14 Kasım 2024 Perşembe

Trump yönetimi: şahin bakışlar / Trump administration: Hawkish views

Mehmet Özay                                                                                                                            12.11.2024

Donald Trump, 5 Kasım seçim zaferinin ardından, Ocak ayı başında göreve başlayacak olan kabinesinin temel isimlerini belirlemeye başladı.

Bu süreçte, öne çıkan isimler iç politikadan ziyade, daha çok küresel ilişkilerde isimlerini çokça duyacağımıza kuşku olmayan bakanlıklar ve danışmanlardan oluşuyor.

Akla gelen, hiç kuşku yok ki, dış işleri ile savunma ve güvenlikten sorumlu danışmanı oluyor.

Hemen ifade edeyim, Trump dışişleri bakanı olarak Marco Rubio, ulusal güvenlik danışmanı olarak da Michael Waltz isimleri üzerinde kararını vermiş durumda.

Şahinler

Her iki ismi birbirine yakınlaştıran, Cumhuriyetçi parti üyesi olmaları kadar, daha çok Trump’ın uluslararası ilişkilere dair söylemlerinde öne çıkardığı, ‘şahin görüş’ün veya her an ‘şahinleşebilir’ yaklaşımının birer temsilcileri olmalarıdır.

İlgili açıklamalara detaylı bakılacak olursa, Rubio’nun, ‘şahinlerin şahini’ bir isim olduğu hemen dikkat çekiyor.

53 yaşındaki Rubio, son dönemde Cumhuriyetçi Parti içinde, Amerikan küresel politikalarında gizli/açık düşman olarak ortaya çıkan Çin, İran ve Küba gibi ülkelere yönelik olası bir güç kullanımını öncellemeye yönelik bakış açısının en önemli temsilcisi konumunda.

Adı geçen rakip/düşman ülkelerin dünya haritasındaki yerlerini dikkate aldığımızda, ABD yönetimini üç kıtada hareketli günlerin beklediğini söylemek abartı olmayacaktır.

Waltz ise, Amerikan ordusu özel birliklerinde 27 yıl görev yapmış bir isim. Ve Senato’da önemli komisyonlarda görev alan Waltz’ın özellikle Çin’e yönelik özel bir ‘ilgisinden’ bahsetmek mümkün.

Waltz, Çin’i ABD için “dış tehdit olarak gören” ve “... gelişmelere hazır olmamız için önemli yatırımlar yapmalıyız” diyen bir isim.

Öncelik caydırıcılık (mı?)

Bununla birlikte, ‘şahinlik’ olgusunun doğrudan sıcak savaş ortamıyla ilişkilendirilmesi kadar, şahinliğin ‘caydırıcılık’ olgusunu da içinde barındırdığını hatırlatarak, önümüzdeki süreçe ABD’nin söz konusu üç bölgede, doğrudan ve açıkça sıcak gelişmelere yol açağını şimdiden söylemek mümkün değil.

Burada iki temel nokta veya açmazdan bahsedebiliriz.

İlki, ABD’de Trump yönetiminin, ulusal ekonomiye rayına oturtma konusundaki agresif tutumu.

Bu süreç, ülke dışında, uluslararası arenada herhangi bir maceranın, ülke içi ekonomik kalkınma ve reorganizasyon süreçlerine doğrudan bir darbe anlamına geleceğine kuşku yok.

Trump’ın, böylesi bir gelişmeye yol açacak politikaya onay vereceğini düşünmek, en azından bu süreçte mümkün değil.

İkincisi, 2016-2020 tecrübesinden hareket edecek olursak, Avrupa’dan Doğu Asya’ya geleneksek ittifak ilişkilerini neredeyse, rafa kaldırma söylemlerini ve politikalarını gündeme getirmiş olan Trump’ın, benzer bir süreci önümüzdeki dört yılda tekrar edip etmeyeceğidir.

Bununla kastımız, ABD’nin geleneksel ittifak yapılarıyla güçlü işbirliğini yeniden tesis etmeden yine, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir sıcak gelişmeye istekli olması rasyonel bir yaklaşım anlamına gelmeyecektir.

Ukrayna’ya barış

Bu temel yaklaşımların sağlaması olarak kabul edilebilecek ilk intibalar, Rusya işgali altındaki Ukrayna gerçekliği konusunda verilmeye başlandı.

Dışişleri bakanı Rubio, “Rusya yanlısı değilim ancak, öyle gözüküyor ki, savaş anlaşmayla sona erecek” ifadesi Trump yönetiminin -Biden yönetiminin aksine Ukrayna’ya mali ve askeri yardım yapmayacağı yönünde.

5 Kasım sonuçlarının hemen ardından yapılan bazı açıklamalarda, Donald Trump’un 2016-2020 yıllarının aksine, daha hazırlıklı bir yönetim oluşturacağı yönündeydi.

Bu tahmin, Trump yönetiminin yukarıda adı geçen ve benzeri sorunlu bölgelerde nasıl bir uluslararası ilişkiler stratejisi geliştireceğini Ocak ayını bekleyip, ardından ilk birkaç aydaki gelişmeleri gözlemlemek gerekiyor.

İç politika-dış politika

Bu noktada, Trump’ın iç politika ve dış politika konularında neler yapacağı konusunda kısa bir fikir cimnastiji yapmakta yarar var.

Trump’ın ‘önce Amerika’, ‘Yeniden Büyük Amerika’ söylemlerine, 5 Kasım akşamı seçim zaferi konuşmasında, “Amerika’nın Altın Çağı” kavramının gündeme gelişine tanık olundu.

Bu noktada, örneğin Latin göçmenler konusu, başta otomobil sektörü olmak üzere çeşitli sektörleri ilgilendiren gümrük tarifleri vb. konuları, Ortadoğu’da Filistin, Orta Avrupa’da Ukrayna, Doğu Asya’da Tayvan vb. bölgesel sorunlarından bağımsız kabul etmek mümkün gözükmüyor.

13 milyon Latin göçmen konusunda olduğu gibi Trump yönetiminin önceliği, vergi, sağlık, eğitim gibi ana kurumlar üzerinde yeniden düzenlemeye gideceği açık.

Aynı şekilde, gümrük tarifleri söylemi dikkate alındığında, Amerika’da küçük ve orta ölçekli işletmeler bağlamında, üretim ve piyasa düzenlemelerinin Amerikan halkının refahına olacak bir yeniden düzenleme ufukta gözüküyor.

Buna, ‘katı korumacı’ ekonomi politikaları adını versek de, ABD şirketlerinin özellikle, Çin ve Avrupa kökenli şirketlerin Amerikan piyasalarındaki etkinliğini kısmanın, Amerikan üretim kesimlerini yeniden kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamanın, -en azından şimdilik- yegâne yol olduğu anlaşılıyor. 

Her ülkede, seçim zaferlerinin ulusal bir yansıması olması doğaldır...

Ancak, Amerika’daki seçimlerini ve başkan Donald Trump’ın söylemlerini, ulusal siyaset sınırlarının dışına taşan boyutlarıyla değerlendirmek gerekir.

ABD’yi küresel bir güç olduğunu hatırladığımızda, bunun da gayet doğal olduğu düşünülebilir.

Bununla birlikte, Ocak ayından itibaren ABD’nin uluslararası ilişkiler boyutunun yeni Trump’la mı yoksa, eski Trump’la mı şekilleneceğini yakında göreceğiz.

https://guneydoguasyacalismalari.com/trump-yonetimi-sahin-politikalar-trump-administration-hawkish-policies/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder