4 Kasım 2024 Pazartesi

Arap denizciliği ve Malay Takımadaları / Arabian seafaring and the Malay Archipelago

Mehmet Özay                                                                                                                            03.11.2024

Malay Takımadaları ve Arap dünyası ilişkilerine tarihsel olarak baktığımızda karşımıza, ilginç bir yönelimin çıktığı görülür.

Bu iki coğrafyanın ve medeniyetin karşılaşmasını, bir din olarak İslam’ın yayılması öncesinden başlatmak gerekir.

Ve bu durum, hiç kuşku yok ki, bize Arapların geçmişte denizcilikleriyle öne çıkan bir millet oldukları ve aynı zamanda, Hint Okyanusu’nun varlığının ne denli önemli olduğunu hatırlatır.

Bu yaklaşım, aynı zamanda İslamiyetin yayılması sürecinde Arapların, niçin denizlere açıldığının da kendinde, doğal bir nedene dayandığı ve dini gerekçenin de, daha önceden var olan yapısal duruma adaptasyonunun söz konusu olduğu görülür.

Arap denizciliği

Günümüzde veya son bir kaç yüzyıllık süreçte Arap toplumlarının durumu dikkate alındığında, Arapların denizci millet olduklarına dair tarihsel yaklaşımın, “Acaba mı?” sorusunu gündeme getirmemize neden oluyor.

Evet, Araplar tıpkı Farsiler ve Hintliler gibi, denizci millet olarak Hint Okyanusu tarihinde rol oynayan milletler arasında yer alıyor.

İslamiyet öncesinde Hint Okyanusu’nu elverişli bir ulaşım aracı kılanın, bu geniş suyolunu çevreleyen toplumların belki de, Milat’tan Önce’sinde birbirleriyle ilişkilerinde aramak gerekir.

‘Araplar’ derken, elbette dikkate alınması gereken bir coğrafya vurgusu öne çıkarılmalıdır.

Yukarıda gizli/açık dile getirildiği üzere Araplardan kasıt, Hint Okyanusu’na komşu olan coğrafyada yaşayan Araplardır.

Bu noktada, Arapların, geniş bir coğrafyada yerleşik ve de göçebe olarak var olduklarını dikkate aldığımızda, çokça dillendirildiği üzere sadece, ‘çöllerin insanları’ olmadıkları anlaşılır.

Bu noktada, Arap yarımadası’nın sahil şeridi boyunca yer alan toprakların hem, dışardan tüccar ve denizci hem de, içerden tüccar ve denizci bağına sahip olmaları, geçmişte farklı toplumlar arasındaki bağların, -bu coğrafya özelinde söylemek gerekirse-, savaş eksenli olmak yerine, daha çok kültürel ve ticari ilişkileri öncelleyen bir yapıda seyrettiği anlaşılır.

Malay Takımadaları

Biraz uzunca kabul edilebilecek bu girişin ardından, Arapların Malay Takımadaları’na ulaşmalarının kasıtlı veya kasıtsız bağlamlarının olduğunu söylemek mümkün.

Temelde, bu geniş coğrafyada Hint ve Çin gibi iki köklü medeniyet söyleminin bizi, geniş Malay Dünyası’na dair bakış açımızı engelleyici, zorlaştırıcı bir mahiyet taşıdığına kuşku yok.

Bu söyleme devam edildiğinde, Arapların her halükârda önce Hintliler ve ardından, Çinliler ile ilişkiler geliştirdikleri ve bu iki bölgeye denizci ve tüccarlarını gönderebilme başarısı sergiledikleri rasyonel bir çıkarım olarak görülebilir.

Bununla birlikte, Arapların, Malay Takımadaları’na yönelimlerinin olmadığı anlamına gelmiyor.

Dinamik süreçler

Malay Takımadaları’nda belirli bölgelerin insan stoğunun, yerleşim yerleri adlarının, bazı kültürel özelliklerinin sadece, İslamiyetin yayılmasıyla ortaya çıktığını güçlü bir şekilde söyletecek veriler olmasına rağmen, bu gelişmenin, İslam öncesi dönemde olmadığı anlamına gelmediğini de vurgulamak gerekir.

Hiç kuşku yok ki, çeşitli dönemlerdeki denizcilik teknolojisinin söz konusu uzun suyolları ilişkilerinde bağlayıcı olduğuna kuşku yok.

Ancak, görece yakın dönemlerden de, kapalı denizlerdeki gelişmelere şöyle bir göz atıldığında dahi, tedrici bir gelişmenin olduğu anlaşılır.

Benzer bir durumun, diğer suyolları gibi, Hint Okyanusu bağlamında da gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu durumda, Arapların örneğin, Arap Yarımadası’nın güneyinden bir yandan, Hindistan ve öte yandan, Doğu Afrika’ya uzanan gelişim süreçlerinin bir yerinde karşılaştıkları coğrafyanın Malay Takımadaları olması doğaldır.

Malay Takımadaları’nın Hint Okyanusu’na en yakın bölümünü oluşturan Sumatra’nın her üç yönünde yani, Kuzey, Batı ve Doğu sahilleri ile Ana Kıta Asya’nın en güneyini teşkil eden Malaya’nın en batısında, Kedah bölgesinin Arap denizciler ve tüccarlarla karşılaşılması güçlü olan ve akla gelen ilk yerler olduğunu söylemeliyiz.

Coğrafi yakınlıktan ötürü, Arapların önce Hindistan’ın Batı sahil şeridinde ve ardından hem, var olan rotayı hem de, Hintli denizcilerle birlikte güneye seyahatlerin onları ulaştıracağı yerlerin yukarıda dikkat çektiğim iki temel bölge olması kaçınılmazdır.

Yeni bir evre

İslamiyetle birlikte, Arap denizci ve tüccarlarının bölge ile olan ilişkisinde yeni bir evre ortaya çıkar.

Bir yandan, hem, bu iki grubun yani, denizci ve tüccarların Müslüman olmalarınıng etirdiği yeni bir dini-kültürel etkileşim hem de bu yapıya eklemlenen İslam’ı bir dini bilge ve misyon vesilesiyle farklı toplumlara taşıma iradesiyle hareket eden ilim sahibi çevrelerdir.

Bu ikinci grubun sayısını sanıldığının aksine, çoğul kabul etmek mümkün gözükmüyor...

Ancak tarihsel gelişim seyri içerisinde, iki bölge arasındaki ilişkilere gayet önemli bir dinamizm kattığına kuşku yok.

Buna ilâve olarak, söz konusu bu sürecin Malay Takımadaları’ndan Arap coğrafyasına doğru olan bir genişlemenin de olması tarihi bir tesadüf değil, var olan  ilişkiler ağının doğası gereği kabul etmek gerekiyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/arap-denizciligi-ve-malay-takimadalari-arabian-seafaring-and-the-malay-archipelago/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder