Mehmet
Özay 3 Nisan
2012
1 Nisan Myanmar’a güldü. Gün Myanmar’ın... Myanmar’da zafer demokrasi
prensesi Suu Kyi’nin. Myanmar halkının 66 yaşındaki kadın lideri onyıllarca
süren mücadelesinde demokrasi oyununun kurallarını yerine getirerek en sonunda
ulusal meclise girmeyi başardı. Halkın büyük desteğini alması kadar,
uluslararası çevrelerin de kendisini yalnız bırakmaması Suu Kyi’i günümüz
üçüncü dünya ülkelerinde verilen demokrasi mücadelesinde öne çıkarmaya yeten
nedenler arasındaydı.
Pazar günü yapılan seçimlerin hemen akabinde Ulusal Demokrasi Birliği (NLD)
yöneticileri oyların %82’sini kazandıkları yönündeki açıklamaları, bundan yirmi
yıl önce yapılan ve cunta konseyince reddedilen sonuçlarla benzerliğiyle dikkat
çekiyor. Seçim komisyonu kesin sonuçların bir hafta içerisinde açıklanacağını
ifade etse de, gayri resmi sonuçlara göre Suu Kyi parlamento üyesi olmayı
başardı. %82’lik seçim başarısı, 45 seçim bölgesinden 44’üne aday gösteren NLD
adaylarının hepsini kazandığı anlamına geliyor. Tabii bu kazanım, meclisin
büyük çoğunluğuna hakim Birleşik Dayanışma ve Kalkınma Partisi’nin (USDP)
siyasi gücü karşısında sembolik bir değerin yanında Myanmar halkı için moral
bir kazanım anlamı da taşıyor.
Seçim öncesinde kimi çekinceler de yok değildi hani. Özellikle yabancı
gözlemciler kadar tüm iyimserliğine rağmen Suu Kyi de, geçmişte yaşanan
haksızlıklar ve zulümler nedeniyle “Olur da bir benzeri daha yaşanır mı?”
sorusunu akıllarına getirmiyor değillerdi. Şimdi sıra “Peki bundan sonra ne
olacak?” sorusuna cevaba geldi sıra. Göstergeler, mecliste milletvekili olarak
temsil edilme hakkını kazananlar Devlet Başkanı tarafından kabineye bakan
olarak atanması uygulamasının bu sefer Suu Kyi’e uygulanacağını ortaya koyuyor. Kyi’nin bakan olarak kabine
de yer alması her iki taraf için de popüler tabiriyle “kazan-kazan” anlamı
taşıyor gibi gözükse de, aslında perde arkasında da değil, tastamam perdenin
tam önünde iki tarafı da şekillendiren bir üçüncü şık, yani Batılı gücün
kazanan olacağını atlamamak lazım. Öyle ya, onca görüşmelerden sonra 66
yaşındaki Suu Kyi’nin -on yılları bulan mücadelesinin bir sonucu olarak- salt
bir milletvekili olarak görev yapmasının pek de bir anlamı olmayacağından
hareketle, Batılı temsilcilerinin Myanmar yönetimine Kyi’nin kabineye alınması
yönünde açık ya da gizli önerilerde bulunmalarından doğal bir şey olamaz.
Hükümetin kazancı elbette gelecek yatırımcılar ve dış yardımla doğru orantılı.
Geçmişte sergiledikleri zulümlerin hesabı sorulmadıkça cunta ve destekçilerinin
her türlü gelişmeden kendilerine kazanım devşirmeleri bugünkü koşullarda makul
gözüküyor.
Cuntanın desteklediği hükümetin amacı, uluslararası camianın ekonomik
yaptırımlara son vererek ülkede önemli bir kalkınma hamlesinin
gerçekleştirilmesini sağlamak olacak. Seçimden birkaç saat sonra uluslararası
televizyonlara düşen haberlerde kimi Batılı ülke yetkilileri seçimlerin büyük
ölçüde sorunsuz olduğunu ve özgür ve adil bir seçim gerçekleştiğini ve
yaptırımların gevşetilebileceği sinyalini vermeye başladılar bile. Örneğin
Avrupa Birliği Ticaret Komiseri Karel De Gucht 23 Nisan’da Brüksel’de yapılacak
AB Dışişleri Bakanları toplantısında Myanmar’a yaptırımların kaldırılmasının
kuvvetle muhtemel gündeme geleceğini dile getiriyordu.
İki büyülü kavram, yani “özgür” ve “adil”, mevcut Myanmar yönetiminin Batı
standartlarını tutturduğu ve kendince arzu ettiği sonucu elde ettiği anlamına
geliyor. Burada siyaset ahlâkı konusuna girmemekle birlikte şunu söylemeden de
geçmeyeyim. Bu seçim sürecinde yaşananlar bağlamında, küresel sermayenin tek ve
biricik koşulu özgür ve adil kavramlarının nasıl kapitalizme kurban
verildiğinin de en canlı örneğini bizzat yakından izliyoruz. Batılılar bunu da
siyasi özgürlüklerle ekonomik özgürlüklerin eleleliğinden dem vurarak
pazarlıyorlar. Ne yapalım, burada “Myanmar, kapitalizm dünyasına hoşgeldin”
demekten başka sözümüz yok.
Gelişmenin Suu Kyi cephesinde ise benzer talepler var. Yani ekonomik ve
sosyal anlamda geri bırakılmış Myanmar halkının bölge ülkeleri halklarının
refah düzeyine ulaşmasının küresel ekonominin araçlarının ülkeye akmasıyla
olacağından hareketle Suu Kyi de, yaptırımların bir an önce kaldırılmasına
taraftar. Dünyaya nasıl bir Myanmar fotoğrafı vermek isteğinin göstergesi
olarak Kyi’nin seçim arefesini elektriksiz, susuz bir köyde geçirmesi dikkat
çekiciydi! Bu fotoğraf elbette göstermelik değildi...
Dün gazetelerin satır aralarında pek de dikkat çekmeyen bir cümlesi
önemliydi ve geleceğe dair güçlü bir ipuçu veriyordu. Mücadele yıllarında
ümidini hiç yitirmeyen Suu Kyi’nin ülkesi Myanmar’ın gelecek on yıl içerisinde
ASEAN’ın en gelişmiş ülkesi olacağı öngörüsünde bulunduğu yönündeki atıftı. Bu
görüşü ilginç kılan devamındaki açıklamaydı aslında. Bugün parmak ısırtan bir gelişmeye
konu olan Singapur’ün siyasi kadrosu, o dönem büyük açmazlar içerisinde
bağımsızlığın kazanıldığı 1965’de bölgenin saygın bir ulusu olarak öne çıkan
Myanmar’dan ders almak için heyetler göndermişti. Dün Singapur’un ders aldığı
Myanmar, kısa ve orta vadede benzer bir gelişmeyi niçin yakalayamasın ki! Ancak
ülke nüfusunun altmış milyonundan elli milyonunun şu veya bu şekilde fakirlik
standartlarında bir yaşam sürdüğü düşünüldüğünde ülkede yapılacak işlerin
boyutları hakkında bir fikir veriyor. İşte tastamam bu olgudur ki Batılı
neo-liberal politika yapıcıların iştahını kabartıyor. Bir yandan fakirlikle
yüzyüze kitlelerin ucuz işgücü kapasitesini artırmaları, öte yandan, ulusaşırı
şirketlerin üretim havzalarını Myanmar’a kaydırmaları ya da genişletmeleriyle
fakirlikten orta sınıflaşmaya atlayacak Myanmarlıların “tüketim
kapitalizminin” yeni üyeleri olarak
rollerini üstlenecekleri gün hasretle bekleniyor!
Peki NLD’nin bu önemli kazanımının ardından halk daha çok talep için
sokaklara dökülerek erken seçim talebinde bulunabilir mi? Çünkü genel seçimler
2015 yılında yapılacağını bunun ülkenin içinde bulunduğu özel koşullar dikkate
alındığında hiç de azımsanacak bir zaman dilimi olmadığı ortada. Kaldı ki
aradan geçen süreçte, Batılı ülkelerin ekonomik yaptırımları kaldırması ile
Myanmar’ın yatırım cennetine dönüşmesi, elbette siyasetin doğası gereği Suu Kyi
önderliğindeki NLD’nin aleyhine gelişmeler olarak mevcut yönetimce
kullanılacaktır.
Başkent Naypyidaw’ın beş yıldızlı otellerini şimdiden doldurmuş göza açık
yatırımcılar ülkeye katkısı görece bir zenginlik getirebilir. Ancak ülkenin
sınır boylarını tutmuş etnik unsurların bu gelişmeden pay almadıkları sürece
ülkenin sağlıklı bir gelişme eğilimini yakalamasının da zorluğu ortada. Öyle
ki, daha şimdiden kimi güçlü etnik yapılar, Suu Kyi’nin ana-akım siyasi
elitlerle olası işbirliğinden ve bu elitlerle “stratejik ortaklık”
oluşturmasından rahatsızlıklarını dile getirmeye başladılar bile. Öte yandan, ülkenin
Müslüman azınlığını oluşturan Rohingyalılarla ilgili ise kimsenin ağzını bıçak
açmıyor...
Bu seçimlerin Myanmar iç politikasına etkilerinin ötesinde, özellikle son
bir yıldır giderek yüksek sesle dillendirilen “Asya Yüzyılı” olgusunun
Güneydoğu Asya ayağında yeni bir demokrasinin doğuşunun elbette küresel
yansımaları göründüğünden çok daha güçlü yansıtılacaktır. ASEAN ailesine yakın
geleceğin yeni ve güçlü bir üyesinin doğuşu yüzlere yansıyan memnuniyetin
artışı anlamına geliyor. Geçen günkü yazımızda dile getirdiğimiz üzere Malezya’nın
Myanmar’a bakışı bunun apaçık göstergesi değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder