22 Temmuz 2013 Pazartesi

Kamboçya’da Seçim Değişim Getirecek mi? / Can Election Lead A Change in Cambodia?

Mehmet Özay                                                                                                             22 Temmuz 2013
Can Election Lead A Change in Cambodia?
Cambodian is trying to grasp the opportunity to satisfy their hungriness for a total civil life. No doubt that the general election on 28th July will be a milestone for the country. Though there is not much prediction about Hun Sen Might, the current PM, to be defeated by the agressive opposition, there will strong probability that more opposition MPs will sit in the parliament. Sam Rainsy, the leader of the opposition bloc, seems not to be allowed to register as a candidate for the election. But, he eagerly and patiently fights to win more voters’ support. On the other hand, Hun Sen has been on the post for the last three decades which is already counted the longest period in the Southeast Asian context. Instead of retiring voluntarily, he expresses his agreviseness to stand on for the leadership for the next three decades. Despite the fact that some developments in terms of the economic aspect, it cannot be argued that the rural population, which is the majority of the country, has been satisfactorily provided the benefits of this development. On the other hand, economy to some or larger extent does not fill in all the life space. People are looking for something very meaningful for their individual and communal lives by participating in the very all processes...

Değişim rüzgârı Kamboçya’ya da ulaştı... Güneydoğu Asya’da monarşi ve parlamenter sistemin birarada yürütüldüğü bir idari yapıya sahip ülkelerinden Kamboçya’da 28 Temmuz’da 123 sandalyeli Ulusal Meclis’i belirleyecek genel seçimlere az bir süre kala muhalefeti oluşturan kitleler bugünlerde liderleri Sam Rainsy’in sürgünden dönüşünü kutluyor. Kamboçya bağlamında bu kutlama sadece bir liderin destekçileriyle buluşması anlamına gelmiyor. Aksine ve belki de daha çok, 28 yıllık iktidarıyla Hun Sen Might’a karşı siyasi bir meydan okumayı da içeriyor.
Seçimlere sekiz partinin katılacağı açıklansa da, asıl yarışın Hun Sen’in 1985’den bu yana, Kamboçya Halk Partisi lideri olarak 28 yıllık iktidarına son vermeyi amaçlayan Ulusal Kurtuluş Partisi arasında geçeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu seçimi öncekilerden ayıran ne sorusuna verilebilecek en basit cevap, son dönemde küresel plânda yaşanan değişim taleplerinin Kamboçya toplumunda bulduğu yankı şeklinde verilebilir. Seçimlere çok az bir süre kala giderek artan seçim kampanyalarında, özellikle genç kitlenin daha önce tanık olunmayacak cesaret ve katılımla muhalefet kanadında boy gösteriyorlar. Bu olağanüstü gelişmenin, eski adıyla Komunist Partisi yeni adıyla Halk Partisi yönetiminde kimi rahatsızlıklara neden olsa da, seçimde nihai kazananın gene Halk Partisi olacağı konusunda tahminler de yapılmıyor değil. Bir diğer kayda değer gelişme ise önceki seçimlerin aksine -en azından şimdilik- faili meçhul siyasi cinayetler ve şiddetin yer bulmamış olması.
Yaklaşık 15 milyon nüfusa sahip Kamboçya, Mekong Vadisi’nin verimli toprakları üzerinde yükselmesine rağmen, yoksulluğun kol gezdiği bir ülke ve halkın büyük bir bölümü kırsalda yaşıyor. Bununla birlikte son dönemde gerek dış yardımlar gerekse turizm ve uluslararası şirketlerin üretim ağları bağlamındaki yatırımlarla ekonomik anlamda bir iyileşmeden bahsedilse bile, bunun geniş halk kesimlerine yansıdığını söylemek güç. Bunun ötesinde, ‘Hun Sen nesli’ olarak adlandırabileceğimiz bir nesil var ki, işsizlik ve sivil siyasi kanalların çoğulcu anlayışın seslendirilmesine izin vermediği bir sürece tanık ediyor. Bu nesil, aynı zamanda Khmer Rejimi’nin ortadan kaldırdığı ülkenin yetişmiş insan gücünün yeniden ortaya çıkmaya başladığının da bir göstergesi. Ülke kaynaklarının tam tabiriyle ifade edilmesi gerekirse talan edilmesi neticesinde ortaya çıkan ekonomik ve sivil yoksunluk ortamı, mevcut siyasi idarenin değiştirilmesi konusunda başat nedenler olarak dikkat çekiyor.
Kamboçya, Fransa’nın Hint-Çini’nde sömürgeleştirdiği topraklardan olmasıyla ve uzun yıllar süren komünist gerilla savaşının akabinde yönetimi ele geçiren ve ‘sınıfsız bir tarım toplumu’ inşa etmeyi amaçlayan Pol Pot liderliğindeki Khmerler (1975-1979) -aralarında Müslümanlarında bulunduğu- milyonlarca Kamboçyalıyı katletmesiyle dünya gündeminde yer işgal etmişti. Görece küçük toprak parçası ve az nüfusuna rağmen, tarihte bölgenin önemli medeniyet unsurlarından kabul edilen ‘Angkorlar’ dönemini inşa etmesiyle dikkat çekerken, modern dönemde ASEAN üyeliği ile bölgede kendini ifade etme fırsatı buluyor.
Seçimler öncesinde muhalefet kanadındaki gelişmelere değinmeden önce, Hun Sen dönemine kısaca bakmakta fayda var. Kamboçya’da Khmer Rejimi’nin sonlandırılması ve Kamboçya ulusunun bir anlamda ‘yeniden doğuşu’ndaki rolüyle öne çıkan ve 1979 yılında Vietnam’ın ‘iradesiyle’ siyasi otorite makamına getirilen ve yaklaşık otuz yıldır iktidarın tek isim olan Hun Sen Might, bölgedeki diğer ülkelerde tecrübe edildiği üzere, önemli kırılma dönemleri sonunda on yıllarca siyasi iktidarı kimseyle paylaşmayan liderlerle birlikte anılmayı hak ediyor. Khmer Rejimi sonrasında yaşayan siyasi gelişmelere dönemin Kralı Sihaouk da müdahale etmiş ve gerek ülkesinde bulunduğu gerekse ‘sürgünde’ geçirdiği yıllarda muhalefet lideri olarak önemli bir çaba sarf etmişti. Ancak bu süreç Hun Sen’in siyasi yıldızının yükselen yılları olması dolayısıyla tüm muhalefeti dolayısıyla da Kral Sihaouk’u da susturmayı başarmıştı. Bu süreçte yapılan dört seçimden ‘başarıyla’ çıkmayı başaran 61 yaşındaki Hun Sen, siyasi iktidarı hiç de bırakma niyetinde olmadığını açıkça ifade ediyor.
Peki Kamboçya’da muhalefetin ‘adı’ ne? Bugün adı ulusal ve uluslararası medyada çokça zikredilen Sam Rainsy 2000’li yıllarda verdiği mücadeleyle adını duyurmuş ancak hakkında açılan bir davada 12 yıl hapis cezası alması üzerine 2009 yılında ülkeyi terk etmişti. Sam Rainsy ülke muhalefet hareketinin en önemli lideri konumunda. Siyasi yapılanma olarak geçen yıl İnsan Hakları Partisi ve Sam Rainsy’in başındaki oluşumun birleşmesiyle kurulan Ulusal Kurtuluş Partisi ülkede değişimin adresi konumunda. Bir önceki seçimlerde Sam Rainsy’in partisi 26 sandalye, İnsan Hakları Partisi ise 3 sandalye kazanmıştı. Muhalefet içerisindeki bu parçalı yapının parlamentoda 90 sandalye ile önemli bir gücü elinde tutan Hun Sen iktidarını düşürmeye yaramayacağı görüldüğünden halk nezdinde önümüzdeki seçimde güç birliği için kurulan bu birliğin özellikle genç seçmen kitlesinin katkısıyla önemli bir dönüşümü gerçekleştireceğine dair kuvvetli bir inanç söz konusu. Tabii bu halkın kanaati... Muhalefetin elini güçlendiren unsurlar arasında, otuz yıla varan ‘tek adam’ iktidarı, yeniliğe aç bir genç kitle, alternatif politikalarla gündemi oluşturabilen bir muhalefet yapısı kadar  bölgesel ve küresel siyasi gelişmelerin ülkede bulacağı karşılığı saymak mümkün.
Sam Rainsy’in eve dönüş hikâyesi de ülkedeki siyasi değişimler konusunda bir gösterge kabul edilebilir. Kral Sihaouk’un geçen Ekim ayındaki vefatının ardından yaşanan gelişmeler, bu sefer yeni Kral Norodom Sihamoni’nin muhalefet lideri Sam Rainsy’i ‘affetmesi’ siyasi alana müdahalesi olarak yorumlanabilir hiç kuşkusuz ki. Ardından Başbakan Hun Sen’in biraz da ‘manevi baskı’ altında kalarak onayladığı ‘affın’ ardından  muhalefet lideri Sam Rainsy Fransa’daki gönüllü sürgününden ülkesine döndü. ‘Eve dönüş’ öncesinde İç İşleri Bakanlığı yetkililerinin Sam Rainsy’in güvenliğini sağlama konusunda ‘tereddütleri’ olduğunu açıkça kamuoyuyla paylaşmaları ülkede seçim sürecinin ‘kimi zorluklarla’ karşılaşacağını ima ediyordu. Ve bunun ilk somut ifadesi Sam’ın Phnom Penh’e ayak bastığı günün ertesinde muhalefet partisine ait bir ofiste patlama meydana gelmesiydi. Bugün gelinen noktada hatırlatmakta fayda gördüğümüz bir detayı ortaya koyalım. Bu dönüşün mantıksal yansımasının elbette ki Sam Rainsy’in muhalefet lideri olarak seçimlere katılması olacağı beklenebilir. Ancak partilerin aday gösterme sürecinin 12 Haziran’da sona erdiği dikkate alındığında, olağanüstü bir karar çıkmadığı taktirde Sam’ın böyle bir şansı gözükmüyor. Seçim Komisyonu’nun geçen gün yaptığı açıklamada siyasi partilarin aday değiştirme veya aday ekleme gibi bir seçenekleri olmadığına yaptığı vurgu da bununla ilgili olsa gerek... bununla birlikte, Sam Rainsy yaptığı açıklamada seçimlere bir hafta kala ülkeyi baştan başa dolaşarak halkla buluşacağı mesajını veriyordu.
Khmer’ler döneminde ülkenin düzlüğe çıkması için çaba sarf eden, ancak Hun Sen’in iktidara gelmesiyle Kral Sihaouk’un muhalefet gücü siyasi baskıyla giderek zayıflatılırken, tarihin bir cilvesi olarak bugün Sihaouk’un yerine geçen oğlu Norodom Sihamoni muhalefet liderinin affederek bir anlamda monarşi adına tarihi bir öç de almış oluyor. Bu gelişme, aynı zamanda ülkede gücü zayıflatılan monarşinin ‘halkın nabzını’ tutarak yeniden Kamboçya halkı nezdinde manevi boyutun ötesine de taşacak bir önem kazanma sürecine girdiğini gösteriyor. Tabii bu ‘bağışlanma’ sürecinde Barack Obama’nın geçen Kasım ayında ASEAN toplantısı vesilesiyle Phnom Penh ziyareti sırasındaki ‘temaslarının’ da yapıcı bir etkisi olduğuna kuşku yok. Tam da bu noktada, diğer komşu ülkeler gibi Kamboçya’daki gelişmeleri Amerika’nın Güneydoğu-Pasifik bölgelerinde yeniden şekillendirme plânlamalarından bağımsız değerlendirilemeyeceğini ileri sürebiliriz. Bununla birlikte, sömürge döneminden bu yana Fransa’nın bölgeyle dolayısıyla Kamboçya’yla ilişkileri dikkate alındığında, siyasal yaşamın yeniden tanziminde Fransa’nın da kayda değer bir rolü olacağı kesin.
Kamboçya halkı değişim istiyor... Bu değişim talebi küçük köylerden şehirlere kadar halkın ortak arzusu anlamına geliyor. Ulusal Kurtuluş Partisi sözcüsü yaptığı bir açıklamada, toplumun değişik kesimlerinden yüzbinlerce kişinin kampanyaya katıldığını ve ülkede büyük bir değişim istediğini söylüyor. Kitlelerin bugüne kadar böylesine büyük bir imkânı yakalayamadıklarına değinerek Hun Sen iktidarını devirmeyi amaçlayan Kamboçya Baharı’na atıfta bulunuyor. Muhalefeti umutsuzluğa sürükleyen tek olgu, seçimlere hile karıştırılması ihtimali. Bu noktada, muhalefet uluslararası camiadan seçimleri izlemesi ve bu anlamda bir ‘yaptırımda’ bulunması talebini  açıkça dile getiriyor.
Halkın bu değişim talebine iktidar odaklarının karşılığı ile ‘yadsıma’ ve ‘karartma’ diyebileceğimiz süreçlerin devreye sokulmasına neden oluyor. Örneğin, bazı kırsal bölgelerde halkın tarım yaptıkları arazilerinin ellerinden alınarak toprak mülkiyetinin ihlâli anlamına geldiği gibi buna maruz kalan köylülerin ‘muhalefeti destekledikleri’ gerekçesiyle resmi makamlarca cezalandırıldıkları şeklinde yorumlanıyor.
Peki bu süreçte ülkede azınlık konumundaki Müslümanların durumu ne? Mayıs ayında gerçekleştirilen Kur’an okuma yarışmasına katılan Hun Sen, Müslümanları öven bir konuşma yapmış ve bu konuşmada -Pol Pot’un Khmer rejimi döneminin aksine- Müslüman azınlığın dinlerinin gereklerini rahat bir şekilde yerine getirdiklerini belirtmişti. Gözlemcilerin Hun Sen’in benzer konuşmaları örneğin Budist törenlerinde de yaptığına dikkat çekerek bunun bir seçim propagandası olduğunu şeklinde yorumluyorlar.
Ülkenin dört bir yanında seçim kampanyalarına çoktan başlamış olan muhalefet, sahadaki tecrübelerine dayanarak seçim sonuçlarından umutlu olsa  da, Hun Sen döneminin sona ereceğini öngörmek büyük bir iyimserlik olur. Bununla birlikte, Hun Sen yeniden seçildiğinde bile, seçimin kayda değer sonucu muhalefetin kazanacağı fazladan sandalye sayısıyla ülke gündeminde belirleyici bir rol alması olacak. Bu durumda, uluslararası çevreler Hun Sen yönetimine baskı yaparak Çin benzeri bir siyasi yapılanmaya daha fazla izin vermeyeceklerini bekleniyor.
Halkın değişik kesimlerini saran değişim tutkusu, muhalefet liderlerinin karizmatik kişilikleri ve siyasi olgunlukları gibi faktörlere karşın, muhalefetin karşı koyması gereken son derece katı bir yapı var ki, üstesinden gelinmesi gereken en zor kısmı bu galiba. Bölge yakın siyasi tarihinin ortaya koyduğu üzere, uzun erimli siyasi iktidarların kaçınılmaz olarak içine bulaştığı yolsuzluk, kronizm, değişik oranlarda ve de ilgili ülkenin ‘toplumsal doğasına uygun olarak’ medya/polis/ordu güçlerinin baskı ve sindirme politikalarına aracı kılınması, aynı zamanda bu siyasi yapıların güç merkezlerini oluşturuyor. Herhalde Hun Sen geçenlerde yaptığı bir açıklamada ‘doksan yaşına kadar iktidarda kalmayı arzu ettiğini’ söylemesinin ardından böylesi bir yapılanmanın olduğunu düşünmek zor olmasa gerek. Dolayısıyla adına ‘demokratik’ denilen seçim süreçlerinin merkez iktidar gücünü -velev ki parlamentodaki sandalye sayısında düşüş yaşansa da- kümülatif bir değişimi getirmediği de bilinen bir gerçek. Tabii bu adına demokrasi denilen siyasi hayatın tecrübe etmesi gereken süreçler arasında saymak gerekiyor. Bir hafta sonra Kamboçya’da yaşanacak seçimleri de bu minvalde ele almakta fayda var.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder