Açe’de her deprem oluşunda Türk medyasında bir hareketlenmenin baş göstermesi
doğal. Bunu defaatle gündeme getirdik. Tekrar etmeyeceğiz... İlk etapta dikkat
çeken husus, sürekli 26 Aralık 2004 depremine -daha doğrusu tsunamiye- atıf
yapılarak vefat edenlerin sayısıyla ilgili bilgiler geliyor. Kimi 120.000, kimi
130.000 kimileri de sayısı epeyce yukarıya çekerek 200.000 kişinin vefat
ettiğini belirtiyor. Anlaşılan o ki, aradan geçen yedi yıla rağmen, ilgililer
henüz ortak bir sayı etrafında buluşabilmiş değil.
Temelde depremler ürkütücüdür. Açe için bunun bir başka boyutta hissedildiğine
kuşku yok. Güneydoğu Asya veya en azından ilgi alanımızın odağında olması
hasebiyle Açe depremlerinin, yani tektonik hadiselerin ortaya çıkışı örneğin
Türkiye’deki depremlerden farklılık arz eder. Bu farkı bilmeyen ya da bildiği
halde paylaşmayan organlar, halk arasında heyecanın yükselmesine neden olabilirler.
Nedir iki coğrafyadaki depremlerin farkı? En temel itibarıyla Açe depremleri
yatay eksende gerçekleşir, Türkiye’de ise dikey olduğu ifade edilir. Yatay
eksenli depremlerin şiddeti yüksek olsa da, kayıplar ve yıkımlar noktasında
şiddetine oranla “görece” minimal düzeyde kalır. Bu çerçevede, daha henüz yeni
gerçekleşen 11 Nisan’daki Açe depremi boyut olarak neredeyse 26 Aralık 2004
depremine yakın: 8.9 (şu anki veriler 8.6 ila 8.9 arasında değişiyor). Bu bilgileri Türk (ve
de dünya) kamuoyu ile paylaşılmasıyla olağanüstü bir “heyecan dalgasının da”
harekete geçirilmediğini kim söyleyebilir.
Evet, depremler korkutucudur. Öte yandan, deprem bölgesinde yaşayan
insanların hissiyatları ve maddi ortamın getirdiği şartları algılamak için kafi
miktarda tecrübe sahibi olduğumuzu düşünüyorum. Elbette Açeliler canhıraş bir
şekilde evlerini, ofislerini terk ederek kendilerini sokağa atıyorlar; motosikletlerine,
arabalarına binerek yakınlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Bu doğal bir refleks.
Doğal olmayanı ise bu reflekse uygun bir tepki oluşturulamaması olduğu
gözlemleniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder