Mehmet Özay 4 Ekim 2013
While the superpowers, say, The
US and China, are competing with each other in global level, the gravity seems
to be determined in Southeast and East Asia. Owing to this reason, member countries
of ASEAN attract more attention. As a reflection of this development, Barack
Obama and Jinping have scheduled to pay official visits to Malaysia. Though the
internal problems in the US, Obama had to cancel the trip, Jinping has already
arrived in Kuala Lumpur...
Malezya Ekim ayında küresel güçlerin ağır toplarını konuk ediyor. ABD
Devlet Başkanı Obama’nın çok önceden plânlanmış gezisi ülkesindeki olağanüstü
gelişmeler nedeniyle -şimdilik- ertelense de, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping üç
günlük resmi ziyaret amacıyla Kuala Lumpur’a indi bile. Çin Devlet Başkanı’nın
bu ziyaretinde Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Ticaret Bakanı Gao Hucheng eşlik
ediyor.
Dünyanın iki önemli liderinin Malezya ziyaretleri haftalar öncesinden Kuala
Lumpur çevrelerinde büyük heyecana yok açmıştı ve bu heyecan bugünlerde dorukta.
Aslında bu heyecan dalgası, Başbakan Necib’in Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nda ilk defa konuşma yapmasıyla başlamış ve ardından yukarıda zikredilen
ziyaretlerle Malezya’nın bugüne kadar tanık olunmamış yeni bir jeostratejik
boyuta yöneldiğinin işareti olarak gündemde yer işgal etmişti. Öyle ki, söz
konusu bu ziyaretler Malezya’nın bölgesel ve uluslararası arenadaki gelişmelere
paralel olarak alacağı yeni bir konumlanış olarak değerlendiriliyor.
Jinping’in Malezya ziyareti devlet başkanlığına seçilmesinden sonra
gerçekleştirdiği ikinci önemli ziyaret dizisi olduğu görülüyor. Malezya’dan
önce Endonezya’yı ziyaret etmesi Kuala Lumpur temaslarının ardından Bali’de
yapılacak Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği toplantısı için yeniden Endonezya’ya geçecek
olması Çin yeni yönetiminin bölge ülkeleriyle ilişkilerine yeni bir biçim
kazandırma yolunda atılan ciddi adımlar olduğuna kuşku yok. Jinping dün akşam
Çin Ekonomik Forumu Gala yemeğine katılırken, bugün de Parlamento’da bir konuşma
yapacak ve Malezya-Çin Ekonomi Zirvesi’ne konuk olacak. Ardından Sultan
tarafından kabul edilecek ve onuruna verilecek yemeğe katılacak. Yarın ise eski
Başbakanlar Dr. Mahathir Muhammed ve Abdullah Badawi ile görüşmelerde
bulunacak. Jinping’in sadece ‘Putrajaya’ ile değil, Saray ve ‘emekli olmakla
birlikte’ ülke siyasetinin odağındaki iki isim Mahathir ve Badawi ile görüşmesi
Malezya adına bir birlik gösterisi olarak değerlendirilebilineceği gibi, şahsına
ve bu ziyarete verilen önemin de bir kanıtı hiç kuşkusuz ki. Dr. Mahathir,
Çinle ilişkilerin geliştirilmesinde önemli bir isim. Ayrıca, son dönemde Asya-Pasifik
Ticaret İşbirliği Anlaşması’na hükümetin ihtiyatlı yaklaşması konusundaki
görüşlerine kimi çevrelerin bu anlaşmanın Malezya’nın Çin’le ticaretini ‘bloke
etmeye’ yönelik bağlamları olduğuna vurgu yapmaları Jinping’in Dr. Mahathirle
görüşmesinin ana noktasını oluşturacağını düşünebiliriz.
Malezya’nın uluslararası ilişkileri dendiğinde akla öncelikle ‘ekonomik’
kazanımları ve çıkarları geliyor. Çin’le olan ilişkilerde de başat konu iki
ülke arasındaki ekonomik işbirlikleri oluyor. İki medeniyet, yani Çin ve Malay
dünyası arasındaki bağlar erken yüzyıllara dayansa da, Malezya’nın Çin’le olan
ikili ilişkilerinde de ideoloji, kültürel benzerlikler vb. gibi yaklaşımlardan
bahsetmek yerine neredeyse tümüyle ekonomik
çıkarların başat rol oynadığı görülüyor. Bu noktada, iki ülke arasındaki
ticaret hacminin geçen yıl değerleriyle ifade edecek olursak yaklaşık 95 milyar
Doları bulması önemli bir veri. Konunun özellikle Malezya açısından daha da
önemli bölümü ise Çin’in son dört yıldır Malezya’nın en büyük ticaret ortağı
olmasında yatıyor. Toplam da ise Çin’le ticaret ortaklığı Malezya dış
ticaretinin %20’sine tekabül ediyor. Bu noktada Malezya’nın Çin için karşılığı
nedir sorusu ortaya atılabilir. Bunun cevabını küresel boyutta değil, ancak
bölgesel düzeyde görebilmek mümkün. Öyle ki, Çin’in Güneydoğu Asya ülkeleri
arasında son beş yılda en büyük ticaret ortağı Malezya. Bir yanda Malezya’nın
2020 Vizyonu yani kalkınmış ülke statüsüne erişme arzusu, öte yanda Çin’in
bölgesinde ayrımdan değil, tümüyle işbirlikten yana açılımının göstergesi
olarak iki ülke arasında ticaret hacminin 2017’de 160 milyar Dolar’a
çıkartılması hedefleniyor.
Söz konusu ekomonik işbirliklerinin yanı sıra, bugün gelişmekte olan
Asya-Pasifik dengelerinde gözle görülür müdahaleler bağlamında Çin’in
ekonominin yanı sıra, askeri ilişkileri de öncellediğine dair ipuçları dikkat
çekiyor. Öyle ki, Jinpign bu sabah yapılan görüşmeler sonrasında yaptığı
açıkmalarda Jinping “kapsamlı stratejik işbirliği” konusunu çerçevesinde sadece
ekonomiyi değil, askeri işbirliğini de gündeme getirdi. Başbakan Necip,
Jinping’in bu önerisine iki ülke arasında ortak askeri tatbikatlar da dahil
olmak üzere çeşitlendirilmesi konusundaki görüşüne katıldığını açıkladı.
Bu ziyaret yaklaşık 40 yıl önce başlayan Malezya-Çin ilişkilerinde yeni bir
aşama olarak yorumlanıyor. Bunun temel nedenini üç alt başlıkta değerlendirmek
mümkün. İlki, Çin’de yeni bir Başkan ve yeni bir yönetim anlayışının gündeme
gelmesi; ikincisi, Malezya’da Güneydoğu Asya ve Doğu Asya’da nükseden teritoryal
sorunların önemli ölçüde içinde bulunması ve bu bağlamda Putrajaya’da Barışçıl
yöntemle çözülmesini öncelleyen bir görüşün hakim olması; üçüncüsü de bölgenin
ABD önderliğinde NATO çerçevesine oturtulabilecek siyasi ve bundan arî olmayan
ekonomik bir yeniden yapılanmaya konu olması. Uluslararası siyasette
pragmatikliği ile tanınan Malezya’nın bugünün küresel güç dengelerini temsil
eden Çin-Amerika eksenindeki gelişmelerin her birine kapısını aralayabilecek
‘siyasi kabiliyete ve maharate’ sahip olduğu söylenebilir. Hiç kuşku yok ki,
bunun en somut göstergesi Ekim ayında hem Obama hem de Jinping’in Kuala Lumpur
ziyaretlerine hasredilmiş olması geliyor.
Peki Jinping’in gelişi Malezyalı Çinliler arasında nasıl yankı buluyor?
Elbette ki, Jinping’in Malezya’ya gelişi, sadece Putrajaya çevrelerinde değil,
ülke ekonomisinin bel kemiğini teşkil eden Çin kökenli Malezyalılar arasında da
heyecan belli bir bölümünde de ‘gurur’ kaynağı olduğu gözlemleniyor. Amerika’ya
kafa tutan, bölgesel güç olmanın ötesinde küresel güç politikalarında etkin
olan bir ülkeden neşet eden Çinli azınlık açıkça söylenmese de psiko-kültürel
olarak Çin’le azımsanmayacak bir yakınlıkları var. Bu yakınlığın görünür yanında
ise, sadece Güneyodoğu Asya’daki Çin kökenli azınlıkların başat rol oynadığı ekonomi
çevreleriyle değil ilişkilerinde değil, aynı zamanda Çin’le süre giden ekonomik
etkileşimleri bulunuyor. Bu anlamda, tarihin doğurduğu çeşitli yapılanmalarla
Malaya’yı vatan seçmiş olmaları Çin’e yönelmelerine engel değil. Fırsat ayaklarına
gelmişken de bunu ‘iyi değerlendirmek’ herhalde hakları olsa gerek.
Öyle ki, ülkedeki son genel seçimlerde aldığı büyük darbeye ve tüm
tepkilere rağmen, halen istifa etmeyen Malaya Çin Birliği (MCA) Başkanı Dr.
Chua Soi Lek ikili ilişkilerin dışında işin Malezya iç siyaseti ve toplumsal
yapılaşmasına etki yapacak açıklamalar bulunmaktan geri kalmıyor. Dr. Chua,
Malezya-Çin ekonomik ilişkilerinin gelişmesine atıfla bunun Malezya için büyük
bir kazanım olduğuna vurgu yaparken, açıkça adlandırmamakla birlikte
hedefindekilerin Malay Müslümanlar olduğu aşikâr olan bir demeci dikkat
çekiyor. Dr. Chua, Çin’le ilişkilerde sadece Çin kökenli Malezyalıların değil,
Müslüman Malayların da istifade edebilmesinin yolunun Çin resmi dili
Mandarinceyi öğrenmelerinden geçtiğine vurgu yapıyordu. Bu açılım, temelde
Malezyalıları çok dilliliğe, yani Malayca, İngilizce ve Mandarince öğrenmeye
sevk eden bir naif bir yaklaşım olarak görülebilir. Ancak Malezya’nın hassas
etnik ve siyasi unsurlarından biri olan “Dil” olgusu üzerinde yorum beyan
etmenin öyle hafife alınacak bir yanı bulunmuyor. Öyle ki, bu konu Malezya’nın
resmi dil politikası olarak kalmayan, aynı zamanda ulusal birliğin olmazsa
olmazı kabul edilen Malaycanın ‘öncellenmesi’ projesine yeni ‘eklemelerin’
gündeme getirilmesi şeklinde yorumlanabilir. Dr. Chua’nın bu yaklaşımına henüz
resmi ve gayri-resmi çevrelerden tepki gelmese de eli kulağında olduğuna şüphe
yok. Mandarince ve Çin kültürünü öğrenme konusunda sadece resmi hükümet
çevrelerinin değil akademyanın da uzak durduğu dikkate alındığında Dr. Chua’nın
bu agresif yaklaşımının belki bu yönde provokatif bir etkisi olabilir.
Girişte değindiğimiz üzere, Malezya düyanın iki devi arasında Güneydoğu ve
Doğu Asya’da başgösteren rekabetinde söylendiği gibi kayda değer bir rol
üstlenebilir mi? Gene sıklıkla vurgulandığı üzere Malezya’nın uluslararası
ilişkilerini ekonomi merkezli ve pragmatik yönelimli gerçekleştirdiği dikkate
alındığında bölgesel ve küresel meselelerin çözümünde kapsamlı bir siyaset
felsefesi ve ideolojiyle donanınıma sahip olup olmadığı süreçte önemli
tartışmalara konu olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder