların
alınamaması kadar, hükümetin Arakanlılar sorununu ‘güvenlik’ meselesine
indirgeyerek gerektiğinde şiddet sınırları içerisinde değerlendirilebilecek
tedbirlere başvurmaya sevk ediyor. Halk Partisi’nin Arakanlılar sorununu seçim
sürecinde ülkenin güvenliği bağlamında iç siyaset malzemesi yapacağına kuşku
yok.
Bu gelişmelerin ölüm ile kalım arasındaki sınırı teşkil eden Naf Nehri’nin
öte yakasına geçmekle geçmemek ve oraya
ulaşanlar açısından da hayattan ne gibi beklentileri olduğu sorularını akla
getiriyor. Arakanlılar üzerindeki yansıması ise hiç kuşku yok ki, bu kitle
içerisinde umutların Bengaldeşte bir hükümet değişimine bağlandığı konusunda yaygın
kanaat olduğunu ortaya koyuyor. Tabii bu devasa mülteci sorununun tek başına
bir hükümet maharetiyle sonuçlanacağını düşünmek de hayal. Şayet böyle bir
hükümet değişikliği olması halinde, en azından Bengaldeş yönetiminin ülkedeki
göçmenlere yönelik işbirliği yapmayı arzulayan uluslararası çevrelere
kapılarını açacağı umudunu doğuruyor.
Myanmar’da bugüne kadar Arakanlıları içine alacak kapsamlı bir reform
çabalarına tanık olunmaması, Bengaldeşte sürgit devam eden yoksulluğa ilâve
olarak ‘Arakanlı Mültecilerin’ güvenlikle ilgili bir soruna indirgenmesi, her
iki coğrafyadan insan akınının yönünün Güneydoğu Asya’nın görece refah
içerisindeki ülkelerine göçü zorunlu kılıyor. Bu anlamda son dönemde mülteci
akınlarında bir azalma olmak yerine, yön değiştirdiği gözlemleniyor. Özellikle
Tayland ve Malezya’nın içinde olduğu kara yoluyla göç yolunun insan
tacirlerinin iştahını kabartıyor. Bengaldeş’te yaşanacak siyasi krizin yanı
başındaki Myanmar hükümetinin Arakanlılara karşı elini güçlendireceği gibi, bu
halkın bölgenin diğer ülkelerine yönelik göç akınlarının süreceğini ortaya
koyuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder