12 Kasım 2013 Salı
Tayland’da Af Tartışmaları / The Issue of Amnesty in Thailand
Mehmet Özay 12 Kasım 2013
Gündeme gelen Af Yasası’nın ne anlama geldiğini anlamak için yakın
geçmişe bakmakta fayda var. Bangkok çevrelerinde önce iş dünyasında olağanüstü
bir yer edinen ve ardından ekonomik varsıllığını siyasi güce devşirmeyi başaran
Thaksin 2000 yılında Pheu Thai Partisi’nin lideri olarak Başbakanlık koltuğuna
oturmuştu. Bu süreç, bir anlamda darbeler ülkesi olarak da adlandırılan Tayland’da
sivil yönetime geçişin adı olarak ülke siyasi tarihinde yerini aldı. Bununla
birlikte, bu yeni yönetim, ülke idaresine talip olmuş veya yönetim süreçlerinde
büyük ölçüde söz sahibi olmuş saray ve çevresi, elitler, ordu gibi kökleşmiş
siyasi yapılar karşısında, toplumun orta sınıflarının yanı sıra belki de bundan
daha da öte kırsalda yaşayan sosyo-ekonomik anlamda geri kalmış kesimlerini de
içine alan bir sivil yönelim olarak ortaya çıkmıştı. Thaksin’in Bangkok siyaset
çevrelerindeki yeniden yapılandırma çabaları kadar Patani bölgesinde izlediği
strateji merkez güçler arasında giderek huzursuzluğun kaynağı haline geldi.
Bunun sonucu olarak, Thaksin monarşi yanlılarının darbe girişimiyle 2006
yılında iktidarını yitirdi. Bu gelişme, bir tür intikam sürecine evrilmesinin
ardından, siyasi gücünü kötüye kullandığı gerekçesiyle hakkında açılan davanın
hapisle cezalandırılacağı ihtimali üzeine 2008 yılında ülkeyi terk eden
Thaksin’in siyasi mirasını devralan kızkardeşi Yingluck Shinawatra 2011
seçimlerinde iktidara gelmeyi başardı. Bu bir anlamda, Thaksin’in gölgesinin
Bangkok siyaseti üzerinde heyula gibi dolaştığının da bir ifadesiydi. Bunu,
Başbakan Yingluck’un siyasetin içinden değil, aksine bir iş kadını olmasında ve
Başbakan’ın en yakın danışmanlarının Thaksin hükümetinde görev almış
siyasetçiler olmasında görmek mümkün.
Öte yandan, yaklaşık üç yıldır iktidarda olan Phue Thai Partisi’nin
Dubai’de yaşayan Thaksin tarafından yönlendirildiğine dair görüşler medyada
geniş yer buluyor. İşte bu süreç, mevcut hükümet maharatiyle Thaksin’in ülkeye
dönmesini sağlayacak yasal koşulların sağlanmasıyla sonuçlanacağına dair
öngörülerin sürekli gündeme gelmesine
neden oluyordu. Bunun en son açılımı ise Af Yasası oldu.
Bu bağlamda, Thaksin’in iktidarının ikinci döneminde, yani 2006 yılında
monarşi-asker koalisyonu müdahalesiyle iktidardan indirilmesiyle ortaya çıkan
hesaplaşma bugün kendini bir başka şekilde ortaya koyuyor. Başbakan ve
Thaksin’in kızkardeşi Yingluck Shinawatra, genel Af Yasası hazırlıklarının
toplumdaki siyasi kutuplaşmayı sona erdirmeyi amaçladığını dile getiriyordu. Bu
süreçte Yingluck, bu yasa tasarısının kabul edilmesi konusunda yaptığı yorumda,
yakın geçmişte yaşananlardan ders çıkartılması ve bağışlamayı öğrenmenin ülkeyi
ileri götüreceğini ileri sürüyordu. Ancak daha yasa hazırlıkları sırasında
parlamento binası dışında yapılan gösteriler kutuplaşmanın sona erdirilmesi bir
yana, bundan kırk yıl önceki yani 1973’deki dev gösterilerin ipuçlarını
vermesiyle ülkede yeni bir kaosun habercisiydi.
Bu çatışma sürecinde ‘Af Yasası’ çalışmalarının nasıl bir sürece
yayıldığına da bakmakta yarar var. 2010 yılında Thaksin yanlısı gösterilerde
yani Kırmızı Tişörtlüler’den doksanı aşkın göstericinin ölmesinden dönemin
Başbakanı ve Demokrat Parti başkanı Abhisit Vejjajiva sorumlu tutuluyordu.
Abhisit’i yargıya götürecek süreç nihayet Ekim ayının son günlerinde netlik
kazandı. İlk etapta bakıldığında, mevcut hükümet ve
Başbakan Yingluck’ın muhalefet liderini köşeye sıkıştırması anlamına geliyordu
bu yargı kararı. Tabii Abhisit özelinde, monarşi ve ordu çevrelerine karşı
verilmiş açık bir mesaj olduğuna da şüphe yok.
Söz konusu bu Af Yasası son on
yılda, yani 2000’li yılların başından itibaren siyasi yasaklıların
özgürlüklerine kavuşmalarını sağlamaya yönelikti. İki gün süren yoğun
tartışmalar sonucu muhalefetteki Demokrat Parti’ye mensup milletvekillerinin
yasa tasarısını protesto amacıyla meclisi terk etmeleri sonucu yapılan oylamada
310 oyla yasa tasarısı kabul edildi. Yasanın geçmesinde parlamentoda 500
sandalyeden 252’sini elinde bulunduran iktidardaki Phue Thai Partisi kadar, bu
partiye destek veren diğer altı siyasi partinin de katkısı dikkate alınmalı.
Başbakan Yingluck, Af Yasası’nın gündeme getirilmesiyle başlayan tartışmalarda
ve parlamentoda kabulü sonrasında bu süreci ülkede sivil barışın yeniden tesisi
olarak yorumluyordu. Af Yasası girişimi, 2011 seçimlerindeki başarısının
ardından mevcut hükümetin Thaksin’i ‘aklamaya’ yönelik bir çaba içine gireceği
yönünde beklentilerin son örneğini teşkil ediyor.
Aslında Af Yasası’nın iktidar partisi milletvekillerinin önergeleriyle
gündeme getirilme tarihine göz atmakta fayda var. Bu Yasası’nın mecliste
tartışılmasından günler önce eski Başbakan ve Demokrat Parti Başkanı Abhisit’in
2010 yılındaki şiddet olaylarından sorumlu tutularak yargılanmasına karar
verilmesinin akabinde gelmesi önemliydi. Söz konusu bu Af Yasası’nın, 2010
yılında iktidardaki Demokrat Parti döneminde yaşanan şiddet olaylarından
aralarında dönemin o günkü Başbaşakan’ı Abhisit’in de bulunduğu tüm
sorumluların bağışlanmasını içermesi aslında bir tür ‘siyasi rüşvet’ olarak da
yorumlanıyor. Buna rağmen, parlamentodaki görüşmelerde Demokrat Parti yasaya
destek vermeye yanaşmadı.
Bu gelişmeler, Thaksin faktörünün ülke siyasetindeki belirleyiciliğinin
bir kanıtı olduğuna kuşku yok. Mevcut hükümetin muhalefet lideri Abhisit’i de
içine alacak geniş bir af yasası hazırlamak suretiyle bir anlamda sürgündeki Thaksin’in
de ülkeye dönmesinin yolunu açma çabasında ortaya çıkıyor. Bu süreç, bir yandan
da muhalefet liderine yöneltilen havuç/sopa ikilemini hatırlatarak onu
çözümsüzlükle karşı karşıya bırakmayı hedefliyordu. Ancak ne olduysa, gerek
parlamento’da 1 Kasım’da kabul edilen Af Yasası görüşmeleri sırasında ve
gerekse sonrasındaki Sarı Tişörtlüler, yani monarşi ve demokrasi partisi
yanlılarınının gösterileri ve muhalefetin yoğun baskısı Başbakan Yingluck’ı
geri adım atmaya itti. Peki Başbakan Yingluck ve hükümetin Thaksin’e siyasi
özgürlüğünü verme konusunda çabaları sona erdi denilebilir mi? Yukarıda kısmen
değinildiği üzere, Thaksin’in partiyi hâlâ yönlendirici konumunda oluşu, ülke
politikalarına yön verişi dikkate alındığında bu sürecin henüz bitmediği
anlaşılıyor.
Tüm bu gelişmeler, Tayland siyasetinde var olan güç unsurlarının mücadelesinin bugün Thaksin
Shinawatra üzerinden yürütüldüğünü açık seçik ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönem
bir yandan Thaksin’e siyasi özgürlüğünü bahşetme ve öte yandan da monarşi
yanlılarının muhalefetine tanık olunmaya devam edeceğinin ipuçları olarak
okunabilir.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=280015
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder