Mehmet Özay 9 Temmuz 2013
The 486th
anniversary of the foundation of Jakarta can be regarded as a reason to
exercise significant programs to transform
the city which entails not only city administration but also the inhabitants
spending their lives in this ancient city. By this opportunity, the new
governor and his team seem to have been arranging some activities under the
sloganic expression of “Jakarta Baru”.
I do not argue that this term is a contra phenomenon to the phenomenon of Kota Lama which refers to explicitly to
the Dutch colonial era and mostly its merchandise activities. The latter is still
a complete entity with its “depot”, administration hall, cannons so on as
witnessed in the northern part of the city. Of course Jakarta is not restricted
by the area of Kota Lama. For the last decades Jakarta has been the target of
millions of migrants who have been looking for some aspirations particularly
the economic one. What is needed to act on is that the city with 80% Muslim inhabitants
should transform itself by the active participation of various domains of the society
from secular to religious institutions…
Dünyanın en
kalabalık şehirlerinden olan Cakarta bu yıl kuruluşunun 486.yıldönümünü
kutluyor. Başkentler ülkelerin yerelden küresele açılan kapıları olması
hasebiyle önem taşır.Bu nedenle, ülke yönetimleri başkentlerini çekip çevirme
işinde diğer şehirlere nazaran daha cömert, daha kapsamlı projelere soyunurlar.Yerel-küresel
ilintisi açısından Cakarta’yı öne çıkartan özellik hiç kuşku yok ki, bir
sömürge başkenti olarak dünya sahnesinde yer almaya başlaması
olmuştur.Sömürgecilik öncesi dönemde bir yandan kadim Cava Kültürü’nün doğup
geliştiği irili ufaklı kültür merkezleri arasında Cogcakarta’nın,öte yandan
Hollandalıların askeri gücüne karşı koyamayan Banten Sultanlığı’nın dini
atmosferinden Avrupa merkezli sekülerizme doğru dönüşümün de bir ifadesidir
aslında. Bu bağlamda Cakarta, “beyaz adam”ın doğuda yerlilerle“karşılaşmaları”nın
bir ürünü olarak, öncelikle alternatif bir yönetim ve ticaret merkezi olarak ortaya
çıkmasıyla dikkat çeker.Cakarta’nın ortaya çıkışı, 16. yüzyılın hemen
başlarında Hollanda Doğu Hint Şirketi (VOC-Vereenigde Oost-Indische Compaigne)
adı verilen ticari yapılanmanın bölgede yaklaşık yirmi yıllık bir ‘keşif’
sürecinin sonunda, 1619 yılında gerçekleşmiştir.
Söz konusu bu
ticari şirket, doğu adalarındaki tüm faaliyetlerinin odağı olacak şehrin
kuruluşunu o dönemki adıyla Cava Adası’nın batısındaki ve burada yaşayan halka
verilen “Betavi” isminden hareketle -o dönem Cayakarta adıyla anılan görece
küçük yerleşim yerinde Batavya adını verdikleri bir şehrin gelişiminde kayda
değer bir rol oynamıştır.Bu süreç hiç kuşku yok ki, Batı Avrupalı denizci
milletlerin erken sömürgecilik dönemlerinin doğurduğu yapılanmalar ışığında
limanlarına demir attıkları yerli topraklara geçici değil, kalıcı olarak
geldiklerinin bir ifadesi olarak şehir yerleşimlerine önem verdiklerinin bir
göstergesiydi.Bugün bunun en önemli göstergesi Eski Şehir olarak
çevirebileceğimiz Kota Tua adıyla bilinen semptir.Kuzey Cakarta’da liman
bölgesindeki, yani Sunda Kelapa’da Kota Tua yönetim binası, ticari depoları vb.
yapıları ile dünden bugüne kalan sömürge dönemi maddi unsurları olarak dikkat
çekmektedir.
Bu bağlamda, Hollandalıların
Batavya’yı sömürge başkenti seçmelerinin rasyonel temellere dayandığına kuşku
yok. Bir yandan boğazlara yani Sunda, Malaka, Johor Boğazları’na açılan öte yandan
kuzeyde Çin, doğuda Ternate ve Doğu Timor’a kadar uzanan geniş adalar
coğrafyasının tam kavşağında yer alır. Bölgede gelişme gösteren kimi rakip
şehirler karşısında yukarıda zikredilen özelliğini kısmen bugün de sergilemekle
birlikte Cakarta’nın bünyesinde yer alan yerli özelliklerin niceliği sorunların
çözümü noktasında aciliyeti de beraberinde getiriyor.
Bu girişin
ardından, bugün nüfusu 250 milyona yaklaşanbir ülkenin başkentliğini yapan
Cakarta’da kuruluşunun 486.yıldönümü bağlamında şehre şöyle bir göz atmakta
fayda var.Sıradan bir yıldönümü olarak algılanabilecek bir tarihsel dönüm
noktası olsa da, şehrin henüz daha yeni sayılacak Valisi’nin şehre dair
politikalarını gündeme getirmede bir vesile olduğu söylenebilir.
Geçen yıl
yapılan valilik seçimlerinde genç, dinamik ve başarılı bir yerel yönetici olan
Jokowi’nin birkaç partinin ortak adayı olarak yarışı kazanmasıyla, başta
Başkent halkı olmak üzere ülkede Cakarta’ya yönelik beklentilerin
gerçekleşeceğine dair bir ümit hasıl oldu. Jokowi, bu ümidin reelle
buluşturmada böylesi yıldönümlerini işlevsel bir hale getirmekte olduğu
gözleniyor. Örneğin bu yıl, karşımıza çıkan ve şehre dair izlenimleri sembolik
olarak ortaya koyan “Yeni Cakarta” (Jakarta Baru) sloganı oluyor.Tabii,
yukarıda kısaca zikrettiğimiz Kota Tua ile Jakarta Baru arasında doğrudan bir
‘hesaplaşma’ olduğunu ima etmiyorum.Bu sloganın, sadece popüler bir algı yaratımından
ziyade, kökleri derinlere uzanan sorunlar yumağı karşısında yerel yönetimin bazı
politikalarla şehir sakinlerinin karşısına çıkma arzusu yattığı iddia
edilebilir.
Elbette, Doğu
Cava’da Solo (Surakarta) gibi orta halli bir şehir yönetiminden nüfusu yirmi
milyona yaklaşan, bir yandan sürekli iç göçe açık, öte yandan bölgesel ve
küresel taleplere ve gelişmelere paralel olarak alt yapı ihtiyaçları gündeme
gelen bir şehri yönetmek elbette ki çok farklı paradigmaları beraberinde getiriyor.
“Cakarta’nın sorunları nelerdir?” sorusunun karşılığını şehrin sokaklarında
gezdiğimizde bulmakta zorlanmıyoruz. Şehrin kuzeyinden güneyine, ana
arterlerinden dar sokaklarına kadar genel bir gözlemde göze çarpan unsurlar
üçüncü dünyanın benzer şehirlerinden farklı değil. Genelleme noktasında bazı
zaafiyetler olsa da, kimi ülkeleri ve dolayısıyla başkentlerini Üçüncü Dünya
adıyla anılmaya iten sebeplerde bazı ortak noktalar da yok değil. Sürdürülebilir
bir şehir yaşamının önüne engeller silsilesi olarak çıkan kontrolsüz iç göç, iş
ve konut sorunu, eğitim kurumları ve araçlarının yetersizliği, taşıt sayısı/yol
alt yapı çeşitliliği orantısızlığı, hava kirliliği vb öne çıkan konular
arasında. Ancak hiç kuşku yok ki, bu maddi ögelerin dışında Cakarta gibi
şehirlerde ümitsizliğe sevk edenen önemli unsur, sakinlerinin “şehirlilik”
bilinci ile aralarındaki sorun.Bu durum, şehir nüfusunun%80’inin Müslümanlardan
oluştuğu düşünüldüğünde farklı bir anlama büründüğü söylenebilir. Devlet
yetkililerince ülke nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olmasından tevellüt
gururlanmalarına karşılık, ülkenin başkentinde halkın gündelik yaşamını
doğrudan etkileyen olumsuzluklara kalıcı care bulunması noktasında istikrarlı
bir çabanın sergilenemeyişi çelişkiler içermiyor değil.
Tabii şehirde
yaşayan insanlara işaret ederken, şehre akın edenleri “yermek” yerine, şehri
bir yaşam dokusu olarak şekillendirmede işlevsel olduğu varsayılan toplumsal
kurumların rol dağılımında ve bu rollerin işlerlik kazanmasındaki ciddi
yaklaşımları göz önünde bulundurulmalı gerektiğine içten bir vurgu yapma gereği
duyuyoruz. Bunda hiç kuşku yok ki, başta valilik, belediyecilik gibi resmi ve
özel/dini ve seküler kurumlar elinde şekillenen eğitim, sağlık vb. işlerle
ilgili yapılaşmaların da yadsınamayacak roller olduğu kesin. Kırsal kesime
mensup toplulukların ‘ana topraklardaki’ görece durağan, geleneksel ve dini
değerleriyle görece meczolmuş yapılaşması karşısında göçle birlikte gelen
‘köksüzlük’, şehre adım atan bireyin kaderi olmamalı düşüncesinden hareket
etmekte fayda var.
Dışardan gelen
kitleler ve kırsaldaki aidiyetlerine bağlılıklarını yeni yerleşim yeri, yani
şehire kanalize etmedeki isteksizlikleri veya bunun uzun bir süreç alması
üzerinde düşünülmeye değer. Bunda elbette ki, söz konusu şehir yönetiminingeniş
kitleleri içine alacak, katılımı sağlayacak hem şehrin maddi yapılaşmasını hem
de sakinlerinin bu şehri maddi ve manevi yönleriyle benimsemelerine yol açacak
politikaları hayata geçirmede sergileyegeldikleri kayıtsızlık da yabana atılır
bir olgu değil.
Vali Joko Widodo ile birlikte Cakartalılarda şehrin yüzünü
güldürecek projelere imza atacağı konusundaki iyimser yaklaşım devam ediyor.
Jokowi lakabıyla tanınan valinin Cakarta’yı hem şehir sakinlerinin temel
ihtiyaçlarını gidermeye hem de bölgede eğitim, ticaret, siyaset, kültürel
değişim vb. gibi alanlarda önemli kaynaşma noktası olması hasebiyle yabancılar için
de cazibe merkezi kılmaya yönelik politikaları uygulamayı bekliyor.
Kısaca Cakarta’nın sorunları noktasında herkesçe malum
problemlerin ötesinde bazı hususlara dikkat çekmekte fayda var. Demiryolu,
otobüs terminalleri, hava ve deniz limanları çevreleri şehre gelenlerin ilk
karşılaştıkları mekânlar olmasıyla dikkat çekiyor. Oysa bu tip mekânlar “şehre
aidiyeti” sınırlı kitlelerin barınma, çalışma mekânı olması, buralarla ilgili
mimari ve çevre yapılanması, temizlik, merkeze ulaşımı rahatlatacak …
Cakarta’da düşük gelirli grupların
yaygın olarak yer aldıkları işler arasında seyyar satılıcılık ki bu grup
içerisinde günün neredeyse her ögününe hitap edecek şekilde şehrin cadde ve
sokaklarını kaplayan gıda satıcılığı geliyor. Şehrin merkezi caddelerine kadar
yaygın olduğu gözlenen, kaldırımlar boyunca uzanan el arabaları veya sabit
çadırlarda sürdürülmekte olan bu etkinliğin kendine özgü bir ‘kültürel işlevi’
olduğu yadsınamaz. Sadece bir yemek yeme mekânı değil, sosyalleşme işlevi de
görmesiyle dikkat çeken bu yapıları rehabilitenin kaçınılmazlığı ortada.
Bununla birlikte hem satıcıların ve hemde hitap ettikleri müşteri kitlesinin
çeşitliliği ve çokluğu rehabilitasyon süreci önündeki kayda değer bir ‘arıza’
olarak görülebilir. Gene kendi veya benzeri ekonomik gruptan insanlara hitap
eden ve aslında son derece de canlı bir ekonomik etkileşime konu olan bu tür
seyyar satıcılık rehabilitasyonu şehrin gündelik yaşamında önemli sağlık, etik,
temizlik vb. anlamında davranış değişikliklerine de konu olacaktır.
Bu sorunun
halli meselesi valiliğe bağlı ilgili müdürlüklerle sınırlı kalmayıp, gene
aralarında dini, ekonomik, sağlık, çevre gibi ilgili sivil toplum kuruluşlarını
da içine alacak geniş oluşumun, sadece fikirsel düzeyde değil ekonomik anlamda
da aktif katılımıyla bu ekonomik araçta kayda değer davranış ve uygulama
değişikliği öngörülebilir.Burada önemli bir görev dağılımına ihtiyaç olduğu
kesin.Zaman zaman görüşme imkânı bulduğumuz değişik düzeyde öğrencilerin ve
akademisyenlerin yakın ve uzak çevrelerine dair eleştirel yaklaşımlarındaki
haklılık yadsınamaz.Bu bireylerce gündeme getirilen konuların başında ekonomiyi
sarsan yolsuzluklar, özellikle şehrin dış mahalleleri ve eğitim ve sağlık
hizmetlerinden istifade edemeyen çocuk, kadın, yaşlılar başta olmak üzere
önemli bir kitleyi sadece Belediye Meclisi kararlarına terk etmek sorunların
daha uzun yıllar süreceği gibi bir olumsuzluğu beraberinde getirecektir. Bu
nedenle, yukarıda zikredilen her kesimin ortak bilinç ve katılımı ile
sürdürülebilir bir yenilenme hamlesine ihtiyaç var. Bugünlerde Ramazan’a girme
hazırlıklarına çoktan başlamış olan Cakarta yönetimi ve şehrin Müslüman ahalisi
şehirleriyle gurur duymak için sadece İstiklal Camii’ne değil, onun çevresinden
başlayarak bir yenilenmeyi ortaya koymaları en büyük dileğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder