Mehmet Özay 04.07.2022
Ve Filipinler’de 2. Marcos dönemi...
9 Mayıs’ta yapılan başkanlık ve senato seçimlerinde, en
yakın rakibinden iki kattan fazla oy alan ‘Bongbong’ lâkaplı, ‘küçük’ Ferdinand
Marcos, 30 Haziran Perşembe günü başkent Manila’daki ulusal müze’de
gerçekleştirilen törenle yemin ederek resmen başkanlık görevine başladı.
Böylece uzun bir aradan sonra, Marcos ailesinden bir
siyasetçi 17. başkan olarak Filipinler siyasetinin zirvesinde yer alıyor.
Marcos’la birlikte seçim yarışına başkan yardımcısı
olarak giren Sara Duterte, daha önce ayrı bir törenle başkan yardımcılığı için yemin
etmişti.
İktidar ve rehabilitasyon
Filipinler’de başkan ve başkan yardımcılarının siyasi
kimliklerine bakıldığında, iktidar değişikliğinin mi yoksa, iktidar
konsolidasyonunun mu olduğu konusunun tartışmaya açık olduğu görülüyor.
Buna paralel olarak sorulması gereken bir diğer soru,
bazı yayın organlarında dikkat çekildiği üzere, siyasi arenadan neredeyse
silinmiş Marcos ailesinin bir tür “rehabilitasyonu” anlamı taşıyan sürecin
başlamış olmasıdır.
Oysa ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarla karşı karşıya
olan Filipinlerin, mevcut yasalar ve/ya yeni hayata geçirilecek yasalarla
ulusal bir atılım yapması beklentisinin öne çıkması gerekirdi.
Marcos ailesinin rehabilitasyonundan kasıt, 1970’ler ve
80’lerde 21 yıl süreyle ülkeyi yöneten devlet başkanı Ferdinand Marcos’un
özelinde ailesinin aklanması anlaşılıyor ise bu durum gayet sorunlu bir sürecin
ortaya çıkacağına işaret ediyor.
Öyle ki, baba Marcos hem ASEAN bölgesinde, hem de
uluslararası çevrelerde diktatör lakabıyla anılan politikalara imza atmış ve
ülkesi terk etmiş bir siyasetçi olarak kabul ediliyor(du).
2. Marcos dönemi
Bu noktada, diktatör lakaplı Ferdinand Marcos’un oğlu küçük
Marcos’un uzun yıllar sonra başkanlık koltuğuna oturması, sadece bireysel bir
siyasetçi olarak kendisinin başarısı olarak yorumlamak doğru olmaz.
Filipinler siyaseti, bazı ailelerin egemen güçler olarak
mücadelesi anlamına geliyor.
Bu noktada, küçük Marcos’un önemli bir seçmen desteğiyle
başkanlık koltuğuna oturması, adına diktatör denilerek bir dönem Filipinler
siyasetinden uzak tutulan Marcos ailenin, yeniden ulusal siyasette söz sahibi
olması anlamı taşıyor.
Bunda da hiç kuşku yok ki, yukarıda dikkat çekildiği
üzere Rodrigo ailesi ile kurulan siyasi ittifak önemli bir rol oynuyor.
Her ne kadar, küçük Ferdinand Marcos ulusal siyasette
senato üyesi olarak tecrübe sahibi olsa da, başkanlık konusunda nasıl bir
performans sergileyeceği merak konusu.
Bunun temel sebebi, seçim kampanyası süresince Marcos’un
başkan olması halinde, ulusal ve dış politika konusunda tartışma programlarına
katılarak ve/ya medyaya mülakâtlar vererek açıklamalar yapmamış olmasında
görmek mümkün.
Bu durum, seçmenin karşısına sadece güçlü ve ulusal
birliğe vurgu yapan bir retorik ile çıkıldığını ortaya kokuyor. Ancak, bu
‘ulusal birlik’ retoriği, temelde 36 yıl önce ülkeyi terk etmek zorunda kalan
babası Ferdinand Marcos’un siyasi meşruiyetinin yeniden tesisi anlamı taşıyor.
Küçük Marcos bunu başkanlık töreninde yaptığı konuşmada,
o döneme ve babasına yaptığı atıflarla ortaya koyması hiç de şaşırtıcı olmadığı
gibi, önümüzdeki dönemde bu sürecin devam edeceğinin bir işaretidir.
Böylesi bir çabanın sergilenmesinde, aradan geçen süre
zarfında Filipinler’de arzu edilen toplumsal ve ekonomik gelişmeyi sağlayacak
sürdürülebilir bir siyasi idare ve iradenin sergilenmemiş olması yatıyor.
Seçmen yanılsaması (mı?)
Bu durum, aynı zamanda geniş seçmen kesimlerinin bu adaya,
nasıl ve hangi kasıtla oy verdikleri sorusunu da beraberinde getiriyor.
Tam da bu noktada, aynı sorunun 2016 yılında Duterte’nin
başkan seçildiği dönemde de sorulduğunu hatırlatmak mümkün.
Rakiplerinin ardından gelip iktidarı ele geçiren Rodrigo
Duterte, bugün küçük Marcos’un başkan seçilmesindeki belki de, mucizevi
denilebilecek bir sonucun alınmasında siyasi iktidar gücünü de kullanarak
etkili olduğu anlaşılıyor.
Dışardan bir gözlemci olarak gelişmelere bakıldığında,
Marcos ailesini, tabiri caizse gözü kara destekleyen bir çevreyle, iktidar
gücünü elinde tutan Rodrigo Duterte’nin desteğinin yeniden siyaset sahnesinin
en önüne taşıdığı görülüyor.
Yeni bir iktidar mı?
Bu çerçevede, başkanlık koltuğuna Rodrigo Duterte’den sonra
Marcos’un oturması, yeni bir iktidar anlamına geldiğini söylemek güç.
Marcos’un başkanlık sürecinde iki temel referansı
olacağını söylemek gerekiyor.
Bunlardan ilki, babası Ferdinand Marcos dönemi
politikalarını yönelik bir eğilim sergilemesi; ikincisi de, selefi Rodrigo
Duterte’nin ulusal ve uluslararası çevrelerde özellikle, uyuşturucu
müptelalarına karşı yasa dışı önlem ve tedbirlerdeki tepki çeken politikalarını
uygulamaya devam etmesi olacaktır.
Bu anlamda, Marcos-Duterte ilişkisinde hiç kuşku yok ki, Rodrigo
Duterte’nin kızı Sara Duterte’nin devlet başkan yardımcılığını kazanmış olması önem
kazanıyor.
Davao belediye başkanlığı görevini yürüten Sara Duterte’nin
bu önemli siyasi konumu, Filipinler siyasi elitine yeni bir ailenin katılması anlamını
taşıdığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu noktada, hem Marcos’un hem de Sara’nın başkan ve
başkan yardımcısı olarak seçilmesinde, çelişkili kararları ve görüşleriyle
sadece ulusal siyasette değil, uluslararası siyasette de zaman zaman yankı
uyandıran Rodrido Duterte’nin olduğuna kuşku yok.
Bir başka açıdan bakıldığında, bugün Filipinler
siyasetinde ortaya çıkan durumu, siyaset dünyasının köklü ailelerinden
Marcos’larla Duterte’lerin siyasi evliliği şeklinde yorumlamak yanlış
olmayacaktır.
Bu siyasi evliliğin ürünü olan yeni yönetimin, ülkenin
kovid-19 döneminde giderek daha da zayıflayan ekonomisi ve zedelenen toplumsal
barışı ne şekilde hâl yoluna koyacağını zaman gösterecek.
Kovid-19 sonrasında tıpkı bölge ülkelerinde gözlemlendiği
üzere ekonomide canlanma söz konusu olsa da, yapısal tedbirler, alt yapı
eksiklikleri vb. sorunların üstesinden gelinmesi için yenilikçi politikalara
ihtiyaç duyulduğuna kuşku yok. İktidarın iki önemli ismi küçük Marcos ve Sara
Duterte ikilisinin bu sorunların üstesinden gelip gelemeyeceklerini yakından
takip etmekte yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder