Mehmet Özay 30 Temmuz 2013
Bu yazıda Prof. Dr. Christian Snouck Hurgronje’un “19. Yüzyıl İkinci
Yarısında Mekke” başlıklı eseri üzerinde duracağım. Önce eserin yazarı kimdir
kısaca bir değinelim. Snouck Hurgronje, Batı Avrupa’nın yetiştirdiği en önemli
oryantalistlerden biri. Bu ad, Hollanda sömürgeciliğinin emperyalizme evrildiği
yıllara tekabül ettiği 19. yüzyıl son döneminden II. Dünya Savaşı’na kadar olan
dönemde kendini giderek güçlü bir şekilde ortaya koyar. Leiden’daki öğrenciliği
sırasında sadece Arapça değil, diğer semitik dilleri de çalışan ve bu anlamda
Avrupa’da döneminin önde gelen oryantalistleri arasında sayılan Michael Jan de
Goeje, Straussburg’lu Theodor Nöldeke, Ignaz Goldziher vb.[1]
elinde yetişen Snouck’u daha önce kısmen Açe Savaşı’ndaki rolüyle dile
getirmiştim.
Hurgronje’un öğrencilik yılları, akabinde akademisyenliği, Arabistan’a
gidebilecek cesareti göstermesi ve nihayetinde bugün Endonezya diye bilinen
topraklarda hüküm süren Hollanda sömürge yönetimine danışmanlığı onun ‘parlak’
bir beyin olduğunu ortaya koyuyor. 1884-5 yıllarına tekabül edecek şekilde
-altı ayı Mekke’de altı ayı Cidde’de olmak üzere-, yaklaşık bir yıla varan bir
süre boyunca kalmayı başaran Hurgronje’un kutsal topraklara nasıl girdiği ise
okuyucular için merak konusu olacaktır haliyle. Avrupa’da sağlam bir Arapça
eğitimi alması kadar İslam hakkındaki bilgisi onu İslamiyet ve Müslümanlar
konusunda bir ‘uzman’ kılmaya yetiyordu. Özellikle Malay dünyasından hacılarla
ilgili işlemler nedeniyle Hollanda’nın Cidde’deki konsolosluğu ve konsoloslukla
yakın ilişki içerisindeki Banten’li önde gelen bir ailenin ferdi olan Raden Abubekir
Djajadinginrat’ın yardımları sayesinde Hurgronje’un kutsal topraklardaki
faaliyetleri gerçekleşebilmiştir. Tabii burada Hurgronje’un sünnet olup,
Abdulgaffar adını aldığını da vurgulayalim. Mekke’ye gitmeden önce, dönemin
Osmanlı Valisi Osman Paşa’yla kısa bir de görüşmesi olmuş ve Paşa’yı biraz da
yanında getirdiği fotoğraf makinesinin cazibesiyle ikna ettiği söylenebilir.
Hemen bu noktada kitapla ilgili bazı temel hususlara değineyim. Adı ‘Mekke’
olmasından hareketle kimileri bunu ‘menakib’ çalışmalarından biri olduğunu
düşünebilir. Aksine, tastamam içeriğinden de anlaşılacağı üzere sosyal-antropolojik
sınıflamaya giren bir monografi çalışması. Snouck bu eseri, Mekke ziyaretinden
beş yıl kadar sonra yani, 1888/9 yılında Almanca olarak iki cilt halinde yayınlamış.
Ardından İngilizceye tercüme edilmesiyle birlikte, geniş kitlelerin ilgisine
mazhar olduğunu söyleyebiliriz. Bizim ulaştığımız nüshası ise 2007 yılı Leiden
(Hollanda) baskısı ve eserin sadece ikinci cildinin tercümesinden oluşuyor.
Tercümeyi kimin yaptığı da önemli... Bir yayınevinin çabasıyla bir çevirmene
havale edilmiş bir çalışma değil. Aksine, Cidde’de İngiliz Konsolosu olarak
görev aypan J. H. Monahan’ın 1909’da Snouck’un eserine duyduğu ilgiden
hareketle yaklaşık yirmi yıl süren bir çeviri süreci Snouck’un bizzat gözden
geçirmesi sonunda tamamlanmış.
Eser dört ana bölümden oluşuyor. Mekke’de gündelik yaşam ve aile yaşamını
ele aldığı ilk iki bölümün ardından, üçüncü bölümde Mekke’de İslam’ın yayılma
döneminden başlayarak ilmin gelişme serüvenini ele alıyor. Son bölümde ise,
Arapların tarihin erken devirlerinden itibaren ‘Cava’ diye adlandırdıkları Hint
Okyanusu’nun doğusuna tekabül eden coğrafyanın hemen hemen neredeyse tüm
köşesinden kutsal topraklara öğrenim amacıyla gelen kitleyi ele alıyor. 326
sayfalık bu çalışmanın bir diğer önemli özelliği görsel malzemelerle
desteklenmiş olması. Örneğin, Mekke’nin topoğrafyasını ortaya koyan harita,
Mescid-i Haram’ın mimari plânının yanı sıra, Hurgronje’un ziyaretine tekabül
eden 1880’lerde Arabistan’a -öyle anlaşılıyor ki- ilk defa kendisinin getirdiği
fotoğraf makinesiyle yaptığı çekimlerle yerli Mekke ahalisinden ve zengin
tüccarlarından, çeşitli meslek erbabına ve diğer önemli hacı topluluklarına
mensup kişilere dair bilgiler sunmakta. Bunlar
arasında Mekke’li bir tabib, Habeşli ve Kafkas köleler, seyyid, hacılara
rehberlik yapan ‘mutawwif’, müezzin, Ciddeli tekneciler, Buharalı dervişler,
Açeli-Borneolu-Sumatralı ve Bantenli hacılar, Cavalı öğrenciler ve hocalar vb. Kutsal
topraklardaki insan çeşitliliğini ve zenginliğini ortaya koyan önemli
göstergeler.
Bu çalışma hiç kuşku yok ki, Mekke yerlileriyle hacı olmak, ticari
faaliyete iştirak etmek vb. gibi gönüllü dışarlıklılar ile gönülsüz yani köle
statüsünde bu topraklara getirilen insan grupları arasındaki etkileşimleri
anlamak adına bugün dahi önemli bir kaynak niteliğinde. Bu bağlamda, insan olma
halinden neşet eden tüm unsurları bu etkileşimler zincirinde bulmak mümkün.
Bu eserin bir yüzyıl öncesinde yazılmış olması değerinden bir şey
kaybettirmiyor. Aksine, aradan geçen süre zarfında Mekke’yi, ahalisini ve
özellikle Endonezya Takımadaları’ndan gelen çeşitli komünitilerini
değerlendirmesi bağlamında başka bir eserin kaleme alınmamış olması, bu eseri
kendine has kılıyor. Snouck’un başka eserlerini -örneğin ‘Açeliler’ (The
Acehnese)- dikkate aldığımızda da benzer bir durumla, yani bugüne kadar başka kapsamlı
çalışmaların olmayışıyla karşılaşıyor olmamız üzerinde düşünülecek bir durum.
Yukarıda arşivden temin ettiğim bir belgeye değinmiştim. Bu anlamda,
‘Mekke’ isimli bu eserine yönelme sebeplerimin başında da eserin son bölümü
yani Cavalı Müslümanlar ve özellikle de kutsal topraklara öğrenim için giden
Cavalı öğrencilerle ilgili çalışmalarım dolayısıyla olmuştu. Cavalı derken,
bugünkü Cava Adası ile sınırlandırılmaması gerektiğini bir kez daha
hatırlatmakta fayda var. Bu hacılar, öğrenciler ve de tarihte iz bırakmış
hocalar arasında sadece Cava Adası’ndan değil, Açe’den, Patani’den,
Minangkabau’dan, Sulavesi’den vb. farklı bölgelerden gelenlerin olduğu da
biliniyor. Bunlara ilâve olarak, insan stoğu olarak Malay olmakla birlikte farklı
bir coğrafyada yaşayan, örneğin Güney Afrika’dan gelen kitleleri de saymak
mümkün. Yani tüm bu kitleyi, antropolojik sınıflama bağlamında ifade etmek
gerekirse Malay olarak adlandırmak çok daha doğru olacaktır.
Hurgronje, geçen bu süre zarfında Arapça ve İslami bilimlerdeki birikimini
geliştirme fırsatı buldu. Ancak bundan çok daha önemlisi, özellikle ilgisinin
yönelmeye başladığı Doğu Hint, yani Endonezya Takımadaları’ndan gelen ve kısaca
‘Cava topluluğu’ olarak adlandırılan kitle ile etkileşimidir. Bu süreçte hiç
kuşku yok ki, bu kitleyi temsil eden ve kimileri yıllarca Mekke’de kalarak
öğrenim ve öğretim faaliyetlerini sürdüren hocalarla yaptığı sohbetler ve
gözlemler onun daha sonra görevlendirileceği Açe ve Batavya süreçlerinde
üstleneceği rollere önemli katkılar sağlayacaktı. Takımadalar’dan gelen
öğrencilerin-hocaların Kabe’nin her bir köşesine dağılmış faaliyetlerini
gözlemleyen yazar, bu vesile ile o dönemin eğitim sistemi hakkında da fikir
veriyor. Hurgronje’un Cava kökenlilerle teşrik-i mesaisinin önemi, Mekke
gezisinden yaklaşık on yıl sonra Hollanda sömürge yönetimince Açe’de ve
ardından Batavya’da görevlendirilmesi sürecinde ortaya çıkacaktır. Bu anlamda,
sıradan halk kesimleri ve önde gelen alimlerle sohbetleri salt ‘sosyo-dini’
içerikli olmakla kalmamış, ilgili toplumların sosyal gerçekliklerinden
hareketle siyasi bütünü anlama çabasına doğru evrildiği görülür. Hiç kuşku yok
ki, temaslarının bu yönde kendisinde ‘yeni ufuklar’ açacaktı.
Bununla birlikte, bu konudaki girişimleri bağlamında farklı gelişmelerin
olduğu da bilinmektedir. Örneğin, o dönem Mekke’sinde öğretim faaliyetlerinde
rol alan Patanili meşhur alim Ahmet el-Fatani’nin kendisinden ‘siyaset’
dersleri alma talebinde bulunan Hurgronje’u -niyetini doğru ‘okuduğu’ ifade
edilerek- nazikçe geri çevirdiği ifade edilmektedir. O dönem Osmanlı
yönetimiyle yakın ilişki içinde olduğu bilinen Ahmet el-Fatani’nin Hurgronje
yönelik bu yaklaşımıyla, Mekke’de altıncı ayı dolmak üzereyken Vali Osman
Paşa’dan aldığı “sadece Mekke’yi değil, Arabistan’ı terk etme” mektubu arasında
bir ilişki olduğu düşünülebilir. Hurgronje’un, Hac dönemi öncesindeki
gözlemleri ve temaslarının ötesinde Mekke ziyaretini belki çok daha anlamlı
kılacak girişimi, yani Hac ritüeline bizzat iştirak etme arzusunun, Mekke’den
çıkartılması suretiyle gerçekleşmemişdir. Buna sebep, yukarıda dile
getirdiğimiz üzere, Kutsal topraklara girişte edindiği izin belgelerine rağmen,
hakkında duyulan şüphelerden kaynaklandığı aşikâr.
Aslında, 19. yüzyıl ikinci yarısından itibaren giderek sömürgecilik karşıtı
duruşta –ki bu durum Banten, Pedri ve Açe Savaşları’nda somut bir nitelik
kazanmıştır- ve nihayetinde Pan-İslamcı harekete evrilecek süreçte Hollanda
yönetiminin şüphesi doğrudan Ortadoğu bağlantısıydı. Bu noktada Snouck
Hurgronje’un 1890’ların ortalarında Açe’ye yaptığı seyahatte Osmanlı
makamlarından aldığını gösteren ve adının ‘Abdulgaffar’ olduğunu belirten
belgeye sahip olduğu biliniyor. Kısa süren arşiv çalışmalarım sırasında bu
belgeye ulaşmıştım. Ancak bu ve diğer ilgili belgeler halen kapsamlı bir makale
için değerlendirilmeyi bekliyor.
Bu süreçte, Kutsal toprakları ziyaretin Takımadalar’daki İslami
sosyo-siyasi hareketlenmelerin temel nedeni kabul ederek, geri dönen -en
azından önemli şahsiyetler içinden- hacıları takibe alması, hac seyahatini
zorlaştırması ve zaman zaman yasaklaması gibi gelişmeler dikkate alındığında
Snouck Hurgronje’un Mekke’ye yaptığı ziyareti bir bilim adamının şahsi girişimi
olarak değerlendirmek yanıltıcı olacaktır. Özellikle Açe Savaşı’nın devam
ettiği bir süreçte gerçekleşen bu Mekke ‘seyahati’, Ortadoğu’da gelişme
gösteren siyasi gelişmeler ve özellikle de İslam Birliği taraftarlığının Açe
özelinde Güneydoğu Asya Müslüman toplumlarına sirayetini ‘ölçmek’ Batılı
güçlerin ve onların aracısı konumundaki oryantalistlerin bizatihi sorumluluk
alanıyla ilintilidir. Bunu destekleme mahiyetinde gene aynı coğrafyada, ancak
bu kez Singapur’da 1950’li yılların başında nükseden Maria Hertogh vak’asında
da İngilizlerin benzer süreçleri işlettikleri bilinmektedir.
Hurgronje’un eseri oryantalist bakış açısı dikkate alınarak gerek Kutsal
topraklar ve buradaki yerli ve yabancı unsurların yaşam koşulları, sosyal
etkileşimleri vb. hakkında fikir verdiği gibi, özellikle siyasi çıkarlar
doğrultusunda ‘gözlemlenen’ Malay toplumunu
anlama konusunda ciddi bir referans olduğuna kuşku yok.
http://www.dunyabizim.com/Manset/14137/abdulgaffar-adini-bile-almis-orda-kalmak-icin.html
[1]P.Sj
van Koningsveld. (1987). Minor German
Correspondences of C. Snouck Hurgronje: From Libraries in France, Germany,
Sweden and The Netherlands.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder