12 Eylül 2024 Perşembe

Amerika’da tartışmayı kazanan Trump mı, Harris mi? / Who won the debate in the U. S.: Trump or Harris?

Mehmet Özay                                                                                                                            09.12.2024

Nihayet, Amerika’da başkan adayları Donald Trump ve Kamala Harris’in, beklenen yüz yüze karşılaşması gerçekleşti…

Geçtiğimiz Salı akşamı, 67 milyon Amerikan seçmenini ekran başına taşıyan başkan adayları arasındaki tartışma, hiç kuşku yok ki, Amerika’da seçimlerin hem, olağanüstü bir sürece girdiğini hem de, belirsizliğin had safhada olduğunu ortaya koyuyordu.

Tartışmayı izleyen her bir bireyin, bakış açısına göre değerlendirmesi mümkün seçenekleri içinde barındırıyordu.

Öte yandan, bu tartışmanın sadece, Amerikan siyaseti ve seçmeni için değil, uluslararası toplum ve küresel sorunlar ve çözümler bağlamında da, -derinlemesine olmasa da- bazı önemli hususlara dokunması, Meksika’dan Çin’e kadar tüm kürede yankılar uyandıracak boyutları sahipti.

Adaylar ve psikoloji

Tartışmada söylem kadar, başkan adaylarının beden dili, mimikleri de, birbirlerine ve de kamuoyuna ne söyleyip ne söylemediklerini açıkça ortaya koyuyordu.

 

Kanımca, bu noktada en dikkat çeken husus, başkan adaylarının platforma girmelerinin ardından, Kamala Harris’in, -bir an tereddüt etmiş olsa da-, Donald Trump’a yaklaşarak tokalaşması oldu…

Harris’i tereddüte sevkeden, agresif kişiliği ile ne yapacağını tahmin edemediği bir Trump’ın karşısında olmasıydı.

Ancak, bunun ötesinde, aradaki yaş ve tutum farkı, Harris’in -güneyli olmasının getirdiği duygusal bir ağırlığın da içinde yer aldığı bir yaklaşımla bir an için karşısında, bir ‘baba’ figürüyle karşılaşmış olmasından kaynaklanan bir tutum geliştirmiş olduğunu düşünüyorum.

Trump

Evet, Trump gergindi… Bunu bilerek yaptığı ortada…

Ve bu gerginliği, başından sonuna kadar tartışma sürecinde üzerinden at/a/madı…

Öte yandan, Trump, önceki yazıda dile getirdiğim üzere, beklenen aksine, Harris’e açıktan şahsına yönelik pek ağır suçlamalar yapmadı ve de konuşmasını bölüp hırçınlaşmadı…

Kanımca, bu Trump adına dikkate alınması gereken bir husustu…

Ayrıca, ekranlara alışkın, kendine güveni tam olan Trump, güçlü söylem dili ile hem, şahsına yönelik soruları hem de, politikalarını sonuna kadar savundu.

Sadece Amerikan toplumuna ve ekonomisine değil, küresel sorunlara -ve de neredeyse küresel topluma yön vermeyi düşünen ultra-hegemonik bir siyasetçi portresi çizdi…

Harris bir adım…

Tartışma öncesinde, açıkçası en çok merak edilen Kamala Harris’in nasıl bir performans sergileyeceğiydi.

Heyecanı ilk başlarda dikkat çeken Harris, platformun -kendisinin gayet alışkın olduğu- mahkeme ortamını ansıtan atmosferine meslekten alışkanlığı ve de -öyle anlaşılıyor ki, moderatörlerin de yardımıyla- rakibi Trump’a, 2016-202 yıllarındaki politikalarına, 2021 yılı 6 Ocak’ında Capitol Hill ayaklanmasına, Çin politikasına vb. dair düşüncelerini sorular ve ifadelerle ortaya koymasını bildi.

Harris’in, her ne kadar, derin politik açılımlar ortaya koymasa da, tartışmanın ilerleyen bölümünde kendinden emin tutumu öyle anlaşılıyor ki, program sonrasında Harris’in bir adım önde olmasını sağladı.

Belirsizlik  

Amerika’da seçimlere 54 gün kala, başkanlık seçimlerindeki yarışın gidişatıyla ilgili olarak sanılanın aksine, belirsizliğin halen önemli ölçüde devam ettiğini söylemek mümkün.

Tartışmanın hemen akabinde yapılan kamuoyu yoklamaları, Harris’i öne çıkaran bir görüntü sergilese de, Amerikan toplumunda iki adayın seçim yarışındaki konumlarına dair her şeyin, her an değişebileceği kanaatindeyim.

Son üç ayda yaşananlar bunun en açık göstergesidir…

7 kritik eyalet

Bireylerin görüşlerini anlamaya ve ölçmeye verilen önemin doğal bir göstergesi olan kamuoyu  araştırmaları, Salı akşamından itibaren, daha da dikkatle incelenmeye değer bir hâl aldı…

Program günü, televizyon ekranlarında Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin, son dört beş seçim dönemini irdeleyen analitik yaklaşımlar, ortada 7 eyaletin gayet kritik bir öneme sahip olduğun ortaya koyuyordu.

Koca ülkede, seçimi bu 7 eyaletteki seçmenlerin çok az bir kısmının saf değiştirmesiyle seçimin galibinin belirleneceği neredeyse kesin bir dille ifade ediliyordu.

Aslında, tam da bu durum, Salı akşamı yapılan tartışmanın önemini ortaya koyuyordu…

Oranı yüzde 7 ilâ 8 arasında olduğu belirtilen ‘kararsız’ seçmenin oyları, hiç kuşku yok ki, gayet önemli bir orana tekabül ediyor.

Tartışmayı Haziran ayında Trump-Biden tartışmasından daha fazla sayıda yani, 67 milyon kişinin izlemesi, seçmen kitlelerindeki ilginin sadece, ‘kararsızlarla’ sınırlı olmadığının göstergesiydi.

İki partinin eyaletler bazındaki dağılımları neredeyse, ‘sabitlenmiş’ oy blokları anlamına gelse de, genel anlamıyla Amerikan halkı, Kasım ayında yapılacak olan seçimi oldukça önemsiyor.

Demokrat ve Cumhuriyetçi parti destekçisi olsa da, seçmen hem, kendi başkan adayının hem de, rakip konumundaki başkan adayının siyasal söylemini, projelerini, sorunları tespiti ve ele alışını, topluma yaklaşımını vs. öğrenmek ve anlamak istiyor.

Salı günü yapılan tartışma programı bunu şu veya bu şekilde ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.

Hâlâ kararsız olan ve hâlâ iki adaydan da memnun olmayan kitlelerin olduğu da anlaşılıyor.

Bir başka tartışma mı?

Harris’in kampanya ekibi, tartışma performansın başarılı bulmuş olmalılar ki, hemen ikinci bir tartışma önerisini dillendirdiler.

Bunu, Trump’a karşı bir tür kampanya argümanı olarak da gündeme getirmiş olabilirler…

Donald Trump ise, Çarşamba sabahı kameraların karşısına çıktığında, neredeyse üçlü saldırı altında olduğu anlamına gelecek ifadelerde, ‘yine önemli bir haksızlığa’ maruz kaldığını ifade ediyordu.

Trump, program boyunca sadece, Harris’le kapışmak zorunda kalmadığını, aynı zamanda programı yöneten iki moderatörün ‘yanlı tutumlarına maruz kaldığını’ belirtiyordu.

Ve ardından ekliyordu: “Ben kazandım, bir daha tartışmaya gerek yok!”

Bu ifadeler, ‘öteki’ni suçlamayı ve kendini haklı görmesi kişiliğinin bir özelliği olarak tanımlanan Trump’ın kendine öz güveninin açık bir ifadesidir.

Amerikan iç siyasetinin son dönemde yaşadığı en hararetli ve gergin bir seçim atmosferinin yaşadığını söylemek yanlış olmayacak.

Bu anlamda, önümüzdeki birkaç hafta her iki aday için de gayet kritik günler anlamına geliyor. Amerikan seçimlerini, izlemeye ve incelemeye devam edeceğim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder