Mehmet Özay 1
Nisan 2012
Myanmar'da bugün yapılacak seçimler öncesinde gerçekleşen önemli bir
ziyaretin zamanlaması nedeniyle dikkate değer olduğunü düşünüyorum. Myanmar'da
seçim arefesinde önde gelen Batılı ülkeler heyetlerini Myanmar'a gönderirken,
Malezya Başbakanı Necib'in 29-30 Mart tarihlerinde gerçekleştirdiği ziyaret,
son bir yılda başkent Naypyidaw'ı arşınlayan yabancı konuklar arasında dikkat
çeken yönü doğrudan işbirliği ve yatırımı amaçlamasıydı. Necib'in ziyareti
Batılı misafirlerin aksine Suu Kyi'yi değil, Devlet Başkanı Thein Sein'di.
Malezya'nın Myanmar çıkartmasını nasıl okumalıyız sorusu önemli. Çünkü Malezya
sadece bir ASEAN üyesi olarak değil, aynı zamanda, halkının yarıdan fazlası
Müslüman olan bir ülke olarak dikkat çekiyor. Bu çerçevede, Başbakan Necib'in
ziyaretinin siyasi, ekonomik ve görece fazla bir atıf yapılmasa da kayda
değerliğine kuşku olmayan sosyal nedenleri üzerinde durmakta fayda var.
Bu ziyaretin, Malezya'nın içinde bulunduğu ve pragmatik ve pratikliği
öncelleyen politikalarının doğrudan bir yansıması olduğuna kuşku olmasa da,
diğer faktörler göz ardı edilemez. Örneğin, Batılı devlet adamları
ziyaretlerinin odağını "siyasi gelişmelere ve reform çabalarına"
konuşlandırırken, Necib'in doğrudan ekonomik işbirliği üzerine temellenen
girişimi aslında Myanmar'ı bir anda uluslararası ekonomik ilişkiler ağında yer
edinmeye "motive edecek" bir açılımdır. Bu çerçevede, Başbakan
Necib'in özelinde Malezya siyasi erkinin Batılı ziyaretçilerin aksine,
Myanmar'da siyasi reformların ve genel anlamda barışın hasıl olması daha çok
ekonomik açılım olduğu üzerinde durduğu görülüyor. Yani, piyasa ilişkilerinin
neo-liberal politikalarla belirlendiği günümüz koşullarında barış da hiç kuşku
yok ki, piyasanın kurallarına ayarlanmış durumda.
Bu amaca ulaşmak için ekonomik işbirliği ve teşvikin vazgeçilmez olduğu
da, Malezya'nın Myanmar ile olan politikasında belirleyici bir yer tutmasında
ortaya çıkıyor. Bu nedenledir ki, Sayın Necib yanında elliyi aşkın işadamıyla
Naypyidaw'a çıkarma yaptı. Buna halihazırda Myanmar'da çeşitli sektörlerde
yatırımları bulunan 200 civarındaki işadamı eklendiğinde Malezya yönetiminin
Myanmar'a bakışını değerlendirmedeki ciddiyetini görmek mümkün. Yani Malezya
zaten Myanmar'daydı. Ve bu varlığını pekiştirecek girişimlere de çoktan
hazırlıklı olduğunu ortaya koyuyor. Bunu acelecilik olarak değerlendirenlerin,
Myanmar'ın en azından ilk etapta bölge için ne anlam ifade ettiğini
kestiremediklerini söyleyebiliriz. Örneğin önümüzdeki yıl 27. Deniz Oyunları'na
ve akabinde 2014'de ASEAN liderliğine ve bu vesile ile çeşitli uluslararası
toplantılara ev sahipliğine hazırlığı için alt yapı çalışmaları ülkenin
profilinin uluslararası arenadaki görünürlüğü için büyük anlam ifade ediyor.
Bunun ötesinde, hemen hemen aynı iklim özelliklerine ve hammadde metalarına sahip
Myanmar'ın potansiyelini aktife dönüştürmede Malezya'nın tecrübelerinin
elbetteki Myanmar yönetimince de fizibilitesi çoktan yapılmış olduğuna kuşku
yok. "Peki neredeyse yarım yüzyılı kapalı bir rejim olarak geçiren
Myanmar'ın ekonomik alt yapısı uluslararası ticaret ve yatırım olanaklarını
kaldırabilecek unsurları içeriyor mu?" sorusu iş çevrelerinin merak ettiği
bir konu. Bu bağlamda, Myanmar merkez bankasının ülke para birimi kyat'ın
dolaşımı konusunda girişimlerinin çoktan hayata geçirildiğini ve bu çerçevede
Malezya'nın önde gelen kimi bankalarının bu sürece müdahil olduğunu da kısaca
belirtmiş olalım. Bu işin bir yanı...
Öte yanında ise, bu girişim, Malezya'nın giderek etkisini ve nüfuz
alanını artıran "agresif" ekonomik açılımının ASEAN içerisinde
ve Hind-Çin'ine doğru genişleyen bir evreye tekabül ediyor oluşudur. Batılı
ülkelerin ambargosuna rağmen, Myanmar'a ASEAN yönelimli bakışın farklılığı
kendini ekonomik yatırımlarda ortaya koyuyor. Bu çerçevede Tayland ve
Singapur'la birlikte Malezya Myanmar'ın zengin kaynakları, ucuz iş gücü gibi
ekonomik değerlerini üretken kılacak yatırımlarını hayata geçirmede çoktan rol
oynamaya başladığını belirtelim. Ekonomik ilişki bağlamında
değerlendirilebilecek bir diğer olsu ise Malezya'da kaçak ya da legal olarak
çalışan yaklaşık 258.000 Myanmar'lı göçmen işçinin varlığı. Sayın Necib, iki
ulus arasında benzerliğe değenirken, Myanmarlı ve Malezyalıların
çalışkanlıklarına atıf yapması oldukça pragmatikti... Kaldı ki, Malezya'nın
kalkınma potansiyelini aktif hale geçirme sürecinde olduğu bu yıllarda daha çok
işgücüne ihtiyaç duyacağı herkesin malumu. Bunun en önemli göstergelerinden
biri artan ekonomik kalkınmışlık indeksi ile Malezyalı ailelerin ev
hizmetlilerine duyduğu yüksek talep. SayınNecib bu ziyarette elbette bu konuyu
da gündeme getirerek, neredeyse bir ulusal sorundan uluslararası bir sorun
haline evrilen ev hizmetlileri olgusunu orta vadede Myanmar'la yapılacak
anlaşmalarla giderme yoluna gidecektir. Bu elbetteki iki ülke arasında sosyal
bir sorun haline dönüşen ve yüksek taleplerle gelen Endonezyalı işçileri bypass
anlamına gelecek.
Malezya ile Myanmar'ı biraraya getiren bağlar elbetteki salt ekonomik
gerekçelerden ibaret değil. İşin siyasal yanında, 1997 yılında Myanmar'ın ASEAN
üyesi olarak kabul edilmesinde Malezya'nın gösterdiği çaba hatırlanmalıdır.
Aynı şekilde, Endonezya ile birlikte güçlü bir şekilde Myanmar'a 2014 yılında,
ASEAN gibi küresel gelişmeler muvacehesinde daha da bir önem kazanan
uluslararası bir örgüte dönem başkanlığı rolünün verilmesine katkısı görülür.
Ancak Başbakan Necib'in ziyaretinin ekonomik gerekçelerle yüklü olması
da kimi tarihçilerin ileri sürdüğü üzere Myanmar'ın Bengal Körfezi'ne bakan
sahil şeridi, aynı zamanda, antropolojik ve tarihsel olarak Malay coğrafyasının
devamı mahiyetinde olduğunu ortaya koyuyor. Bu sahil şeridinin kuzeyde bittiği
ve Bengaldeş'e sınır teşkil eden coğrafyadaki Rohingyalı Müslümanlar da bu
bağlamda ele alınabilir. Ancak Sayın Necib'in ziyareti çerçevesinde bu konuda
herhangi bir somut görüşün -en azından açıkça- basına yansımadığını da
belirtelim. Bu bağlamda, Myanmara renk katan azınlık grupları arasında kendine
has bir yeri bulunan Rohingyalı Müslümanların güvenlik-özgürlük bağlamlarındaki
açılımlarına destek olacak herhangi bir İslami oluşumdan bahsedilebilir mi
sorusunu acilen sormakta fayda var. Öte yandan, gelişmeler dikkate alındığında,
ülkenin kendi iç dinamikleri ile şekillenen ve giderek Batının ekonomik ve
siyasi tahakkümüne doğru bir seyrin kendini hissettirmeye başladığı bir ortamda
Myanmar'da azınlık konumundaki Müslümanların hakları öyle gözüküyor ki,
neo-liberal politikaların estireceği piyasa kurallarına tahvil edilmiş durumda.
2008 ve 2009'da teknelerle okyanus sularına salıverilen ve pek çoğunun
hayatını kaybettiği Müslüman Rohingyalıların bir bölümü Açe sahillerinde karaya
çıktığını hatırlayalım. Aradan geçen süreçte ne Rohingyalıları insanlık dışı
uygulamaya maruz bırakanlar hakkında bir girişim yapılabildi ne de bu
insanların sorununun çözümünde sözde uluslararası arenada faaliyet gösteren
İslami kurumların katkısı ortaya konulabildi. Bu kurumlar her vesilede
Birleşmiş Milletler'in kuyruğuna takılmayı beceri olarak sunarak "reform
çabası içinde olduklarını ilân edenler", hiç değilse Ban Ki Moon'un daha
geçen hafta Singapur ziyareti sırasında Myanmar'a uluslararası toplumdan destek
talebinde bulunmasını dikkate alsalar bari. Ancak yaşanan tecrübelerden
hareketle, bu kurumların reform çabalarının bu konulara müdahil olacak seviyeye
geldiğini hiç sanmıyoruz.
Bugün, Myanmar yeniden yapılanırken, neo-liberal akımlar alabildiğine bu
"bakir" ülkeyi kendi sistemlerine entegre etme uğraşı verirken,
Rohingyalıların nasıl bir sosyo-kültürel inşa sürecine tabi olacakları ve bu
süreçte ülkede içerisinde kendilerine nasıl bir rol düş(ürüle)eceğini hep
birlikte izleyeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder