Mehmet Özay 1 Temmuz 2013
Avustralya siyasetinde Kevin Rudd bir
kez daha sahnede. İşçi Partisi’nde bir türlü durmak bilmeyen çalkantılar sonrası
yaşanan gelişmeler sonunda, Rudd bir kez daha Parti Başkanlığı’na dolayısıyla
Başbakanlık koltuğuna oturdu. 2007-2010 yılları arasında Başbakan olan Julia
Gillard’a devretmek zorunda kalan Rudd Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenmişti.
Kevin Rudd geçen Çarşamba günü Parti Kongresi’nce
Canberra’da yapılan seçimde yarıştığı Başbakan Julia Gillard karşısında 57’e
karşı 45 oyla yeniden başkan seçildi. Böylece, Gillard’ın bundan tam üç yıl
önce devirdiği Rudd’un, parti içerisinde yeniden büyük bir güç kazandığı tüm
gözlemcilerin ortak kanaati. Bu süreç, hiç kuşku yok ki, İşçi Partisi
meclisince, önümüzdeki Sonbahar’da yapılacak Genel Seçimler öncesinde partinin
kay kaybını önleyebilecek tek isim olarak görüldüğünü ortaya koyuyor. Bunun
pratikteki yansıması, bu seçimin hemen ardından yapılan kamu oyu yoklamalarında
dört kritik seçim bölgesinde İşçi Partisi’nin oylarını %10 artırması ile
karşılığını bulmasıydı.
Rudd, yukarıda ifade ettiğimiz üzere, üç
yıl önce benzer bir şekilde Parti Başkanlığı’nı kaybetmekle kalmamış, ülkenin
ilk kadın Başbakanı Gillard ile yıldızının bir türlü barışmaması nedeniyle
Dışişleri Bakanlığı görevinden de ayrılmak zorunda kalmıştı. O günden bu yana,
Gillard’a ve hükümete yönelik girişimlerde bulunacağına kesin gözüyle bakılan
Rudd, önce saflarını güçlendirmiş ve ardından seçim öncesinde son darbeyi
vurmak için hareke geçmişti.
İki siyasi figür arasında ilginç
benzerlik bununla bitmiyor. Gillard, şayet bir değişiklik olmazsa, parti
meclisindeki seçimin ardından siyasi yaşamını kısa süre sonra noktalayacağını
açıkladı. Bu durum, Avustralya siyasetinde Rudd’un elinin giderek daha da
güçleneceği anlamına geliyor. İktidardaki İşçi Partisi Başkanlığındaki bu
değişiklik sonrasında Başbakanlığın da el değiştirmesi, akabinde kabinede
Gillard yanlısı Bakanların da istifasıyla yerlerine yenilerinin atanması
bekleniyor. Rudd’un bir sonraki hedefi ise bağımsız milletvekilleriyle dirsek
temasını güçlendirmek olacak.
Tam da bu noktada üç yıl önce ne
olduğuna kısaca bakmakta yarar var. O dönem Rudd’a yönelik olarak parti içerisinde
muhalif kanadın ortaya çıkmasında aşırı hırslı, kibirli, kolay baş edilemez
mizaçta olduğu öne sürülse de aradan geçen sürede bu karakteristiklerinin ne
kadar değiştiğine önümüzdeki süreçte tanık olunacak. Bununla birlikte, Rudd’un
siyasi yaşamında önemli bedel ödemeye yol açan şahsına yönelik bu yöndeki
eleştirileri ciddiye aldığını geçenlerde yaptığı basın açıklamasında ortaya
koyuyordu. Rudd, seçimin ardından yaptığı ilk basın açıklamasında, geçen birkaç
yıl içerisinde önemli siyasi tecrübeler kazandığını ima eden cümleler sarf
ediyordu. Bu bağlamda, siyasetin zor zanaat olduğuna vurgu yapan Rudd, yakın
geçmişte yaşananlardan dersler aldığını samimi bir dille gündeme getiriyordu.
Aldığı derslerin en önemlisinin kabine üyeleriyle daha sık danışma toplantıları
yapmak olduğunu vurgulaması dikkat çekiyordu. Bir başka önemli değişiklik
sinyali ise belli ki ‘kibirli’ duruşun politika dilindeki karşılığı olarak
gündeme getirdiği ‘Büyük Avustralya’ vurgusu yerine, ‘sürdürülebilir Avustralya’
kavramına konuşlanacağı yönünde.
Liderlik düzeyinde yaşanan bunalımda
Rudd ve Gillard’a ‘oynayan’ meclis üyelerinin nasıl bir yaklaşım sergiledikleri
de ayrı bir mesele. Görece kısa bir süre zarfında Gillard’a karşı siyaseten
yetersizlikleri, politika geliştirmedeki beceriksizlikleriyle öne çıkarttıkları
Rudd’u yeniden parti başkanlığına taşıyan başka isimler olamaz herhalde.
Rudd’un önündeki en büyük engel hiç
kuşku yok ki Sonbahar’da yapılacak genel seçimler. Özellikle son aylarda
kamuoyu yoklamalarında İşçi Partisi’nin düşüşte oluşu, oyların muhalefetteki
Liberal Parti’yle neredeyse başabaş bir seyir izlediği dikkate alındığında
Rudd’un işinin hiç de kolay olmadığı ve muhalefet lideri Tony Abbot’a karşı
nasıl bir siyasi mesajla halkın karşısına çıkacağı merak konusu. Şimdiden,
koalisyon olasılığının ülkenin geleceği
için sağlıklı bir seçim olmayacağını dile getiren Rudd’un seçimlerdeki
başarısızlığının da hiç kuşku yok ki, genel başkanlıkta gene bir krize yol
açacak. Bu noktada, yukarıda değindiğimiz üzere, parti başkanlığı ve
başbakanlık değişiminin kimi bölgelerde olumlu karşılık bulmasının yanı sıra,
Rudd, daha önceden 14 Eylül olarak önerilen seçim tarihinin erteleyerek, bu
süreçte hükümet politikalarında önemli değişiklikleri halka tanıtma fırsatı
bulabilecekleri görüşünde.
İşçi Partisi içerisinde yaşanan
dalgalanmaların seçmen kitlesinde önemli destek kaybına yol açtığı dikkate
alınırsa, önümüzdeki üç dört ay Rudd için son derece kritik bir süreç olacak.
Bu bağlamda, Parti içerisinde gücünü pekiştirmesinin verdiği güvenle ve de
uluslararası ilişkilerdeki aktif politikalarıyla dikkat çeken Rudd’un en
azından belli başlı ülkeler nezdinde destek bulacağı düşünülebilir. Bu noktada,
muhalefet lideri Abbot’un, Endonezya’dan kaçak göçmen akışının sona erdirilmesi
çağrısını hiç de hoş karşıladığını düşünmediğimiz Endonezya makamlarının, ‘en
önemli komşumuzla ilişkileri geremeyiz’ karşılığını veren Rudd’a yönelik
sempatilerinde gelişme olacaktır. Öte yandan, Avustralya ve Endonezya
yönetimleri arasında zaman zaman gerilmesine neden olan bu sorun öyle bir
çırpıda çözümlenecek gibi değil. Bu nedenle seçime ramak kala, Rudd’un bu
konuyu ‘halletmeye’ yönelik bir politikayı gündeme taşıması pek mümkün değil.
Öte yandan, Avustralya seçmeninin
önceliklerinin neler olduğu da dikkate alınması gerekiyor. Tabii ‘seçmen’
derken, böylesi kapitalist ülke rejimlerinde ilk algının ekonomi politikalarına
yoğunlaştığı unutulmamalı. Bu noktada akla ilk gelen ise tabii ki yaşam
standardının yükseltilmesi, ‘vergi’, eğitim fonu vb. konular oluyor. Buna ilâve
olarak, göçmen sorunu, yabancı işçi, vb yoğunlaşılması gereken sıradaki
diğer alanlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder